Önceki gün 8 Mart Kadınlar günüydü. Sekülerizmin kadınlara hasrettiği/lütfettiği bir gün. Erkeklerin peşisıra olduğu günlerine 8 Mart´ta bir gün süreyle geçici olarak ara verilmişti. Tekrar 9´undan itibaren erkek yılımız mübarek olsun... :)

Şaka bir yana ilginçtir ki kadın hakları savunuculuğu, feminizm dalgası batı dünyasında hortlamış akımlardan birisidir. Neden? Çünkü, ilk kadının köleleştirilip ambalajlanarak “özgür birey” diye sunulduğu yer Batı coğrafyasıdır da o yüzden. Feminizm ateşe su ile değil körük ile gitmiş, sözümona güya “kadın hakları” savunuculuğu yapıp kadının özgürleşmesini savunan ama bunu yaparkende yine içinde bulunduğu “özgür birey” prangasına sıkı sıkıya sarılıp yapan ucube bir akım olmuştur. Erkeğe düşmanlık besleyip kendilerinin haklarına ulaşabileceklerini sanmış tefrite düşmüşlerdir. Kadını ezen batı ifratta iken tefiritini de kendi yaratmış ve feminizmi hortlatmıştır. Kadına gerçek değerini vereceğini vaat edip modernizmin köle pazarına gönül kabulüyle götürüp kadını daha iyi bir fiyata pazarlayan bir ideoloji olup çıkmıştır Feminizm. Batı ve batılılaşmış doğu insanının İslam´a saldırırken kullandığı en büyük argümanların başında kadın ve kadının statüsü meselesi yer alır. Oysa biliyoruz ki bu bir illüzyon. Tıpkı terör ve İslam kelimelerinin yanyana getirilmeden konuşulmadığı batı medyasının “İslami Terör” illüzyonu gibi... İslamafobi´yi beslemek amaçlı yapıldığını artık beşikteki bebek bile biliyor. Lakin yarım öğrenimden geçmiş okumuş (!) kafa bilmiyor.

Sonradan İslam´ı seçip müslüman olan Fransız düşünür Rene Guenon, Doğu ve Batı eserinde,”Özellikle genç beyinlere sokulmuş olduğu için sökülüp atılması olanaksız ölü fikirlerle kirletilmiş bir kafaya sahip olmaktansa, hiç bir şey bilmemek daha iyidir...” der.

Guenon bir şeyi itiraf etmiştir aslında. “okumak cehaleti alır eşeklik baki kalır”

Ve ekler Guenon; “Cahil adam, en azından, fırsatını bulursa, öğrenme olanağını koruyan kişidir. Cahilin bozulmamış bir “sağduyusu” vardır ki bu, genellikle yetersiz olduğunun bilinciyle birleştiğinde bir takım budalalıklar yapmasına engel olur... Buna karşılık, yarım-öğrenimden geçmiş adamın kafası hemen her zaman bozulmuş olur; bildiğini sandığı şeyler öyle bir yeterlilik duygusu verir ki, ne olursa olsun her şey hakkında konuşabileceğini sanır, yerli yersiz konuşur, hem de yetersizliği oranında rahat yapar bunu. Hiç bir şey bilmeyene her şey ne kadar kolay..!”

Buradan politik bir malzeme çıkar mı bilmem ama ülkemizde, kendisine oy veren tabanı hakkında devamlı ““çok okumuş” “en okumuş” “mega okumuş” insanlar bize oy veriyor, bizi destekliyor öyleyse biz haklıyız, biz doğruyuz” diyerek caka satmaları doğrusu canımı sıkmıyor  değil.

Kadın İslam´ın Kur´an öğretileriyle ilk inzal olduğu, Mekke müşriklerinin hüküm sürdüğü dönemde bir seks objesi, aşağılık ve utanç vesikası, kimliksiz, kişiliksiz bir öteki olarak vardı. Diri diri gömülen küçük kızalr vardı. Çünkü kız çocuğu utanç vesikası kabul edilyiordu. Bir erkeğin 15-20 tane karısı ve bir o kadar cariyesi vardı. İslam, kadına insani değerini vererek onu onursuzluk bataklığından kurtardı. İslam düşmanlarının en büyük argümanlarından biri olan islamda 4 eş ile evlenebilme meselesini tarihin bu gerçeklerinden soyutlayarak, bağlamından koprarak anlamak imkansız. İslam erkeğin 4 kadınla evlenmesine opsiyon tanırken artırmamış bilakis eksiltmiş, indirgemişti. 15-20 tane eşli erkeklerin olduğu bir topluma “Yetim kızlar hakkında adaletle muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz, hoşunuza giden başka kadınlardan iki, üç ve dört kadın alın. Fakat bunların arasında adaleti gözetmeyeceğinizden korkarsınız o vakit bir zevceyle, yahut sahip olduğunuz cariyelerle iktifa edin. Bu, doğruluktan sapmamanıza daha yakın ve size daha uygundur.” (Kur´an Meali; Nisa/3) diyen Kur´an´ın kadını bir mal, bir meta değil bir insan, Cenneti ayakları altına serdiği bir anne olarak kodlamış ve hak ettiği değeri vermiştir. Modernsitlerin din algısı onu hafife alma, alay etme ve aşağılama üzerine inşa edildiği için bu gerçekleri görmek arzusu zor gelmekte ve kendi cehaletinde mutlu mutlu yaşamayı yeğlemektedirler.

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, Modernsitlerin bu tutumunu bilerek onları uyarmış ve muhafazakarlarıda unutmamış. Bir eserinde, “Modernistlere sürekli dinin önemi hatırlatılmalı. Muhafazakârlara da bilimin önemi. Karşılıklı tezat ve yalanlama aldatıcıdır... (Zindandan Notlar) diyerek bir gerçeğe dikkat çekmiştir. Muhafazakarların bilime olan lakaytlıkları son yüzyılda müslümanların geri kalmasına en başat rol oynamıştır. Kendisini bu yüzden bilimi ilahlaştıran batı insanına anlatamamış. Kadına verdiği değeri açıklayamamış adeta lal olmuştur. Oysa batının kendi içinden çıkan filozof ve düşnürler meseleyi bazen tam 12´den vurabiliyorlar. Bunlardan biri Jean Paul Sartre. Sartre der ki, “Bugün birinin ölmesi için iki fransızın bir araya gelmesi yetiyor...” Buradan ciltler dolusu hakikat çıkar. Yalan mı? Sömürge tarihine baktığımızda batılı insanın bu sözü ne kadar da hakettiğini anlamamız zor olmuyor doğrusu. Bu medeniyetten kadına asla hak falan çıkmaz. Çıksa çıksa soslu yalanlarla oyalnacak femnizm çıkar... Lakin illüzyonist medya araçları ile bize tersten informe edilen bilgileri akıl süzgeçimizden geçirmeden yutuyor ve sonra ortaya “Türk Aydın”ı denen ucube bir kitle oluşmasına sebep oluyoruz. Feminizmi kutsayan, İslam´ı aşağılayan ucube bir kitle!