Başrol oyuncusu, star diye tabir edilen bir oyuncuyken, birden bire sinemalardan kopunca boşluğa düşmediniz mi? Sinemada şöhret sahibi olmuş, halk tarafından sevilmiş, sayılmış, herkes tarafından pohpohlanmış sanatçılar ruhsal boşluğa düşüp, bunalım içerisine girebiliyorlar. Bu dünyanın her yerinde oluyor. Oyuncular sinemadan uzak kalınca kendilerini alkol ve inti-har gibi şeylerin içinde buluyorlar. Türk oyunculardan bazı arkadaşlarımız bu boşluğu, bunalımı atlatamayarak hayatlarını hiç istemediğimiz şekilde, perişan olarak sürdürüp hayata veda etmiş oldular. Ben çok mücadele ettim ama faydasını gördüm. Hayatımı dolduracak şeyler vardı. O dönemi kolay atlattım. Benim özel meraklarım vardı. Ben oyunculuktan sonra 15 – 16 sene antikacılık yaparak, insanlar ile iç içe olarak, boşluğa, bunalıma düşmeden Allah’a şü-kür atlattım. Uzun yıllar oyunculuk yapmış birisi olarak, sinemayı, oyunculuğu özlüyor musunuz? İnsan sinemayı özler, fakat ben 24 yıl oyunculuk yapmadım. 24 yıl aradan sonra bir dizide Mahsun Kırmızıgül’ün babası rolünü oynadım. Doğrusu ne yapacağım diye heyecanlandım. Fakat şunu anladım ki, bir plan sonra herşey tekrar başlamış oluyor. Ben oyunculukta da, antikacılıkta da hep halk ile iç içe ol-dum. Bana gelir fikir sorup danışırlardı. Dürüst bir insansınız derlerdi. Onlara antika ve koleksiyonculuk konusunda yardımcı olur, fikir verirdim. Benim başka özlemlerim ve meraklarım yüzünden sinemayı çok özlememe rağmen bunalıma düşmedim. Koleksiyon-culuk yönümü geliştirdim, dersler verdim. Antikacılık ve danışmanlık yaptım. Bu meraklara, uğraşlara sa-hip olduğum için sinemayı özlesemde fazla etkilenmedim. Yönetmen olarak çalışmanız, bir filme imza attığınız oldu mu? Hayır öyle bir düşüncem, özentim olmadı hiç. Sizin döneminizin oyuncularıyla görüşüyor musunuz? Görüşüyoruz, fakat çok sık değil. Bir kopukluk var. Bu da, hayat mücadelesinden kaynaklanan bir şey. Kopukluk olmasına rağmen güzel dostluğumuz vardır. Biz 3 sene, 5 sene karşılaşmasakta bir araya geldiğimizde kucaklaşıp sarıldığımızda sanki hep görü- şüyormuşuz havasını vermiş oluyoruz. Eğer, oyuncu olmasaydınız, ne olmak isterdiniz, Sayın İzzet Günay? Mimar olmak isterdim. Teknik ressamlığım vardı, çalışmak zorundaydım. Ailemize katkı olması açısından, ne yazık ki mimarlık okuyup, mimar olmak nasip olmadı. Herşey nasip ile. Eski Türk filmlerinde en önemli gördüğünüz, günümüz filmlerinde olmayan şey size göre ne-dir? Eski Türk filmlerinde dayanışma, yardımlaşma vardı. Ne yazık ki gittikçe toplum olarak, bireyselleşiyoruz, kendimizden başka insanları düşünemez hale gelmeye başladık. Biz eskiden böyle değildik. Toplum olarak güzel yanlarımızdan bir tanesi olan bu dayanışma, yardım-laşma yanımızı kaybetmemeliyiz. Bu bir toplum için çok önemli bir şey. Eski Türk filmlerinde bu duyguların çok işlendiğini görüyoruz. Eski Türk filmlerine baktığımızda, halkın içinden, samimi, inandırıcı hikayelerdi. Yeni filmlerde birbirimizin derdine çare yok. Bazı oyuncular anılarını yazarak kitap haline getiriyorlar. Anılarınızı yazmayı düşündüğünüz oldumu hiç? Hayır. İsterseniz İstanbul’lu birisi olarak eski İstanbul’dan bahsetmenizi istesek, eski İstanbul nasıl-dı? İstanbul eskiden daha başka, daha güzeldi. Eskiden İstanbul’un daha tarifi mümkün olmayan sihirli bir yönü vardı. Günümüzün İstanbul’u artık o eski İstanbul değil. Daha sakin, her şeyi ile daha güzel bir başka İstanbul vardı. Eski Türk filmlerini izlediğimizde o eski İstanbul’un güzelliğini hemen farkediyoruz. Es-ki Türk film karelerinde oyuncuları silelim, kareleri birleştirelim, İstanbul’un çok güzel eski güzellikleri ile ilgili nefis bir belgeseli ortaya çıkmış olur. Eskiden çok sakin bir İstanbul vardı. Başka türlüydü. Tepeler şimdiki gibi değildi. Trafik yoğun değildi. Ne yazık ki bu-gün ki İstanbul o eski İstanbul değil, artık İstanbul elden gidiyor, eski güzelliklerini yitiriyor. Bence İstanbul bitiyor. Gelecek kuşak bunun farkında değil, biz farkındayız. Kalan elimizde olan İstanbul’u kurtarırsak o kardır. Eskiden dostluklar nasıldı? Evet, dostluklar eskiden daha bir başkaydı. İnsan ilişkileri saf ve temizdi. Hiçbir şey bozulmamıştı. Bi-zim kuşak apartmanlar dikelim, yatlar katlar, lüks arabalar alalım diyerek yetişmedi. Örnek olmaya hep doğru, dürüst olmaya çalıştık, öyle yetiştik. Dostluklar çıkar üzerine değildi. Çıkar ilişkisine dayanmıyor-du. Herkes kendi işini yapardı, hazırcılık yoktu. Eskiden dostluklar içten, samimi olarak karşılık gözetmeden yaşanılıyordu. Şimdi ki dostluklar rant üzerine kurulu, herşey gibi dostluklarda değişti. Maalesef artık eski dostluklar günümüzde yaşanmıyor.