Evet bu sayfada belki de her gün karşılaştığınız rutin haberlerle yine karşılaşıyorsunuz. Yan sütunda bir aile trajedisi, altta başka bir cinnet hali. O kadar çok alıştık ki artık bu tür haberler olmasa garip karşılayacağız neredeyse.

Oysa dünya ebedi hayatımızın yanında üç günlük mesabesinde ya var ya yok. Bunun bilincinde olsak sorunlarımızı daha itidalli bir şekilde çözme yoluna gideceğiz. Ama bizi buna mecbur bırakan iki haslet var. Birisi hırs, diğeri ise tul-i emel, yani uzun (tûl) yaşama arzusu.

Dediklerine göre, 5. Abbasi halifesi Harun Reşid İslam ülkelerinde bizzat Peygamberin (sav) ağzından söz duymuş yaşlı bir adam bulmayı çok istemiş. Çünkü diğerleri ikinci, üçüncü, dördüncü nesil ravilerdendir. Bilahare gitmişler, 170-180 yaşlarında yaşlı bir adam bulmuşlar ve ölmek üzere iken onu zorla getirmişler, küçük bir sepetin içine koymuşlar, altına pamuk doldurmuşlar ve her halükarda böylece canlı olarak Harun´un huzuruna getirmişler. Bu yaşlı adamı getirdiklerinde Harun öne atılıp şöyle dedi: Sen bu gözlerle Peygamberi gördün mü? Anlamadı; çünkü işitiyordu; ama görmüyordu. Bilahare onu zorladılar ve sonra “Evet” dedi. “Peygamberden ne duydun?” diye sordu. (yaşlı adam) şu rivayeti aktardı: “İnsan yaşlanır ve onda iki şey genç kalır: Birisi hırs, diğeri uzun emel.”

Harun çok mutlu oldu, onun yanağını öptü ve ona birkaç bin dinar verdi. Onu sepete koyup götüdüler. bunlar onun sokak ortasında Allah´ın rahmetine kavuştuğunu söylüyorlardı. Aniden vardıkları evin yakınında eliyle işaret etmekte olduğunu gördüler. Sanki Peygamberden başka bir rivayet hatırlamış gibi onu hızla Harun´un huzuruna geri götürdüler. Dediler ki: Galiba sizinle işi var. Harun tekrar ne haber var diye dışarı fırladı. Sonra etrafındakilere şöyle mırıldandı yaşlı adam: “Verdiğiniz bu para bir defalık mı, yoksa her yıl verecek misiniz!?”

Naklettiği o rivayetle ilgili (bu söz), çok büyük bir zulümdür! Elbette bazen bu kadar çirkin olmuyor; ama bazen hayat gerçeğimiz bundan daha gülünçtür.

***
TEŞHİRCİLİK HASTALIĞI
Sosyal medya çıktıktan sonra kendini gösterme, vücudunu sergileme, malını mülkünü, yediğini, içtiğini gösterme merakı aldı başını gidiyor. Vücudundan başka gösterecek şeyi olmayanların ölümcül hastalığı oldu teşhircilik... Evet elbette ve maalesef gösteri dünyasında yaşamaya denk gelmişik. Buna bigane kalmak her babayiğidin harcı değil lakin harcımıza teşhircilik hastalığı bulaşmış. Bu hastalıktan kurtulmak için nasıl bir yol izlenir kimse bilmiyor. Sosyal medya fıkhı geliştirmek ve fıkhımızı güncellemek vakti gelmedi mi!? Alimlerimiz ezberci fıkıh anlayışını terk etmeliler. Yeni çağa yeni ictihadlarla cevap verebilecek donanıma sahip olabilmeliler. Bir çok insan onların gözlerinin içine bakıyor. Onların bir çoğunun ise eski alimlerimizin söylediklerini ezberleyip söylemekten başka söyleyecek sözü yok. Eski alimlerimizden Allah razı olsun kendi çağlarını çok güzel yorumlayıp ictihatlarda bulunmuşlar lakin görüyoruz ki buna şu anda da ihtiyaç var. Sosyal medya, kredi ile ev, araba alma, sigorta, borsa gibi bir çok meselede hala ne yapacağını nasıl hareket edeceğini bilmeyen milyonlarca müslüman var.