Neymiş? Devlet, doğuda sivil masum (!) halkı katlediyor´muş.

Aslında bu, devlet terörüy´müş (!)

Buna bir dur (!) denmeliy´miş.

Sokağa çıkma yasakları, milletin canına tak demiş´miş (!)

Birleşmiş Milletler´i göreve çağırıyorlar´mış (!)

(Bak, bak, bak, bak…)

Çocuklar Ölüyor´muş (!)

Haydi Bismillaaaah!

Her aklı başında insan gibi, düşünmeden edemiyor insan;

32 yıldır yöre insanının evine, canına, malına ve hatta evladına kast eden terör masum, yöre halkının evini, canını, malını ve hatta evladını, canı pahasına koruyan devlet, terörist…

Öyle mi?

Yani şu son 32 yıldır binlerce şehit veren, tüm olanaklarıyla başta Türkiye Cumhuriyetinin, sonra bölge insanının emniyeti, refahı, huzuru için çalışan güvenlik güçleri, kendi halkına mı zarar vermeye başladı?

Yani devlet, devlet olmayı bıraktı, kendini indirgeyerek “terörist” mi oldu?

Hadi oradan! Güldürmeyin beni!

Bu kadar absürt bir yaklaşım olamaz. Bunları söylemek için –çılgın- olmak lazım.

İyi de, kim diyor bunları efendi?

Seksen dokuz üniversiteden, içlerinde -yabancıların da- bulunduğu bin yüzü aşkın akademisyen (!) diyor.

Sözde çağdaş, aydınlıkçı ve ilericiler! Demokrasi yanlıları… Özgürlük fedaileri…

Daha başka ne diyorlar peki?

“Barış” diyorlar.

Aslında “barış” ayağına, operasyonları durdurmaya çalışıyorlar.

Ülkenin huzuru için yapılan her faaliyete “olmaz” çekiyorlar.

Yani “akademik” bazda provokasyon yapıyorlar.

Niyet bu!

İşin nüvesinde tabi ki “barış” ya da “çocuk hakları” yer almıyor.

Yani “barış” umurlarında bile değil!

Eğer gerçekten “barış” umurlarında olsaydı Filistin, Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerde katledilen milyonlarca çocuk için de benzer deklarasyonu yayınlarlardı.

Bakınız, ´´kardeşlik, barış, sevgi, çocuklar ölmesin´´ gibi cici söylemleri sıkça ağza atan bu zihniyetin üzerindeki toz kümesine üfleyin, altında neler bulunduğunu göreceksiniz.

Çünkü onlar, ´kardeşlik, barış´ gibi sevimli cümleleri kendilerine maske olarak kullanıyorlar. Reelde arzu ettikleri için değil!

Elbette işin yapıtaşında sade ve sadece birilerine –yaranma- hevesleri bulunuyor.

Gerçek şu ki; üniversiteler ideoloji imalathanesi değil, birer bilim yurdudur.

Yani insanlığa hizmet etmek, akabinde hizmet edecek insanları yetiştirmek amacıyla kurulmuşlardır. Yegâne görevleri budur. Bu mefkûreden başkasını düşünmemelidirler.

Ama gel gör ki son dönemlerde ufka, aydınlığa, insanlığa hizmet ve yenilik getirmesi gereken bazı kurum ve kişiler, asıl işleriyle ilgilenmeyi bırakıp, politikaya müdahale ederek, sansasyon yaratmaya çalışıyorlar.

İçlerindeki devlet karşıtlığını gizleyebilmek içinse “akademisyen” kimliklerini kullanıyorlar.

Olay bu!

Ama nafile!

Kimin, ne mal olduğunu bu millet iyi biliyor, çok şükür!

Vatanperver insanları da iyi tanıyor, vatan haini sürümlerini de!