Hayatımızda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) yaşama modelini kendimize örnek edindiğimiz müddetçe, toplumda sevilen ve itibar gören insan olaca-ğımız muhakkaktır. Sevginin temeli görgü ile atılır. Bu sebeple görgü kurallarını (adâb-ı muaşereti) yaşantımız-da, ölçülü bir şekilde tatbik etmemiz gerekiyor. Çünkü görgü insan olmanın sosyal bir gereğidir. Görgü ve bilgi sahibi insanlar, her zaman toplumun en medeni insanlarıdırlar. Ama insanlar hiçbir zaman görgülü doğmazlar. Bütün bu özellikler sonradan kazanılır. Görgü kurallarından birkaçını izah etmeye çalışalım; Yemekte ve içmekte görgü kuralları: Görgü kurallarının en çok uygulanması gereken yerlerden biride Sofra’dır. Buna yemek adabı da diyebiliriz. İnsanın yaşayabilecek ve sıhhatini koruyabilecek kadar yemek yemesi gerekir. Çünkü insan her türlü vazifesini, ancak sağlam bir bedenle yerine getirebilir. Bu bedenin sağlam ve sağlıklı tutulması icap eder. Yemekte bu bakımdan manevi mükâfat da vardır. Ama doyduktan son-ra aşırı yemek haramdır. Fazla yemekler yapıp da israf etmek, yenilmeden ziyan olmasına, çöpe atılmasına sebebiyet vermek de haramdır. Yemeğe her zaman Besmele ile başlamak, sonunda Elhamdülillah demek, yemek öncesi ve sonrası elleri yıkamak, yemekte lüzumsuz konuşmamak, İslâmi güzelliklerdendir. Yemekte bacak bacak üstüne atmak, sigara içmek uygun değildir. İsrafı önlemek için, herkes yiyebileceği kadar tabağına yemek almalı, tabakta yemeklerin bırakılıp çöpe atılması önlenmelidir. Acıkmadan yememeli, elleri yıkamalı, besmele çekmeli, sağ elle yemeli, tabağın önünden yemeli, parmakları yemeğe daldırmamalı, ağız şapırdatılmama-lı, başkasının yemek yemesi gözetilmemeli, yemekte mümkünse konuşulmamalı, yemeği vaktinde yemeli, tı-ka basa yememeli, sonunda dua etmeden hamdetmeden kalkılmamalı, eller sabunla, ağız ve dişler fırça ve misvakla temizlenmeli ve yıkanmalı, suyu çok mecburiyet yoksa oturarak ve 3 defada içmeli, yemek aşırı sıcakken yenmemeli ve soğutmak yada herhangi bir ne- denle içine üflenmemelidir. Kişi yiyebileceği kadar ye-mek almalı ve artık yemek bırakmamalı, tabakları ye-mek artığı kalamayacak şekilde temizlemeli yani sünnet- lenmeli, fakir kimselere ve muhtaç durumda iseler komşulara da yemek ikram edilmelidir. Yemeğin sonunda, yemek sahibine teşekkür etmek gerekir. Bu yemeği hazırlayan annemiz, eşimiz, her kimse ona teşekkür etmek ayrı bir inceliktir. Misafir kalkmadan sofradan kalkılmamalı, ev sahibi misafirini yalnız bırakıp, bulaşık yıkamamalıdır. Hz. Peygamberimiz; “Yemekten evvel ellerin yıkanması fakirliği, yemekten sonra ellerin yıkanma-sı da günahları giderir” buyurmuşlardır. Yalnız başına yemek yemektense, aile ve efradıyla yemek daha hayırlıdır. Birlikte yenen yemeklerde her za-man daha bereket vardır. Yine Peygamberimiz; “Ekmek kırıklarını toplayıp yiyen kimseye darlık yoktur ve çocukları zeki olur” buyurur. Bir başka Hadis-i Şerif’le-rin de; “Misafirlerinizle sofrada uzun oturun, çünkü Allah, sofrada geçen zamandan kulunu hesaba çekmez”, “Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır” buyurarak, cömertlerin ikramını övmüştür. Cim- rilik ne kadar kötü ise, cömertlik o derece iyi ve güzeldir. Cömert insanlar, aynı zamanda toplumun sevilen insan- larıdır. Selamlaşmada uyulması gereken kurallar: Önce kimler selam vermelidir? Selâm, Müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurul-masında önemli bir araçtır. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.v), selamı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selam vermemiz gerektiğini, bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet’e gireceğimizi müjdelemiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayınız.” (Müslim, iman, 22; Tirmizi, İsti’zan,1; Ebû Davud, Edeb,142). O halde; Gelen durana, az kişi çoğunluğa, binekli olan yaya olana, genç olan yaşlı olana, kuvvetli olan za-yıf olana, yukarıdan aşağıya inen (merdiven gibi) yuka-rıya doğru çıkana, arkadan gelenler önden gidenlere, yürüyenlerin oturanlara selam vermesi gerekmektedir. Topluluğa verilen selâma bir kişi karşılık verirse, diğerle-rinin selâm alma sorumluluğuda ortadan kalkmış olur. Topluluktan hiç kimse verilen selâmı almazsa, orada bulunanların hepsi sorumluluktan kurtulamazlar ve vebale girerler. Birisinin selamını getiren kişiden selamın da alınması gerekir. Eve girerken ev halkına selâm verildiği gibi ayrılırken de selâm vererek ayrılmak bir sünnetin yerine getirilmesi açısından güzel bir iştir. Böylece selâmlaşma, selâm veren ve alan arasında karşılıklı saygı, sevgi ve güven duygusunun oluşmasına vesile olur. Selamlaşma adabı; Selam için hazırlanmalı, ayak ayak üstünde ise ayaklar indirilmeli, eller arkamızda bağlı ise çözülmeli, ağızda sigara varsa çıkarılmalı, “Esselâmün Aleyküm” ya da “Selâmün Aleyküm” diye selam vermeli, “Ve aleyküm Selâm” ya da “Aleyküm Selâm” diyerek en kısa şekliyle selam alınıp, verilmelidir. Sadece Selam denilmesi ve karşı tarafında sadece Ve aleyküm demesi, ya da merhaba gibi sözler söylemesi verilen selama karşılık değildir. Ayrıca selam verenin “Esselâmün aleyküm ve rahmetüllahi ve berekâtüh” şeklinde selâm vermesi daha faziletlidir. Böyle verilen bir selâma “Ve aleykümüsselâm ve rahmetüllahi ve berekâtüh” diyerek karşılık verilir. Hangi hallerde selam verilmez? Namaz kılana selâm verilmez, Kur’an okuyana, zikir yapana selâm verilmez, Vaaz ve hutbe okuyana ve dinleyenlere selâm verilmez. Tuvalet ve banyoda olana se-lam verilmez, yatan ve uyuyana selam verilmez. Abdest alana, Ezan okuyana ve ezan okunması esnasında bir başkasına selâm verilmez. Camide uyulması gereken kurallar: Camiye abdestli girmeli, sağ ayak ile girmeli, soğan sarımsak ve sigara kokusu taşımamalı, ter kokulu, kirli çoraplarla, çıplak ve ıslak ayaklarla camiye girilmemeli, Kur’an okunması ve vaaz edilmesi yoksa selam verilme-li ancak bunlar varsa selam verilmeden içeriye girilmeli, ön saflar önce doldurulmalı, sessiz bir şekilde oturulmalı, konuşarak kimse rahatsız edilmemeli, kıbleye karşı diz çökerek oturulmalı, mümkünse sandalyede namaz kılın-mamalı, sandalyede namaz kılma şekli ilmihal kitaplarında tavsiye şekli değildir. Yapılması istenen iş; ayakta namaz kılamayanların oturarak, buna da gücü yetmiyor-sa sırt üstü yatarak kılmalarıdır. Şayet bunların hiç birisine güç yetmezse, o zaman sırtın bir yere dayanmama- sı şartı ile bir tabure kullanılabilir. Ancak bu gün üzülerek ifade edelim ki tarlala, bağda, bahçede çok rahat çalıştı-ğı, çarşı ve pazarda çok rahat dolaştığı halde sandalye üzerinde namaz kılmaya çalışmak hiç de uygun bir davranış değildir. Bazı camilerimizde bu sayı neredeyse bir safı dolduracak kadar artmıştır. Bu nedenle sandalye üzerinde namaz kılanların kendi durumlarını iyi bir şekil-de gözden geçirerek bu durumdan vazgeçmeleri en doğru davranış olur. Camiden çıkarken de sol ayakla çıkılmalıdır. Ayrıca camide kullanılan cihazlar, klimalar gibi cami eşyalarına görevli ve yetkililerden başkaları dokun- mamalıdır. Cami tuvaletleri ve şadırvanı temiz kullanılmalıdır. Çünkü bunlar herkes tarafından ortak kullanılan kamu mallarıdır. Kirletilmesi ve temiz bırakılmaması halinde, bunun bir kul hakkı olarak huzuru mahşerde kişinin karşısına çıkacağı ve bundan dolayı hesap vereceği de bilinmelidir. Temizlik kuralları: Dış temizlik: Yemek öncesi ve sonrası elleri yıkamak, sabah ve akşam dişleri fırçalamak yada misvak kullanmak, hafta da bir tırnakları kesmek, koltuk altı ve kasık tıraşlarını yapmak, varsa saç ve sakal bakımını yapmak, ter kokulu elbise ve çorapları sık sık değiştirmek, sık sık banyo yapmalı, her nanaz için mümkünse abdest almalı, Cuma ve bayram namazları için temiz elbise giymeli ve mümkün olursa mecburiyet hali olmasa bile gusül abdesti almalı ve Müslüman daima tertipli ve temiz elbise giymelidir. İç temizlik: Mü’min bir kişi; büyüklere saygılı olmalı, küçüklere sevgi ve şefkat göstermeli, hased ve fesad olmamalı, bencil, cimri, cahil ve ukâla olmamalı, gururlu ve kibirli olmamalıdır. Kendisi için istediği, arzu ettiği şeyle-ri başkaları içinde istemelidir. Telefon görüşmelerinde uyulması gereken görgü kuralları: Telefon eden kişi öncelikle selâm vermeli, telefonu açan kişide verilen selamı almalıdır. En çok hatalı davra- nışlarımızı telefon görüşmelerinde yapmaktayız. Telefon eden kişi önce kendisini tanıtmalı ve kiminle görüşmek istediğini belirtmelidir. Yanlış numara çevrilmiş ise mutlaka özür dilenmelidir. Karşımızdaki insana hiçbir za-man, küçük çocuk dahi olsa, “Kimsin” denmez. Kimsiniz veya kiminle görüşüyorum denir. Ayrıca yanımızda misafir varken, uzun ve lüzumsuz konuşmak adaba uy-gun değildir. Telefon kim tarafından açılmışsa, yine o şa-hıs tarafından kapatılmalıdır. Konuşma bitmeden, şahıs-lar birbiriyle vedalaşmadan telefon kapatılmaz. Hiddet ve öfke ile hiçbir kimsenin yüzüne telefon kapatılamaz. Bu insani bir davranış olmaz. Nezaketsizlik sayılır. Ama telefonlarda da uzun uzun konuşup, karşıdakini sıkmamak, bıktırmamak gerekir. Bu konuda çok dikkat edilme-si gereken husus, kısa ve öz konuşmayı başarabilmektir. Bu, kişinin olgunluğunu gösterdiği gibi, faturaların az gelmesini de sağlayacaktır. Günümüzde cep telefonları, tarihte emsali görülmemiş bir tüketimi oluşturmuştur. Bu- gün toplumun her kesiminde, öğrencilerde, zengin-fakir, erkek-kadın herkeste telefonlar ellerden ve kulaklardan düşmüyor. Özel toplantılarda, camilerde ibadet halinde iken çalan telefonlar sinirleri bozduğu gibi, namazın ve toplantının da ruhaniyetini zedeliyor. Araç kullanırken, yapılan telefon konuşmalarının kazalara sebebiyet vermesi ise başka bir dert. Bu nedenle cami, özel toplantı, konferans salonlarına ve derslere girerken cep telefonları kapalı tutulmalı ya da sessize alınmalıdır. Cep telefonlarının ileride, insanda ciddi rahatsızlıklar meydana getireceğinin söylenmesi de tabii ki morallerimizi bozuyor. En iyisi, cep telefonlarını özellikle zaruri ihtiyacı olanlar kullansınlar. Keyfimiz ve zevkimiz uğruna bu telefon- ları kullanıp, kesemezi ve sağlığımızı tehlikeye atmayalım. Toplum içinde uyulması gereken görgü kuralları: Topluma girerken önce selâm verilmeli, daima güler yüzlü ve tatlı dilli olmalı, asık suratlı olmamalı, her şeye gülmemeli, hele hele kahkaha atarak hiç gülmemeli, başkalarını güldürmek için şakrabanlık ve maskaralıklar yapmamalı, birisi konuşurken, konuşması dinlenmeli ve sözü bölünmemeli, konuşmalarda ölçülü olunmalı, “hep ben konuşayım herkes beni dinlesin” denmemeli. Çünkü böyle kimseler ilerleyen zaman içerisinde yanın-da oturacak, konuşacak ve sözünü dinleyecek kimse bulamayabilirler. Öksürürken, aksırırken ve esnerken elin tersi ile ağız kapatılmalı, toplum içerisinde misvak kullanılmamalı, misvak kullanırken bile diş fırçalamakta olduğu gibi lavoba tercih edilmelidir. Toplum içinde diş, burun ve kulak karıştırılmamadır. Kavgaya sebep olacak tartışma ve iddialardan uzak durulmalı, toplumu rahatsız edecek soğan-sarımsak-sigara ve alkol gibi şey- lerden, hatta çevreyi rahatsız edecek ağır kokulu mis ve parfümlerden bile uzak kalınmalı, tesettüre riayet edilmeli, başkalarını rahatsız edecek kılık ve kıyafetlerle toplum içerisinde dolaşılmamalıdır. Büyüklerin yanında ve karşısında edeb ve saygı içerisinde olunmalıdır. Konuşmalarda “sen” yerine “siz” ifadeleri kullanılmalı, “Afedersiniz”, “Lütfen” ,”İzninizle”, “Efendim”, “Özür dilerim”, “Rica ederim” gibi nezaket cümleleri kullanıl- malıdır. İzinsiz başkalarının eşyaları karıştırılmamalı ve kullanılmamalı, alınan bir emanet yada borçlar zamanında geriye verilmelidir. Başkalarına verilen sözler tutul-malı, hiçbir zaman yalan söylememeli, yalancı şahitlik yapılmamalı ve hiç kimse kesinlikle aldatılmamalıdır. Sü-i zanda bulunulmamalı, hiç kimsenin dedikodusu yapılmamalı, arkasından konuşulmamalı ve hiçbir şekilde ifti-ra edilmemelidir. Bütün bunlar insan onur ve şahsiyetiyle bağdaşmayan, kul hakkı ihlâli olmaktadır.