Sıkça duyduğumuz bir kavramdır özgüven. Özgüvenin kelime anlamına kendine güvenmek, kendine inanmak diyebiliriz.

Bir bebeği düşünün kendini tanımak, anne-babayı tanımak ve çevreyi tanımak adına nasılda çabalar. Bir anlamda kendi kendine geliştirdiği argümanlarla özgüveni tamdır. Acıktığında veya canı acıdığında ağlamakla bunu ifade eder; çünkü daha dil gelişimi oluşmamıştır. Etrafını gözleri ve elleri ile tanır , tanımaya çalışır. Bir gayretin içindedir. Bu onun yaratılışı ile getirdiği özgüven davranışının ilk basamaklarıdır. Siz müdahale etmediğinizde kendi kendine ayağa kalkar ve yürümeye cesaret gösterir. Ancak biz cesaretini kırarız aman düşecek diye, bu pekiştirilir ise çocuğun yürüme süreci zaman alır. Gerekli güvenlik tedbirlerini alıp, yürümesine zemin hazırladığınızda ne büyük iştah ve zevkle yürümeye çalışacaktır. Ya kendi ya da başka çocuklarda denemiş veya gözlemlemişsinizdir. Çocuk yere düştüğünde panik havası oluşturursanız, çocuk basar yaygarayı hıçkıra hıçkıra ağlar; ama hiç tepki vermediğinizde düştüğü yerden kalkıp yoluna devam eder.

Çok hoşuma gider Eğitimci-Yazar Adem Güneş´in kitabının ismi “Güvenli Bağlanma”, biz çocuklarımızı kendimize bağlı değil, bağımlı yetiştiriyoruz. Biz olmadığımızda onları bir hiç olarak görüyoruz. Bu yanlış tavrımız çocuğun özgüven duygusuna zarar veriyor. Kendi başına iş yapamaz, kendi ayakları üzerinden duramaz hale getiriyoruz.

Yapamaz paranoyası ile çocuğumuzu beceriksiz, iş bilmez biri haline getiriyoruz. Olumsuzlukları düşünerek onlara sorumluluk vermekten kaçınıyoruz. Ve çocuğumuzun kendisi olmasına müsaade etmiyoruz. Onunda kendine göre tercihleri olmalı.

Annesi ve eşi olmadan mutfakta kendine ekmek arası bir şey hazırlayamayan, yemeği ocağa koyup ısıtamayan yetişkinler tanıyorum. Aç kalmak pahasına eli varmaz bir şey hazırlamaya; çünkü biz onları bu hale getirdik.

Anneler koruyucu ve kollayıcı kimlikleri ile çocuklarına iş yaptırmak istemez, kendisi yapar veya işi babaya havale eder.

Çocuklarımızı rahat bırakalım, kendi ayakları üzerinde durma fırsatı tanıyalım, sorumluluk verelim.

Bebeğe yemek yeme alışkanlığı kazandırmada, onları serbest bırakalım. Katı gıda/yardımcı gıda vermeye başladığınızda bebeğin önüne mama tabağını koyalım. Kendisi döke-saça yemeğini yesin. Çocuk bundan hem keyif alacak, doyacak ve öğrenecek. Elinde mama tabağı ile çocuğun peşinde koşan anneler, bebeklerine iyilik yaptığını zanneder; ama bu doğru değildir. Hangi doktora giderseniz gidin hepsinin ortak kararı şudur: “çocuğunuzu yemeye zorlamayın, açsa mutlaka yiyecektir.” İşte özgüven eksikliği bu dönemde başlıyor. Yeme alışkanlığını siz kazandırmaya çalışıyorsunuz, bebeği/çocuğu kendinize bağımlı kılıyorsunuz. Sonrada şikayet başlıyor. Neden bu çocuk böyle diye. Kazık kadar oldu, kendi işini kendi yapamıyor, sitemleri başlıyor.

Çocuklarınıza fırsat tanıyın, küçük sorumluluk verin. Kendi işini kendi yapmasına imkanlar tanıyın. Ayakları üzerine durmasına yardımcı olun. Ben yapabiliyorum. Ben başarırım desin. Onlar ailesine, etrafına bağlı olsun; ancak bağımlı olmasın.