Kim, nereye gidiyor diye sormayın… Aslında hep biliyoruz. Ama alıştık, doğal karşılıyoruz, kanıksadık yani… Öyle tepeden inme birden olmazdı. Ne de olsa koskoca Türk Milleti… Kökü tarihin derinliklerinde; kıytırık Arap devletlerine benzemez, refleksi sert olur, ani hareketler ters tepki verebilirdi. İşte böyle; alıştıra, alıştıra, hazmettire, hazmettire ısıtacaksın ki: Sıçrayıp başına iş açmasın… Onlarda öyle yaptılar gayri… Amerika için Türkiye en sadık stratejik bir ortak ve aynı zamanda kanı ve canı İbadullah bir NATO üyesi! O’na: “Biz Güneydoğu Topraklarında bir Kürt Devleti kurduracağız; oradan elini eteğini çek.” dese idi, dengeler bozulur, bu coğrafyada batının çıkarları tehlikeye girebilirdi… En iyisi, işi zamana yayıp, insanları bıktırıp, “Alın ne haliniz varsa görün!” dedirtmek… Plan bu… Gözlüyorsunuz; iş oraya gidiyor. 19 Haziran 2014 günü Diyarbakır’da (onlara göre Amed) konuşan İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder: “Sayın Öcalan’ın selamlarını getirdim; sü-reç iyi giderse gelecek yıl, bizzat kendileri burada sizleri selamlayacaktır...” diyerek orada toplananla-ra müjdeyi verdi. Belli ki: Süreç iyi gidiyor… Türk bayrağı, askeri garnizonun içinde dahi indirilebiliyorsa… Bu ne demek? Kamerayı başa alalım: Baba Bush, I. Körfez Savaşı sonucu Saddam’ın elinden Küveyt’i kurtarıp, Irak askeri güçlerine, Kuzey Irakta 36. Paralelden yukarı çıkma yasağını koyduğun da, Özerk Kürt Devleti’nin temellerini atmıştı… Hatta: Kontrol ve denetim için de; Çekiç Güç namıyla kurulan bir Amerikan hava kontrol gücünü Malatya ya konuşlandırmıştı… Hatırlayın canım! “Damarlarımda Kürt kanı var, benim babaannem Kürt; Kürtlerle federasyonu tartışmanın da zamanı geldi.” diyebilen, Allah rahmet eylesin Başbakan Turgut Özal’ı… Yine hatırlayın canım! Etimesgut Askeri Hava Alanında bir uçak kazası süsü verilerek kurban edilen O devrin Jandarma Ge- nel Komutanı mekanı cennet olası sayın Eşref Bitlis’i… Rahmetli komutan: Çekiç Gücün, Kuzey Irak ve sınırlarımız içinde gizlenmiş PKK militanlarına askeri lojistik destek sağladığını tespit etmiş, konuyu yerinde tetkik etmek için Etimesgut’dan havalanır havalanmaz; Güm! Daha sonraları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hatı-rı sayılır bir devlet iken: Devrin 2. Ordu Komutanı sayın Atilla Ateş, Suriye sınırına giderek, “Apo denen caniyi ülkenizden çıkarmazsanız Şam’ı başınıza geçiririm…” mealindeki ültimatonunu; Cumhurbabamız diye nam bıra- kan, Allah uzun ömür versin sayın Demirel’de destekleyince… Cani, ininden çıkartılıp, başta Rusya ve Yunanistan olmak üzere o ülke senin bu ülke benim kaçarken, tabiidir ki, arkasında da kararlı devletin, azimli güçleri takipte idi, fırsatını bulur bulmaz da… Sam Amca uyandı tabii… Yıllar yılı ayrılıkçı Kürtlere Abdullah Öcalan ismini efsaneleştirme emekleri boşa mı gidecekti; yerine başka birini alıştırıp, kabul ettirinceye kadar zaman kaybı, planlarını aksatabilirdi… Hemen devreye girerek: Öldürmemek koşuluyla, Kenya’nın başkentindeki Yunan elçilik binasında paketleyip, hava alanında bize teslim ediverdi… Amerika’nın bu dostane vefasına! Karşı; dönemin Başbakanı Allah rahmet eylesin sayın Ecevit: “Amerikalılar Öcalan’ı bize neden teslim ettiler bir türlü anlamadım.” diyerek hayretini ifade etmişti… Niçin verdiği günümüzde çok açık olarak görülmekte… Neredeeen nereye değil mi? 1999-2002 arası terör sıfırlanmış Doğu’da ve Güneydoğuda yaşam normale dönmüştü; tetikler düşmüyor, analar ağlamıyordu ki; batılı dostlarımızın! Huzuru kaçtı… Koalisyonun büyük ayağındaki partide özel görevli şahıs, aldığı direktif gereği partiye ikiye böldü… Öbür ortak da; Keles’in Koca Yaylasından hedef gösterdi “3 Kasım’da erken seçim” diye… Eh! İstenen oldu. Önceden hazırlanan bir liderin partisi, tek başına iktidara gelince; Amerika protokol geleneğinde ender uygulanan kırmızı halı üzerinde kar- şılama töreni bu başarılı lidere ödül olarak bahşedil-di… Bu aşamadan sonra neler konuşuldu, nelere ka- rar verildiği pek bilinmez ama: Örümcek ağını ördü; gelinen bu noktada İsrail destekli Amerika hayalinin gerçekleşmek üzere olduğunu, gelişen olaylar göstermekte… Kürt Açılımı… Demokratik açılım… Analar ağlamasın… İmralı ile konuşan da konuştu diyende şerefsizdir… İmralı ile biz konuşmadık, devlet konuşmuş olabi-lir… Aracı bir devlet gözetiminde MİT ile PKK yetkilileri görüşüyor… Tek vatan! Tek millet! Tek dil! Tek bayrak! de-dik… Demesine dedikte; ya karşı taraf? Yani, PKK ve uzantıları? Onlarda; ne bayrak, ne vatan, ne de tek milletten bahseden yok. .. Varsa yoksa “Demokratik Özerklik!” (Sonrada tam bağımsızlık tabii?... Buna karşı Milli İrade ne yapıyor? Yan gelip yatmıyor herhalde! “Yerel yönetimler reformu” adı altında Büyükşehir Yasasını hayata geçirip, ayrılıkçı düşünce sahiplerinin ekmeğine yağ sürerek özerkliğe giden köp- rüleri kurdu… İlk adımı, Ağrı Belediye Başkanı attı: Cumhuriyet döneminin manevi değerlerini şehrin merkezinden söküp atmaya başladı bile… Eyy milli irade! Sayende: Devletin bölünmesini, milletin ikiye ayrılmasını, hazmede hazmede görüp yaşayacağız; gidiş oraya. 15 ve 25 Aralık olaylarının üzerlerini örtme maha-reti! gösterenler, vatanın bölünmesini de bizlere alkışlatacaktır! Hem de: “Millet seninle gurur duyu- yor!” diye bağıra, bağıra… Okyanus ötesi düşünce kuruluşları, Büyük Kürdistan Haritasını boşuna mı çizdi, boşuna mı AKP Genel Başkanının ayakları altına kırmızı halı serdi? Eyy milli irade! Tarihin kara sayfalarına geçmek üzeresin unut-ma!