Yerel seçimler yaklaşıyor. Türkiye'nin birçok yerinde, özellikle doğu ve güneydoğuda ünlü isimler ya bağımsız yada favori partilerden aday... Yıllardır sanatçı kişiliğinin hayatımıza hiçbir renk katmadığı hatta Türk dilini katlettiği, yaptığı şarkı denen gariplikler ile bizleri sistemli bir işkenceye tabi tuttuğunu bir kenara bırakırsak ünlü isimleri aramız-da görmekten mutluluk duyuyoruz. Aramızda dediysek halkın içinde, öyle meclis kulislerinde falan değil veya aday listelerinde. Bu da demokrasinin bir gereği değil mi? Yani seçme hakkından bahsediyorum! Sosyal medyada çok ses getiren şu diyalog aklımdan çıkmak bilmiyor, ünlü bir sima ve sade bir vatandaş arasındaki konuşmadan bir kesit; sade vatan- daş; “Sanatçıya değer veren yok” ünlü sima; “'Haklısın kardeşim yeni mi anladın.” Sade vatandaş; “Evet bugün fark ettim. Senin bile 300 bin takipçin var, babam ressam ama tanıyan yok. Sa-natçıya değer veren yok…” Evet, seçimler demiştik; her demokratik ülkede olduğu gibi ülkemizde de seçimlerin belirli aralıklarla yapılması olası. Ancak sadece oy potansiyelini arttırmak için hiçbir vasfı olmayan kişileri temsilci olarak aday göstermek çok garip. Ülkemize katabileceği değerleri düşününce, ki bunu uzun soluklu bir maraton gibi tekrar tekrar yapmama rağmen sonuç yok, sonuç hiçbir şey. Katabileceği, önerebileceği ne olabilir ki? Denizi olmayan bir yere deniz getirme vaadi veya çok meşhur bir Bursa hikâyesi ile Sayın Demirel'in İnegöl'e bağlı bir köye havaalanı yapma sözü vermiş olması gibi afakî öneriler sunabilir, bir sürüde vaat... Tabi üzücü olan yıllar sonra bile bunun hayali ile bek-leyecek olan sonraki nesiller… Şu an vekil olarak gö-rev yapan sanatçı büyüklerimizi tenzih ederek, sanatçının da temsil etme hakkının olması gerektiği kanısındayım. Ancak, Ediz Hun'u CHP'nin yapısına uygun bulmadığı bir konuyu eleştirerek gündeme gelmesi dışında ne yaptığını tam olarak bilmiyorum. Örneğin, aklıma gelen bu. Amacım sanatçıların ya da ünlü simaların neden aday gösterildiği veya ne-den vekil olabildiğini eleştirmek değil. Beni düşün- düren kısmı mevzunun; sanatçı kimliği ile dünyaya, ülkemize, toplumumuza, hayatımıza hiçbir değer ka- tamamış ve yaptıkları ile sadece görüntü kirliliği oluş turan popüler kültür artıklarının, neden aday gösteril-diği? Ve neden aday gösterilmeye yeltenildiği? Bilmediğimiz bir ulusal ya da uluslararası projeleri mi var yoksa? Dünya barışı gibi en büyük moda oto-riteleri tarafından seçilip başına tacı takılınca ayakları yerden kesilen ve 100 kelimelik dağarcığıyla an- cak, dünya barışını ezberleyip tekrarlayabilen mo-dellerin dilekleri kadar iyimser bir düşünceden bahsetmiyorum. Ünlü simalar, adaylarımız, adaylarınız dünyayı veya bölgemizi bırakın ülkemizde 30 küsur yıldır süre gelen çatışma ortamına engel olmak için 'Korsana Hayır!' kadar bile bir duyarlılık gösterebil-diler mi? Akiller demeyin, tam bir fiyasko... Başka so-rum yok... Kaldırımları boyuyoruz, ama hayatımıza renk katan çok az sanatçı yetiştirebiliyoruz: Çok az değer, çok az dünya insanı, çok az gerçek bir sanat-çı… Ünlü sima ise çok fazla yetiştiriyoruz, lahmacu-nu 'Beyaz Türklerin' Türkbükü’ne sokmayı başara- bilen halk kahramanları. Ama sanatçı değil... Sosyal medyadaki diyalogu düşünürsek ve se-çimlerde yaklaşmışken, lütfen hayatımızda yeterince gereksiz yer tutan, üretmekten çok değerlerimizi ve sahip olduklarımızı tüketen ünlü simaları, sanatçı zannedip bizi yönetmeleri için meclise göndermeyelim... İyilikle kalın, ama sessiz kalmayın!..