Hatırlayın… Her seçim öncesi ne hikmetse PKK ve O’nun siyasi uzantılarıyla ateş kes ilan edilir; bilmem ne adı altında bir barış süreci başlatılır. “Artık analar ağlamayacak” denilerek, milletin duyguları okşanır, öte yandan çözüm üreten bir ikti-dar görüntüsüyle oylar cebe indirilir. Nitekim: Son yerel seçimlerden Altı Yedi Ay önce yapılan protokol gereği, yurt içindeki PKK Militanları silahla-rıyla beraber ülke sınırları dışına çıkarılacaktı. Ne oldu, çıktılar mı? Gülelim biraz; keh, keh, keh! Bir faydası oldu tabii; bu süreçte, ölümlere ne-den olan eylemlerden sakınan örgüt, terörü bitiren parti görüntüsüyle, iktidarın oy toplamasına büyük katkı sağladı. PKK bu özveriyi bedava yapar mı; Otuz yıllık mücadelesi öyle eften püften kazanımlar için miydi? Bu otuz yılda, neredeyse kırk bine yaklaşan T.C. vatandaşı, seçimlerde AKP oyunu arttırsın diye mi ölmüştü veya öldürülmüştü? Elbette hayır. PKK’nın istemi belli, bunun için uyguladığı strateji de belli… Nedir o? Büyük Kürt Devleti hayali! Bu hayale, bir plan içinde ağır, ağır yaklaşılmak-ta ve göreceli olarak, belli çapta başarı da kazanılmakta… Hiçte aceleleri yok hani; usuletle suhuletle tek, tek kaleleri düşürüyorlar… Örnek mi istiyorsunuz? Çook! Önce: Devlete, Öcalan’ı muhatap kıldılar. Bu muhataplılığı, devleti temsil eden Üç Ayaktan biri olan, yürütme erkinin başı, Başbakanımız asla kabul etmedi. Ve hatta: “Öcalan’la konuşmadık; konuşan da, konuş-tu diyen de şerefsizdir, namussuzdur.” diye meydan okudu. Biraz sonra, “Öcalan’ı biz muhatap almayız, ama devlet konuşmuş olabilir.” diyerek geçiş yaptı. Daha sonra da, “MİT’te görevli arkadaşlarımız, barış sürecine katkı sağlamak için İmralı tutsağıyla diyalog içinde.” olduğunu söyledi. Şimdilerde de İmralı Adası ile kurulan köprüler-de trafik; vızır, vızır… Çok yakında, Abdullah Öcalan önce ev hapsine alınır sonra da özgürlüğü tam anlamıyla yudumlamaya başlarsa şaşırmayın… İkinci olarak: Yerinden yönetimi içeren, Büyük Şehir Belediye-leri Yasasının kabulüyle meydana çıkan tabloda, Özerkliğe geçişe yeşil ışık yakıldı… Güney Doğu İllerimizin tamamına yakını, PKK’ nın kontrolü altına girdi. Onlar şimdi çok mutlular; Eş Başkanlarının dilin-den “Barış ve Demokrasi” sözcükleri hiç düşmüyor. Öte yandan da: Terörsüz girilen 30 Mart Yerel Seçimlerinde kullanılan: “Silahlı PKK Militanlarını yurt dışına kovduk, barış süreci başladı. Artık anaların gözyaşları akmayacak.” propagandası sonucu AKP; %45 civarında oyla seçimlerin galibi oldu. Şimdi de: 10 Ağustos 2014 de Cumhurbaşkanlığı seçimle-ri var. Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız olma sevdasıyla yanıp tutuşmakta… Sevda ki hem de ne sevda; uğruna bin Acem mülkü feda… Bu nedenle gözü başka bir şey görmüyor, her yer Çankaya yani… İyi güzelde: Güney Doğu da terör kol geziyor; adamlar Özerkliğe giden yolları birer, birer açıyorlar: Kimlik kontrolüne başlamışlar. Yol kesip araçları yakıyorlar. Devletin inşa halindeki karakollarını yıkıyorlar. Dağa adam kaldırıyorlar. Sorgusuz sualsiz yer isimlerini değiştiriyorlar. Devleti pas, pas haline getirmişler… Terörün, terörizmin dik alası yaşanmakta: Hükümette “çıt” maviş… Başbakanımız nere-de, Cumhurbaşkanı adayımız ne yapmakta? “Sussss! Susun!” barış sürecine çomak sokmayın! Öte yanda: Ülke genelinde, bir yıl önceki Gezi Eylemlerinin yıldönümü etkinliklerine katılmak ve öldürülen gençlerin anısını yaşatmak için yaptıkları, Anayasal bir hak olan, masumane toplantıları acımasızca tarumar edilip dağıtılırken ve bazıları terörist diye apar topar sürüklenerek gözaltına alınırken: Güneydoğu illerimizde tamamen devlete karşı, O’nu bölüp ayrı bir devlet kurma amacına yönelik ayrılıkçı terör örgütüne karşı sessiz kalmak… Nedir bu? Bunun sırrı 10 Ağustos’ta gizlidir ve tanımı açıktır, herkes bilir… Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gerekli oy Güneydoğu dadır. Bu oyu alabilmek için ne yaparlarsa yapsınlar ses çıkarmak yok… Orta Anadolu da, Akdeniz, Karadeniz ve Batı Anadolu’nun doğu kesiminde her türlü yolsuzluğa, rüşvete, talana ve gezi eylemlerine rağmen oylar garanti! Cepte kiklik gibi… Ama yetmeyebilir. Ayrılıkçıların oylarını da al-mak gerekir… İsterlerse: Bırakmasınlar taş üstünde taş, gövde üstünde baş; bize oy gerekli arkadaş! Bunun için de: Oy gelecek yerden taviz esirgenmez… Cemi cümle! Anladık değil mi?