“Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.” der Theodore Roosevelt.

Akıl menfaatperesttir. Faydasına olanın peşinde koşar(pragmatisttir). Aklı terbiye etmenin yolu, etik değerlerden geçer. Bir insana etik değerleri kazandırmanın yolu sözlü anlatımdan çok davranışta gizlidir. Bu davranışları kazandıracak rol modellere (idol) ihtiyaç vardır. Evde anne-baba, okullarda ise öğretmendir.

Öğretmen; hani hikayede olduğu gibi “zamanın birinde köylü çocuğunu hekime götürür, hekime ‘evladım, hastalık derecesinde bal yiyor, bu dertten kurtulması için geldik´ dediğinde, hekim ‘siz şimdi gidin kırk gün sonra gelin´ der. Köylü kırk günü zor eder ve nihayetinde hekime gelir. Hekime ‘hekimim biz kırk gün önce gelmiştik, evladımın aşırı bal yeme hastalığına çare buldunuz mu?´ diye sorduğunda. Hekim çocuğu yanına çağırır ‘evladım, aşırı bal yeme sağlığın için iyi değildir´ der. Köylü bu sözü duyunca küplere biner ‘Hekimim! Hekimim! Sen ne diyorsun, bu sözleri söylemek için bizi kırk gün neden beklettin´ diye çıkışır. Hekim, gayet sakin bir şekilde ‘bakın efendi bende, balı çok severdim ve çok yerdim. Sözümün etkili olması için ben bu kırk günlük sürede bal yemeyi azalttım´ deyince köylü hak vererek oradan ayrılır.

Evet yarınlarımızı emanet ettiğimiz bilge insanlar öğretmenlerdir. En büyük rol modellerimiz onlardır. Onlar bize geleceği ve insanlığı öğretir. Günümüz ailelerinin yaygın hastalığı çocuklarının akademik başarıları üzerine aşırı eğilmeleridir. Doğrudur, hepimiz çocuklarımızın iyi bir meslek sahibi ve yüksek makamlarda olmasını arzularız. Ancak “unuttuğumuz, daha doğrusu ihmal ettiğimiz duygu dünyamızdır. IQ(akademik zeka)´yu geliştirdik, EQ(duygusal zeka)´yu ihmal ettik.”(Yazı-Yorum Yazıyorum, Hacı Mehmet Erol, s.17)

Peki bu nasıl olacak? Ailelerin de öğretmenlerden beklentisi bu yöndeyken, öğretmenler bu noktada ne yapacak? Anlatımları ile akademik eğitimi, yine anlatım artı davranışları ile duygusal (değerler-ahlaki-etik) eğitimi desteklemeleri gerekir. Hepimizin ilkokulda öğrendiği “öğretmenim canım benim, canım benim. Seni ben çok, pek çok severim. Sen bir ana, sen bir baba. Her şey oldun artık bana.” Şarkısı boşuna değildir. Bu kutsal mesleği icra eden öğretmenler birer ana-baba rolündedir. Ancak aile burada kendi rolünü öğretmene yüklemekle kurtulamaz. Aile çocuklarının doğacağını öğrendiği günden, okula başladığı güne kadar olan tüm gelişim dönemlerini ihmal etmemelidir. Öğretmenin değerlerle bezediği geleceğimizin güvencesi çocukların, kazandığı değerleri biz aileler devam ettirdiği sürece mutlu ve müreffeh bir toplum oluruz. 

Aslında tüm yazının özeti “Bilgi beş harflidir, beşte dördü ilgidir.”(Mümin Sekman)