Kime üzüleceğimizi şaşırdık.. Beşiktaşta ki saldıırıda şehit olan pilislerimize mi?! Halep´e mi!? İnanın bu kadar acıyı yer kabul etmez, göğe çıksa gök kabul etmez. Dağa inse dağ kabul etmez. Kum gibi dağılıverir.

Son 72 saatte 990 sivil Esed askerleri, İran ve Hizbullah şebbihalarının karadan saldırıları sonucu ölürken, Rusya´dan Halep´e havadan bir günde 150 saldırı gerçekleşti 46 kişi hayatını kaybetti.

America PYD´ye silah yardımlarını artırdı. Öyle ki bu işe PYD bile şaşmış durumda. Suriye´nin başka kentlerinde de America katliamın bizzat içinde ve sorumulusu durumunda.

Bir fotoğraf gördüm Halep´te ayakta kalabilmiş bir kaç duvardan birinde yazılmış bir yazı var. İnsanın tüylerini diken diken eden bir yazı. Diyor ki, “Ölüm artık korkunç değil, bu hayat çok daha korkunç...”

Halep aktivisti karşı karşıya oldukları durumu şu cümleyle özetliyor: “Şu an karşılaştığımız şeyi, en kötü kâbuslarımda bile görmemiştim..”

Gazeteci Adem Özköse avazı çıktığı kadar haykırıyor: “Kobani için açılan koridor Halep´de katliama uğrayan mazlum kadın ve çocuklar için niçin açılmıyor? Bana biri bu sorunun cevabını versin.” Haksız mı sizce !? Neler oluyor !?

Şehid Abdulkadir Salih´in şu sözleri kulaklarımızı tırmalamaya devam ediyor; “Bu Ümmet Suriye´nin hesabını Allah´a veremez! Biz şehid olacağız! Ama bu ümmet bize etmediği yardımdan sorulacak!”

Evet sevgili okur rejim ele geçirdiği semtlerde sivilleri infaz ediyor. Kadınlar esir alınıyor. Videolar çok kötü. Canlı canlı yanan siviller, bombardımanda yaralananlar. Yardım edecek kimse yok. İnsanlar ortalıkta bağıra bağıra ölüyor. İzlediğim videoda yeni bombalanmış ve alevlerin her bir yanı kuşattığı bir meydanda adamın biri yanıyor, kalkıyor, yatıyor, bağıra çağıra bir yardım eli bekliyor ama herkes kendi derdine düşmüş. İki kişi geliyor yanan adamın üzerine battaniye atıp tekrar gözden kayboluyorlar. Kimsenin kimseyle uğraşacak hali kalmamış. Herkes kendi derdine düşmüş.  

Orada mazlumların yanında cihad eden bir grubun emiri´nin açıklaması yürekleri dağlamaya devam ediyor, “Sokaklarımız cesetlerle doldu. İnsanlık bizi yanlız bıraktı. Tek ümidimiz Rabbimizin bize yardım etmesidir. Allah´ın yardımı için dua ediniz.”

Sosyal medyada bir bacımızın şu haykırışını okudum ve kendimden utandım, “Bundan bir iki sene önce açlıktan kedi köpek eti yiyebilmek için fetvalar sorulurken ‘daha ne kadar rezil olabilir bu Ümmet´ diye düşünmüştüm.. Şimdi namusunu koruyabilmek için hanımlarını öldürebilme fetvaları soruluyor. Zilletin arşı burası mı yoksa?”

Evet inanılır gibi değil aynen böyle. Müşrik Esed ve İran askerlerinden karısını kızını korumanın yegane yolu onları öldürmek olan bir şehirden bahsediyoruz. Aylarca yavaş yavaş ölen ve yok olan o kadim şehirden. Halep´ten... Burada yaşayan insanlar müslüman. Ve biz de kendimizi nasıl tanımlıyoruz!? “Müslüman” diyoruz ne kadar zelil bir durum değil mi!?

Peki Halep´in böyle zaptedilişi kimleri sevindiriyor. Şöyle bir sosyal medya hesaplarına baktığımızda anlıyoruz ki mesela Esedci solcuları, aydınlık grubu denen marksistleri, pkk yandaşı hdp´lileri, American ajanı gazetecileri, rus yanlısı televizyoncuları, Hüsnü Mahli denen Esed ajanını, Fetö´cü hainleri, yıllardır bu ülkenin kaymağını yiyerek semirmiş ahlaksız bazı sanatçı müsveddelerini, bu ülkede başbakan yardımcılığı yapmış fakat menfaatlerine halel gelince 180 derece dönüp Perinçekçi olmuş Abdüllatif Şener´i..

Artık safımızı belirlemenin zamanı geldi. Ya Herru Ya Merru..

‘Biliyor musunuz?” diyor Zarifoğlu,
“Ben bu çağdan nefret ettim.
Etimle, kemiğimle nefret ettim!´