Mükerrem bir varlık olarak yaratılan ve yeryüzünün bütün nimetleri emrine tahsis edilen insanın, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilmesi için yaratanını tanıması, O´na ibadet etmesi ve hayatını O´nun istekleri doğrultusunda düzenlemesi gerekir. Yüce dinimiz İslam, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedeflemiş ve bunun için de bir takım kurallar, ölçüler ve sınırlar koymuştur.  Dinimiz fert ve toplum için zararlı olan şeyleri yasaklamış, iyi, güzel ve faydalı olan şeyleri de serbest bırakmıştır. Yasaklanan şeyler haram, serbest bırakılanlar ise helâl olarak ifade edilmektedir.
 
Helâl; dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey demektir. Allah ve Resûlü´nün bir şeyin helâl olduğunu belirtmesi veya işlenmesinde günah olmadığını bildirmesi, o fiilin helâl olduğunu gösterdiği gibi, o fiil veya şeyin yasaklandığına dair bir delil bulunmaması da helâl olduğunu gösterir. Zira eşyada aslolan helâl oluşudur. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne, yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helâldir, meşrudur. Helâl kavramı, meşru, caiz, mubah kelimeleri ile de ifade edilmektedir. (Bkz. DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, sh. 252)
 
Haram; dinin, kesin bir delille dayanarak açık bir şekilde yasakladığı şeylerdir. Haramlar Allah´ın koymuş olduğu sınırlardır. Kur´an-ı Kerim´de, “...Kim Allah´ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendine zulmetmiş olur.” (Talak, 65/1) buyrularak, Allah´ın koyduğu sınırlara uyulması emredilmektedir.
 
Bir hadis-i şerifte helâl ve haram şöyle açıklanmıştır: “Helâl, Allah´ın, Kitabında helalliğini bildirdiği; haram da, Allah´ın, Kitabında haramlığını bildirdiği şeydir. Kitabın söz etmediği (yani helâl veya haram olduğunu belirtmediği ) şey de, Allah´ın affettiği (yani mubah kıldığı) şeylerdendir.” (İbn Mâce, Et´ıme, 60; Tirmizî, Libâs, 6)
 
Kullarına merhameti sonsuz olan Yüce Allah, iyi, temiz ve insan için faydalı olan şeyleri helâl; kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır. Kur´an´da şöyle buyrulmaktadır:“Bugün size temiz ve hoş şeyler size helâl kılındı…” (Mâide, 5/5; Ayrıca bkz. Bakara, 2/168; Mâide, 5/4) Başka bir ayet-i kerimede ise; “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin…” (Tâhâ, 20/81) buyurulmaktadır.
 
İslam dini insanın iman ve ibadet hayatından yeme içme, giyinme, eğlence, aile hayatı ve beşerî ilişkilere kadar hayatın tüm alanlarına yönelik düzenlemeler yapmış, kural ve kaideler koymuştur. Bütün bunlar, kamu düzenini sağlamak, sağlıklı, huzurlu bir toplum hayatı oluşturmak ve neticede insana dünya ve ahiret mutluluğunu kazandırmak için gerekli olan şartlardır. Dinin hayatın bütün alanlarına yönelik getirdiği yasaklar ve sınırlamalar insana zorluk çıkarmayı ve ağır yük yüklemeyi değil, bilakis insanın kulluk görevlerini kolaylaştırmayı, ona yol göstermeyi ve yardımcı olmayı hedeflemektedir. Nitekim ayet-i kerimede, “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” (Bakara, 2/185) buyrulmaktadır.
 
İslam dinine göre asıl olan mübahlık yani serbestliktir. Yani bir şey kesin bir delille haram kılınmamışsa, o şeyin yenilip-içilmesi, yapılması, kullanılması, söylenmesi dinen helâldir. Dinimizce haram kılınanlar sınırlı sayıdadır; helâller ise, haram olanlara göre kat kat daha fazladır.
 
İnsanın hayatını sağlıklı, huzur ve güven içerisinde devam ettirebilmesi için helâller yeter de artar bile. Bu bakımdan insan, haramlara yönelmeden Yüce Mevlamızın hizmetine sunduğu sayısız helâl nimetlerle en güzel şekilde yaşamaya çalışmalıdır.  İnsan helâl olanlarla yetinmez de haram olan şeylere yönelirse hem kendisine, hem de başkalarına zarar verir. Sadece dünyada zarar görmekle kalmaz, kazandığı günahlar sebebiyle ahirette de hüsrana uğrar.
 
Dinimizin koyduğu sınırlara uymak ve haramlardan sakınmak, helâllerle yetinmek imanın bir gereğidir. Müslüman, dinin getirdiği hükümlere tereddütsüz iman eden ve onları her durumda uygulayan kimsedir. O, Allah ve Resûlü´nün emir ve yasaklarına gönülden teslim olur, kendince bahaneler uydurarak bunları mübah göstermeye ve uygulamamaya çalışmaz. Kur´an-ı Kerim´de,  “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü´min erkek ve hiçbir mü´min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah´a ve Resûlüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır” (Ahzâb, 33/36) buyrularak, mü´minler bu konuda kesin bir dille uyarılmıştır.
 
Allah´a ibadet etmek ve O´nun emirlerini yerine getirmek nasıl kulluk görevimizse, haramlardan sakınmak da en başta gelen kulluk görevimizdir. Hatta İslam fıkhında kötülükten sakınmak farzları yerine getirmekten daha önemli ve öncelikli kabul edilmiştir.
 
Helâl-haram kılma yetkisi ise sadece Allah´a aittir. Allahu Teâlâ, helâl ve haram hükümlerini Kur´an-ı Kerim ve elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.) vasıtasıyla açıklamıştır. Buna göre helâl ve haram hükümlerinin kaynağı Kur´an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.s.)´dir.  Allah´ın izin vermediği hiç kimse neyin helâl, neyin haram olduğu konusunda hüküm veremez. Kur´an-ı Kerim´de, “De ki: Allah´ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? …” (Ar´âf, 7/32) buyrulmak suretiyle Allah´tan başkasının haram kılma yetkisinin bulunmadığı vurgulanmaktadır. Yine Kur´an´da, insanların hüküm vermeleri konusunda uyarılarda bulunulmaktadır: “Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah´a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah´a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 16/116)
 
Kur´an-ı Kerim´de bildirilen helâl ve haramlardan bazıları şunlardır: “… Allah, alışverişi helâl, fâizi haram kılmıştır...” (Bakara, 2/275); “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah´tan başkası adına kesileni haram kıldı.” ﴾Bakara, 2/173﴿ “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 5/90); “Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helal kılındı. Kara avı ise ihramlı olduğunuz sürece size haram kılındı...” (Mâide, 5/96); “Yiyin için fakat israf etmeyin.” (A´râf, 7/31)
 
Hz. Peygamber  (s.a.s.) de, Allah´ın vahiyle gelen helâl ve haramı bildirmiş, ayrıca vahiyde açıkça belirtilmeyen şeyleri insanlara açıklamıştır. Bunun yanında Allah´tan aldığı bilgiye dayanarak bazı şeyleri de haram kılmıştır. (Bkz. DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, sh. 252)
 
Bunlardan birkaç örnek: “Bir Müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terketmesi helâl değildir.” (Buharî, Edeb, 57); “Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının (aralarında özel) konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin.” (Müslim, Birr, 30); “Her Müslümanın öteki Müslümana kanı, ırzı ve malı haramdır.” (Müslim, Birr, 32); Câbir (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.s.) kabrin kireçlenmesini, üzerine oturulmasını ve kabir üzerine bina yapılmasını yasakladı.” (Müslim, Cenâiz, 94)
 
Kur´an´da, Allah Resûlü´nün mü´minlere iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kıldığı bildirilmektedir. (A´râf, 7/157) Ahzâb suresi 36. ayette ise, mü´minlere Allah ve Resûlü´nün hükümlerine tereddütsüz itaat etmeleri emredilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin, bana Kitap ve onun bir misli verildi. Dikkat edin, karnı tok birinin koltuğuna yaslanarak size: ‘Bu Kur´an´a uymanız gerekir. Onda helâl bulduklarınız helâl, haram bulduklarınız haramdır (başka kaynağa ihtiyacınız yoktur)´ demesi yakındır. Dikkat edin Allah elçisinin haram kıldıkları, Allah´ın haram kıldıkları gibidir.” (İbn Mâce, Mukaddime, 2; Tirmizî, İlim, 10) Kur´an´da bildirilen helâl-haram hükümlerini kabul edip de Hz. Peygamber (s.a.s.)´in açıklamış olduğu hükümleri kabul etmemek iman ile bağdaşmaz. Müslümanlar bu konuda çok dikkatli ve hassas olmalıdırlar. 
 
Şüpheli şeylerden de sakınmak gerekir. Kesin olarak haram veya helâl olduğu belli olan şeyler arasında haram olup olmadığı insanlar tarafından anlaşılamayan şüpheli şeyler de vardır. Bunlardan da sakınmak gerekir. Şu hadis-i şerif, şüpheli şeyler konusunda gösterilmesi gereken hassasiyetin önemini açıkça ortaya koymaktadır:“Helâl belli, haram bellidir. Bu ikisinin arasında birçok kişinin bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden kaçınmayanlar, koruluğun kenarında hayvanlarını otlatan kimse gibidir. Kolladığı hayvanların her an koruluğa girmesi mümkündür. Dikkat edin her hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah´ın koruluğu da haram kıldığı şeylerdir...”  (Buharî, İman, 39; Müslim, Müsâkat, 107-108)
 
Sonuç olarak; insanlar için neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu Yüce Allah´tan başkası tam manasıyla bilemez. Bu yönüyle baktığımızda yine Allah´tan başkasının helâl-haram hükmü koymasının kabul edilemez olduğu görülmektedir. İnsana düşen görev, işine geldiği gibi helâl ve haram uydurmak, haramların bir kısmını küçük görerek önemsememek değil; dinimizce helâl kabul edilen şeylerle yetinmek, haramlardan da bütün gücüyle sakınmaktır. Allah´ın ve O´nun peygamberinin koyduğu haram ve helâl ölçülerini tanımamak, helâl kılınanlara haram; haram kabul edilenlere de helâl demek büyük günahtır.
 
Dinimize göre bile bile haram işlemek, haramlarda ısrar etmek büyük günahtır. Haramlardan bir an önce vazgeçilmeli ve pişmanlık duyup tövbe edilmelidir. Mü´minler olarak, helâl-haram duyarlılığımızı muhafaza etmeli, Allah´ın helâl kıldığı şeylerle yetinmeli ve haramlardan ateşten kaçar gibi uzak durmalıyız.