HAVA KİRLİLİĞİ RİSKİ ARTIRIYOR

İnegöl’ün çevresel açıdan sıkıntılı bir coğrafyaya sahip olduğunu belirten İnegöl Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hayrettin Göçmen, “Normalde Türkiye civarında ortalama yüzde 5-7 gibi erişkin popülasyonunda astım hastalığı olduğunu düşünüyoruz ama bu sayı İnegöl’de yüzde 10-15 civarında. Bunun nedeni de, İnegöl çevresel açıdan sıkıntılı bir coğrafyaya sahip. Hem Organize Sanayi Bölgesinin hem Mobilyacılar Sanayi Bölgesinin etkileri ve özellikle de hava sirkülasyonunun yeterli olmayışı, İnegöl’de hava kirliliğine yol açıyor. Yaşanan hava kirliliği de Astım ve benzeri olan KOAH dediğimiz hastalıkla, akciğer kanserlerinde riskin biraz daha fazla olmasına sebebiyet veriyor” dedi.

Toplumda, astım hastalığıyla ilgili yanlış bir algının olduğunu ifade eden Dr. Göçmen, “Astım hastaları yüksek yerlere gitsinler, ağaçlık yerlerde otursunlar gibi bir yanlış algı da var. Aslında astım farklı yelpazelerde seyreden bir hastalık. Alerjik astım hangi maddeye karşı alerjinizin olduğuna göre farklılık gösterebiliyor. Çoğu hastaya deniz kıyısı iyi geldiği gibi bazı astım hastalarında tam tersi etki yaratıyor. Astımlı kişinin, alerjik astım mı yoksa alerjik olmayan astım mı öncelikle bunun ayrımının yapılması gerekiyor. Alerjik astımda hastanın, hem anamnez hem de bazı tanısal tetkiklerle neye karşı alerjisinin olduğunun ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu alerji portföyüne uygun olan coğrafi şartlarda yaşaması öneriliyor. Her astım hastasının deniz kıyısına, ağaçlık alanlara veya yüksek yerlere gitmesi diye bir algı yanlış. Özellikle çiçek, ağaç polenlerine karşı alerjisi olan kişiler ormanlık olan yerde daha fazla sıkışıyorlar. En azından bir Göğüs Hastalıkları Uzmanının, bu astımın alerjik olup olmadığını ortaya çıkartması lazım. Alerjisi varsa, neye  alerjisi olduğunu ortaya çıkartmak gerekiyor. Ona göre farklı tedavi yöntemleri önerilebiliyor. Mağara tedavisi uygulanıyor, tuz tedavisi uygulanıyor, deniz kıyısında veya ormanlık alanda kalma gibi bazı öneriler verilebiliyor. Ona göre, öncelikle hekimin değerlendirmesi gerekiyor” diye konuştu.

Astımın, her yaştaki kişide görülebilen, doğru tedavi ile kontrol altına alınabilen, kontrol altına alınamadığında ise günlük aktiviteleri ciddi olarak kısıtlayabilen kronik bir hastalık olduğunu belirten Dr. Hayrettin Göçmen, astım hastalığında, nefes darlığı olarak bilinen ve hava yollarının periyodik daralması sonucu soluk almanın güçleştiğini, özelikle son yıllarda en sık rastlanan hastalıklar arasında yer aldığını ifade etti.

SİGARA İÇENLERDE ORTAYA ÇIKMA RİSKİ DAHA FAZLA

Hava yollarında daralma olduğunda; öksürük, nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve hırıltılı-hışıltılı solunum gibi belirtilerin meydana geldiğini belirten Göçmen, “Bu belirtilerden herhangi biri veya birkaçı bir arada bulunabilir. Bu belirtiler sadece astıma özgü değildir, başka hastalıklarda da olabilir. Ancak şimdi sayacağım özelliklerle birlikte olduklarında, astım açısından önem taşımaktadırlar. Belirtiler; tekrarlayıcı olup nöbetler halinde gelirler, genellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıkarlar, kendiliğinden veya ilaçlar ile düzelirler, mevsimsel değişiklik gösterebilirler. Kişiye ve duruma göre değişik etkenler belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilirler. Astım hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlere, risk faktörleri denir. Toplumda, astımın niçin bazı kişilerde ortaya çıktığı, bazılarında ise görülmediği, bu risk faktörleri ile açıklanabilmektedir. Risk faktörlerine sahip olunması, kişide astım görülme olasılığını artırır. Bu faktörler, kişisel ve çevresel olabilirler. Kişisel risk faktörleri, kalıtım (genetik yapı, irsiyet), cinsiyet ve şişmanlık gibi bireyin kendisine ve ailesine ait faktörlerdir. Anne ya da babadan birisinde astım varsa, çocukta astım olma olasılığı 1/3 iken, her iki ebeveynin astımlı olması durumunda çocuğun astımlı olma olasılığı 2/3'lere çıkar. Şişman kişilerde var olan bazı hormon benzeri maddelerin, hava yolu fonksiyonunu etkileyebileceği ve astım gelişme olasılığını arttırabileceği gösterilmiştir. Erkek cinsiyet, çocuklarda astım için bir risk faktörüdür. Astım puberteden önce erkek çocuklarda, kızlara göre 2 kat daha fazla görülmektedir. Ancak çocuklar büyüdükçe cinsiyetler arasındaki fark azalır, hatta erişkin yaş grubunda kadınlarda astım daha sıktır. Çevresel risk faktörleri ise; çevremizde bulunan ve sık karşılaştığımız bazı etkenler, genetik olarak yatkın olan kişilerde astımın ortaya çıkmasında ev hastalığın ağırlığı üzerinde önemli rol oynarlar. Bunlar arasında ev tozları, polenler, küf mantarları gibi hava yoluyla gelen alerjenler yanı sıra, tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, mesleksel uyaranlar, sigara dumanı, ilaçlar, ev içi/dışı hava kirliliği ve beslenme sayılabilir. Çiftçilik ve ziraat işleri, boyacılık (sprey kullanılarak yapılan boyacılık dahil), temizleme işleri ve plastik üretimi gibi iş kollarında astım sık görülür. Mesleksel astım, maruziyet başladıktan aylar ya da yıllar sonra ortaya çıkar. Özellikle alerjik bireylerde ve sigara içenlerde ortaya çıkma riski daha fazladır” dedi.

ANNE SÜTÜNÜN ASTIMLA BAĞLANTISI ÇOK ARAŞTIRILMIŞTIR

Gebelikte sigara içen annelerin çocuklarında, ilk bir yıl içinde hışıltılı solunum ile seyreden hastalığın gelişme riskinin 4 kat fazla olduğuna dikkat çeken İnegöl devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hayrettin Göçmen, “Hava kirliliği olan bölgelerde büyüyen çocukların, akciğer fonksiyonlarının azaldığı bilinmektedir. Ancak hava kirliliğinin direkt olarak çocuk ve erişkinde astım gelişimini arttırdığına dair kesin kanıtlar yoktur. Beslenmenin ve özellikle anne sütünün astımla bağlantısı çok araştırılmıştır. Anne sütü alan çocukların inek sütü ve soya proteini alan çocuklara göre daha az hışıltılı solunum yolu hastalığına yakalandığı ortaya konmuştur” şeklinde konuştu.

 

Editör: TE Bilişim