Bugün yine ve son kez Ataullah İskenderi´nin Hikem-i Ataiyye eserinden meyveler devşirmeye devam ediyoruz...

64.Hikmet´te der ki; “Kalplerin üzüntü ve keder hissetmesi, hak müşahadesinin engellenmesinden dolayıdır.”

Şerhinde Mahir Efendi şöyle eklemiştir; “Gelecekle ilgili kaygıların ve geçmişe ait gamların kapleri kaplaması, saliki Hakk´ı görmekten alıkoyan nefsi görmenin ona değer vermenin neticelerindendir. Bu yüzden hadis-i şerifte; “Senin varlığın hiç bir günahla kıyaslanamayacak kadar büyük bir günahtır” buyurulmuştur.”

Burada ego/ben/enaniyet merkezli yaşayan modern insana (ki kadim dönemlerden beri egoistlik vardı lakin bu zamanki kadar hiç övülmemiş ve tavsiye edilmemişti.) sesleniyor. Ve diyor ki, sen aradan çık yalnızca Allah´ı merkeze al.

65.Hikmet´te ise rızık meselesine işaret etmiş; “Ey mürid, Cenab-ı Hak´kın sana yeri kadar rızık vermesi ve günaha sebep olacak şeyi vermemesi, senin üzerindeki nimetlerin tamam olmasındandır.”

Şerhinde; “Rızkın az ve fazla olmayıp yeterli derecede olması Cenab-ı Hak´kın insana özel nimetlerindendir. Çünkü gelen rızık açlığı ve susuzluğu tedavi eden tabi bir ilaçtır. Hastalık iyileşince devanın hükmü kalmayacağı gibi dini ve dünyevi ihtiyaçlar karşılandıktan sonra da rızkın fazlasına lüzum kalmaz. Zira rızıktan maksat ihtiyaçları gidermek, din ve dünya işlerini görmekten ibarettir. Fakat dini görevler ancak yetecekten fazla olmayan rızıkla yapılabilir. Çünkü rızık fazla olursa dini görevlerin yerine getirilmesi şöyle dursun; tersine ibadetlerde gevşeklik, farzları ve vacipleri önemsememezlik, azgınlık gibi bir çok zararlar meydana gelir. bunun doğruluğunu şu ayetler gösterir: “Hayır, insan kendini muhtaç görmeyerek azar.” (Alak/6) “Allah rızkı kullarına bol verseydi, yeryüzünde azarlardı” (Şura/27)

Bu meseleyi okuduğumda şu söz aklıma geldi. “Hayvan açken, insan tokken azar.” Zaten öyle değil mi? En azgın toplumlar hep zengin toplumlar değil mi? O kadar uzağa gitmeye gerek yok. Daha ufak ölçekte etrafımıza baktığımızda zengin olan (istisnalar az da olsa hariç) daha azgın, kibirli ve daha şımarık değil mi!? Kendi dibinizdekilerden ve hatta daha da önce kendinizden başlayarak düşünüp tefekkür edin.

Şerhinde devamla; Peygamberimizin “Dünyanın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, Cenab-ı Hak kafire dünyada bir içim su bile vermezdi” hadisini eklemiş ve sahabeden Veheb bin Münebbih´in hakikati arayan bir adamdan bahsettiği rivayetine yer vermiş. Adam; “Benim babam çok hikmet sahibi bir kimseydi. Dünyayı yedi şeye benzetirdi: Birincisi harareti arttırıp kandırmayan ve zararı dokunup faydası olmayan tuzlu suya; ikincisi gölgeleneni mağrur ederse de kalıcı olmayan bulut gölgesine; üçüncüsü ziyanı çok ve faydası olmayan şimşeğe; dördüncüsü değeri ve yağmuru olmayan yaz bulutuna; beşincisi yaz gelmesiyle birlikte solan çiçekler ve kuruyan çimenlere; altıncısı zevkli rüya görerek uyandığında hayalinden başka elinde bir şey kalmayan kişinin ihtilamına (şeytan´ın aldatmasına); yedincisi tadıyla zevklendiren ve içenin ciğerini dağlayıp mahvına sebep olan zehirli şerbete.

Ben bu yedi benzetmenin üzerinde yetmiş sene düşündükten sonra şu benzetmeyi yaptım: Dünyayı görünmesinde helak ve perişanlık, kendisinden kaçılmasında kurtuluş ve güven olan gulyabaniye benzettim.”

Neyse kitabın tamamını yazıp sizi kitabı almaktan ve tamamını okumaktan alıkoymayayım. Daha fazla meyve yemek isteyen bu kitabı en kısa zamanda edinip okumalı. hem de altını çize çize. Tekrar tekrar... Selam ve Dua ile...