Cimrilik ve İsraf gibi ifrat-tefrit bağlamının merkezinde bulunan duygu ve davranış yoğunluğuna ‘Cömertlik´ diyebiliriz.
Cömertlik, ben duygusunun frenlenip biz duygusuna ulaşmanın önemli basamaklarından biridir. Bizde güzel bir söz var ‘Cennetin kapısını cömertler açar´ diye. Cömertlik bu kadar değer verilen bir etkinliğe sahiptir.
Cömertlik duygu ve davranışının alışkanlık haline gelmesi, bununda melekeye dönüşmesinin ilk adımı paylaşma eyleminin davranış haline gelmesi ve öğretilmesidir. Her anne-baba, öğretmen, çevre rol model olarak fiile dönüştürmelidir ki, çocukta bunu öğrenip, kavrasın ve uygulasın.
Çocuklarda sahiplenme duygusu yetişkinlerden daha fazladır. Çünkü öncelikle anneye bağlıdır, aileye bağlıdır. Güven duygusu içinde olmak ve çevreyi tanımak için bu zorunlu bir duygudur. Eğitim ailede başlar prensibi ile çocuğa etrafına güven duyması ve tehlikelerden kaçması öğretilir. İlk temas ettiği çevre oyun ve oyuncaktır. Burada bağlılığın verdiği duygulardan dolayı sahiplik duygusu üst derecededir. Oyuncaklarını paylaşmak istemez. Burada yapılması gereken kardeşleri ve akranları ile oynama fırsatları oluşturma. Eğer kardeş ve akranı bulunmayan ortamda çocuğa anne-baba bir süre birlikte oynamalı. Çocuk oyun ve oyuncakları ile oynamaktan zevk almalı ve eğlenmeli. Yalnız kalan çocuk bencil olur ve paylaşımcı olmaz.
İnsanlarla paylaşan etrafına yardım eden anne-baba rolü çocuğu da bu yönde etkileyip geliştirecektir. Okulöncesi ve ilkokul döneminde öğrenciye bak bu eşyalarını sakın arkadaşlarınla paylaşma kırarlar, şu yiyeceği kesinlikle kimseye verme sana kalmaz gibi yanlış yönergeler çocukta bencillik, paylaşımcı olmayan vb. olumsuz davranışların pekişmesine sebep olur. İlerde benim çocuğum neden hiç paylaşımcı değil, yardımsever değil gibi serzenişler boşuna yapılmış olur. Çocuğu eğiten ve öğreten bizleriz. Biz ne isek toplumda odur.
Gazali bir çocuğa yardımlaşma cömertlik öğretilmek isteniyorsa bu duyguyu ona tattırmak gerekir der. Yapacağınız yardım ve iyiliği çocuğun eliyle yapın. Fakir/yoksul birisine bir şeyler verecekseniz çocuğunuzun gözü önünde yapın hatta onun yapmasına fırsat tanıyın der.
Yazımı cömertlikle ilgili bir hikaye ile tamamlıyorum: “Hz. Ali´nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib´in oğlu Abdullah, sıcak bir günde bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önüne açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği hemencecik yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bu parçayı da bir kerede silip süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:
- Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı? Köle sıkılarak cevap verdi.
- Üç parça ekmek…
- O halde kendine neden hiç ayırmadın.
- Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.
- Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?
- Oruç tutacağım, dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Cafer köleden sahibinin kim ve evinin nerde olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi. Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum. Dedi. Cömertliği ile meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır. Ona ‘ama o köle köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini bağışlamışsın´ dediklerinde. Şu karşılığı verirdi. ‘ama o elindeki her şeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını´ der. ”(Alıntı: Yazı-Yorum Yazıyorum, Hacı Mehmet Erol, Ankara/2017 s.307-308)