Mükerrem bir varlık olan insanın yaratılış nedeni, Yüce Allah (c. c.)´ ı bulması, bilmesi, tanıması, ona inanması ve yönelmesi, saygısını ve ihtiramını arzederek ibadet etmesidir. Bilindiği gibi, Yüce Allah´ı bir kabul etmek (Tevhid), O´nun eşsiz varlığını bilip tasdik etmek, farz olan en büyük bir görevidir. Bundan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi namazdır. Namaz  bir ibadettir. Hem de bütün ibadetlerin başıdır. Vücutta baş ne ise ibadetlerin içinde de onun yeri öyledir. Namaz, Cenab-ı Hakk´ın emri, dinin de direğidir. Müminin miracıdır namaz.  Namaz, imanın alametidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, müminin miracıdır. Mümin bu namaz sayesinde Yüce Allah´ın manevi huzuruna yükselir, yüce Allah´a yalvararak manevi yakınlığa erer. Kim namazlarını kılarsa manen yükselir, huzur bulur. Çünkü namaz yüzümüzün, gözümüzün nuru ve gönüllerimizin sürurudur. Mümin için ne yüksek bir şeref!..

  Bütün hak dinler, insanlara namaz kılmalarını emretmişlerdir. Bizim sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de, peygamber olarak gönderilişlerinden itibaren namaz kılmakla yükümlü olmuştur. Ancak o zaman, güneşin doğuşundan ve batışından sonra olmak üzere günde iki defa namaz kılınıyordu. Sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz olmuştur. Hazreti Peygamberin miracı ise, sahih kabul edilen rivayete göre, Medine´ye hicretlerinden on sekiz ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesinde olmuştur.

İnsanoğlu dünyada huzurun, mutluluğun ve rahatlığın peşinde koşmakta, fakat onu sağlam ve doğru adreslerde aramadığından bir türlü de yakalayamamaktadır.
Halbuki, Yüce Yaratıcı insana mutlu ve huzurlu olmanın yollarını Kuran-ı Kerim´de göstererek şöyle buyurmaktadır: ” Allah´ı çokca zikredin Umulur ki bu sayede kurtuluşa erersiniz, huzurlu olursunuz”  (Enfal Suresi, Ayet: 45)

Namaz da büyük bir zikirdir. Farzları, vacipleri, sünnetleri ve adabı gözetilerek huşu ve hudu ile kalp ve kalıbımızla beraber ihlasla namazlarımızı kıldığımızda huzurlu ve mutlu olmamak için hiçbir neden yoktur. Aksi halde, ruhundan ve özünden çalarak kılınan namazlarla şu mısralarda da ifade edildiği üzere hafazan Allah sadece yatıp kalkmış ve fazla bir şey elde edememiş oluruz. O mısralarda deniyor ki:

Ser be zemin düm be heva,

İhlasla kılınmayan namazdan alınır hava.

Bu beytin ilk mısraı büyük mütefekkir ve mutasavvıf Mevlana Celaleddini Rumiye aittir. Yani tam manasiyle kendini Allah´ a vererek ihlasla namaz kılmazsan sanki başın yerde, arkan havada yatıp kalkıyorsun demektir. İkinci mısra da  yakışan bir sözdür. Şayet namazı Allah rızası için kılmıyorsan, o namazdan fazla bir şey bekleme.

Kur´an-ı  Kerim´de ve Hadis-i şeriflerde namaza dair birçok emirler ve öğütler vardır. Bütün bunlar, İslam dininde namaza ne kadar büyük önem verildiğini gösterir. Bir ayet-i kerimenin anlamı şöyledir:  "Ey Resûlüm! Sana vahy olunan Kur´an ayetlerini güzelce oku ve namazı gereği üzere kıl. Gerçekten namaz, edeb ve namusa uygun olmayan şeylerden, çirkin görülen işlerden alıkoyar. Her halde Yüce Allah´ı zikretmek, her ibadeten daha büyüktür. Yüce Allah bütün yaptıklarını bilir." (el- Ankebut Suresi, 29/45)
 Namaz ibadeti ise, en büyük zikirdir.

 Diğer bir ayet-i kerimenin anlamı şöyledir: "Namazı gereği üzere yerine getiriniz, zekatı veriniz. Nefisleriniz için hayır olarak önceden ne gönderirseniz, onu Yüce Allah yanında (sevab olarak) bulursunuz; asla kaybolmaz. Muhakkak ki, Allah yaptıklarınızı görür." (Bakara, 110)

Bir hadis-i şerifte de;

 “Namaz dinin direğidir, kim onu terk ederse dinini yıkmıştır.” (Acluni, Keşful Hafa, II/31) buyurulmuştur. Diğer bir hadis-i şerifin anlamı ise şöyledir: " Namaz, kişinin kalbinde bir nurdur; artık sizden içini aydınlatmak dileyen, kalbindeki nurunu arttırmaya çalışsın." (Ömer Nasuhi Bilmen, İslam İlmihali).

İşte bütün bu mübarek ayetlerle hadis-i şerifler, namazın Yüce Allah yanında ne kadar büyük ve makbul bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.

Rabbimizin huzuruna durduğumuzda kendimizi sırat köprüsü üzerindeymiş gibi farzedip, sağımızda cennet, solumuzda cehennem, ensemizde de sanki ölüm meleği Azrail (a. s.) canımızı almak üzere beklediğini Kabul ederek, kıldığımız o namazın da son namaz olduğu bilinciyle ve kendimizi tam manasıyla Allaha vererek namaz kılarsak, o namazın sonunda huzurlu ve mutlu olmamak mümkün değildir.

 Allah Rasulü Efendimiz eğer dinlenmeye ihtiyaç duyuyorsa, hemen abdest alıp namaz kılmakta ve böylece huzura kavuşmaktaydı. Hatta namaz vakti girdiğinde  bazan Hz. Bilal´e “ Ya Bilal, bir ezan oku da bizi rahatlat.” buyurmuştur.

Bir gün Necid halkından birisi Rasulullah (s. a. v.)  Efendimize gelerek İslam nedir?  diye sorduğunda, gecesi ve gündüzünde beş vakit namaz kılmaktır buyurdu. Başka birşey yapmam gerekir mi? deyince de hayır ancak, mümkünse nafile namazlarını da kılabilirsin.
Rasulullah efendimiz devam ederek İslam, Ramazan ayında oruç tutmaktır. Başka oruç tutmam gerekir mi? sorusuna hayır ancak, mümkünse nafile oruç tutabilirsin. Anlatmaya devam ediyor.İslam, zenginsen zekat vermendir. Başka vermem gereken var mı? deyince de hayır dedi. Ancak imkanın varsa sadaka kabilinden verebilirsin buyurdular.

Soruyu soran adam arkasını dönüp giderken:” Vallahi bunlardan ne bir fazlası, ne de bir noksanı, sadece bunları yerine getireceğim deyince, Hz Peygamber (s. a. v.) : “ eflaha in sadaga” yani şayet doğru söylüyorsa kurtuluşa ermiştir,  huzura kavuşmuştur buyurdular.  (Sünen-i Ebi Davud, c. 1, s. 106)

Bu konuşmadan da anlıyoruz ki huzura, mutluluğa giden yol doğru- dürüst ve usulüne uygun namaz kılmaktan, Kuran-ı Kerim okumaktan ve ibadetlerimizi ihlasla yapmaktan geçmektedir. Namaz ve huzur kelimeleri yan yana ne kadar da güzel yakışıyor.

 Gerçek şu ki, namaz çok mukaddes bir ibadettir. Namazın faziletlerine nihayet yoktur. Namaz, aklı yerinde olan ve büluğ çağına ermiş bulunan her müslüman için belli vakitlerde yapılması gereken şerefi yüksek farz bir görevdir. Bu önemli farzı yerine getirenler,  Yüce Allah´ın pek büyük ikram ve ihsanlarına kavuşacaklardır. Bunu kasden terk edenler de, azabı çok şiddetli olan Allah´ın acıklı cezasını çekeceklerdir.

     Müslümanlar, henüz yedi yaşına girmiş çocuklarını namaza alıştırmakla görevlidirler. Bu çocuklara ana-babaları ve yetiştiriceleri namaz kılmalarını öğretir ve yaptırırlar. On yaşına bastığı halde namaz kılmayan çocuğa velisi, üç tokattan ziyade olmamak üzere, hafifçe el ile vurur.

     İnsan bir düşünmeli, her an Yüce Allah´ın sayısız nimet ve ihsanlarına kavuşmaktadır. Öyle ikramı bol, merhameti geniş olan yaratıcımızın tükenmeyen lûtüflarına karşı teşekkürde bulunmak gerekmez mi?

     İşte insan, namaz yolu ile şükür borcunu ödemeye, yaratıcısının lûtuf ve nimetlerini tatlı bir dil ile anarak kulluk görevini yerine getirmeye çalışmış olur. Bu bakımdan : "Namaz, şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar." denilmiştir.

     Bununda beraber namaz ruhu temizleyen, kalbi aydınlatan, imanı yüksek duygulardan haberdar eden, insanı kötülüklerden alıkoyan, insanı hayırlara, düşünceye, tevazu ve intizama götüren en güzel bir ibadettir. İnsan namaz sayesinde nice günahlardan kurtulur ve Yüce Allah´ın nice ihsan ve ikramlarına kavuşur.  Namaz, manevi hayattan başka maddi hayata da canlılık verir. İnsanın temizliğine, sağlığına ve intizamla hareket etmesine sebeb olur.

     Hülasa, Namazın meşru kılınmasındaki hikmetler ve yararlar her türlü düşüncenin üstündedir. Fakat bir müslüman namazını yalnız Yüce Allah´ın rızası için kılar, yalnız yaratıcısına şükür ve saygı için kılar. Namazın insana yararı olmadığı düşünülse dahi, yine bunu bir kul görevi bilerek sadece Allah´ın emrine uymak için yerine getirmeye çalışır. Bu kutsal görevin dakikaları, hayatının en mutlu ve neş´eli zamanı olarak kabul eder. Doğrusu, geçici hayatın son bulmayacak birçok kazançları ancak namaz sayesinde elde edilir. Namaz ayrılan saatler, sonsuzluk aleminin tükenmez mutluluk günlerini hazırlamış olur.

Bu çok mübarek ve pek feyizli ibadete gereği üzere devam edenlere müjdeler olsun!...

Namaz vazgeçemeyeceğimiz olsun, Gönlünüz ve yuvanız huzurla dolsun.