İnegöl’de İshak Paşa Külliyyesi’nin merkezinde bir cami, çevresinde yer alan hazîrenin güney batısında eşi Tacünnisa Sultan adına inşa edilmiş bir türbe ve mabedin batısında da sıra dükkanlar ve de iki katlı bir kervansaray bulunmakta idi. İshak Paşa, sözü edilen bu mîmârî manzumeyi, Fatih Sultan Mehmed tarafından ilk sadrazamlığa atandığı (1469-1471) yılları arasında inşa edip halkın hizmetine sunmuştur. Medrese’yi ise Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Sultan II. Beyazıt Osmanlı tahtına geçtiğinde ve onun tarafından ikinci defa sadrazamlığa atandığı (1481-1483) yılları arasında inşa ettirip öğretime açtığı görülmektedir. Bir önceki bölümde işaret olunduğu üzere vefatından bir yıl önce 1486 yılında tanzim ettirdiği vakfiye ile de bu külliyede yapılacak hizmetlerde kullanılmak üzere akar niteliğinde- İshak Paşa bir çok vakıf bırakmıştır. Külliyenin merkezinde yer alan cami, bir “Ters-Te” planına oturtulmuştur.

Tac kapısının bulınduğu kuzey cephesinde yer alan son cemaat mahalli, yek diğerine geniş kemerler ile bağlanmış yığma-ayaklar üzerine oturan beş kubbe ile örtülmüştür. Cümle kapısının üzerindeki orta kubbenin çapı diğer kubbe çaplarına göre biraz daha uzundur. Cami ana gövdesinin sağ-arka köşesinde sekiz köşeli bir kaideye oturan ve kapısı, son cemaat mahalline açılan bir minaresi vardır.

Cami harem bölümü, kıble ciheti itibariyle, dikdörtken bir plana oturmakta ise de üzerini eşit iki kubbe ile örtebilmek için “kare-plana” dönme gereği duyulduğundan cami harem bölümü, geniş bir kemer ile iki eşit bölüme ayrılmıştır. Cami hareminin ilk bölümü, fenerli ve de kasnaklı yüksek bir kubbe ile örtülürken ikinci bölümü, bir diğer ifadeyle mihrap bölümü kasnaklı fakat fenerlikli kubbeden daha az yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Cami harem bölümünde yer alan yan cenahlara gelince buraları da birer küçük kubbe ile örtülmüştür.

Ancak bu cenah bölümlerin cami harem bölümü ile bağlantısı konusunda Prof. Dr. Ali Saim Ülgen ile Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi, yek diğerinden farklı yorum lar ileri sürmektedirler. Ali Saim Ülgen hocamıza göre bu yan cenah bölümleri aslında kalın ve de sağır bir duvar ile cami-harem bölümünden ayrı iken 1877 yılında Sultan II. Abdülhamit devrinde yapılan onarım sırasında geniş bir tadilât yapılmış ve bu esnada cami harem bölümü ile yan-cenahlar arasındaki sağır duvarlar kaldırılarak söz konusu bu duvarlar geniş ve de yüksek birer kemere dönüştürülmüştür. Böylece yancenahlar da cami harem bölümüne katılarak cami-harem bölümü genişletilmiştir. Ayrıca, camiye ahşap da olsa bir minber, bir kürsü ve bir de müez-zin mahfeli ilave edilerek Mabet, mülhak vakıf statüsünden alınıp mazbut vakıflar arasında değerlendirilmiş ve bundan sonraki yıllarda İshak Paşa Camii’nde beş vakit namaza ilaveten cemaatle cuma namazı da kılınmaya başlamıştır. Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi ise “Osmanlı Mîmârîsi” isimli değerli eserinde İshak Paşa Camii’nin mîmârî yapısını tasvir ederken söz konusu camide yer alan yan cenahların, aslında da günümüzde olduğu gibi cami-harem bölümü ile birer yüksek kemer ile bağlantılı olduğunu ve yan cenahları, cami harem bölümüne bağlayan yüksek kemerlerin sonradan açılmadığını ileri sürmektedir. Bu görüşünü isbat etmek için de yan cenahlarda yer alan mihrapçıkların çatıya çıkan birer baca uzantısı bulunmadığından bunların birer ocak mahalli olmayıp, sadece son cemaat mahalli niteliğinde olan yan cenahların mihrapçıkları olduğu görüşündedir.

Aksi takdirde onun yorumuna göre, Amasya’da Beyazıt Paşa ve Yergüç Paşa Külliyyeleri’nde olduğu gibi yan cenahlarda da bacalı birer ocak ve de birer helâ olması gerekirdi. Halbuki İnegöl İshak Paşa Külliyyesi’nde yemek, içmek ve de barınmak gibi beşerî ihtiyaçlar, cami yakınında bulunan kervensaray bölümünde karşılanmıştır. Cami-harem bölümüne bağlı yan-cenahlar, olsa olsa, 1483 yılına kadar geçen 14 yıllık süre içinde ders müzakere mahalli olarak kullanılmış olsa gerektir. Bendeniz, iki yıl boyunca hıfzımı yaparken buralarda derslerimi hazırladığım için her iki mîmar büyüğümüzün yoruma sayğılıyım.

Savundukları görüşler, ihtimal dahilindedir. “Coğrafyadan Vatana İnegöl ve Alperenler” isimli eserimizin 535 ve 536’ncı sayfalarında yer alan plan ve fotoğraflar incelenirse durum hakkında daha net bilgi sahibi olunacaktır. İshak Paşa’nın 1486 yılında düzenletip tescilini yaptırdığı vakfiyede cami hizmetleri arasında “imamet ve müezzinlik hizmet cihetleri” bulunmakla birlikte “hitabet” hizmeti konmamıştır. Çünkü “hitabet” hizmeti, siya-sî otorite tarafından belirlenen ve uygulamaya konan bir hizmet dalıdır. Bu nedenle Yıldırım Beyazıt (1389-1402) tarafından İnegöl Kasaba merkezinde inşa edilip “hitabet ciheti” ihdas edilen Cuma Camii ile Kurşunlu’da yine Yıldırım Beyazıt tarafından inşa edilip “hitabet ciheti” ihdas olunan “Zaviyeli- Cuma Mescidi”nde halka hitabet hizmeti sunuluncaya dek Geyikli baba Karyesi’nde Orhan Gazi (1326-1361) tarafından inşa edilip halkın hizmetine sunulan Cuma mescidinin dışımnda İnegöl coğrafyasında maalesef uzun yıllar cuma namazı kılmak için şer’î şartlar oluşmamıştır.

Unutulmamalıdır ki Yıldırım Beyazıt, 1396 yılında Cuma-Camii’ni bir tek mahalleden ibaret olan İnegöl Kasabası’nın meskûn olmayan bir kenar noktasında inşa ettirmiştir. Bir başka ifadeyle Yıldırım Beyazıt, 1396 yılında İnegöl Cuma Camii’ni, kasabanın merkezinde değil meskûn mahallin dışında inşa ettirmiştir. Daha sonraki yıllarda Yıldırım Cuma Camii’nin çevresinde yeni bir mahalle ve yeni bir pazaryeri oluşmuştur. Söz konusu mahalle yakınındaki pazar yerine 73 yıl sonra 1469 yılında İshak Paşa Külliyesi, bir çarşı ve bir esnaf camii olarak kurulmuş ve de değerlendirilmiştir. Çünkü İshak Paşa Külliyyesi’nin inşa edildiği 1469 yıllarında bile İnegöl Kasabası “Hüdâ-vendiğâr Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserde görüldüğü gibi Cami-i Kebîr adıyla tescili yapılmış bir tek mahalleden ibarettir. 1483 yılında İnşa edilmiş olan İshak Paşa Medresesi de Yıldırım Cuma camii ile İshak Paşa Camii arasına skıştırılarak inşa edilmiştir ve her iki mabedin çevresi de halk pazarı olarak kullanılmıştır.

Gerek 1396 yılından inşa edilmiş olan Yıldırım Beyazıt Hamamı’nın ve gerekse 1469 yılında inşa edilmiş olan İshak Paşa Hamamı’nın meskûn mahal yakınında inşa edilmiş olması son derece anlamlıdır. Zira inceleme gezilerimi sürdürürken Çavuş Köyü’nde karşılaştığım 95 yaşlarındaki bir zat bunun açılımını bana şöyle yapmıştı: “Evlat! dedelerimiz, derdi ki hamamsız köy, imansız köydür.” Bu sebepten yerli köylerin hepsinde bir hamam vardır.” İnegöl’de İshak Paşa Külliyyesi’nde yer alan Medrese’ye gelince bu medresede yapılan eğitim ve öğretim zengin vakıf gelirleri ile desteklendiği zaman İnegöl-İshak Paşa Medresesi’nde yapılan eğitim ve öğretimin kalitesi de yüksek olmuştur. Çünkü Osmanlı eğitim ve öğretim sisteminde medreseler sahip oldukları öğretim üyelerinin aldıkları günlük ücretle orantılı bir şekilde değerlendirilmiştir. Söz gelimi: İlk dereceli medresede müdrrise verilen günlük ücret, 20 akça’dır.

Buna göre medreseler 20’li; 30’lu; 40’lı; 50 ’li ve de 60’lı medreseler şeklinde derecelendirilmiştir. İnegöl’deki İshak Paşa Medresesinin tarihî süreç içinde bazı yıllarda 50’li medreseler arasına girdiği olmuştur. İnegöl Coğrafayasında İki İshak Paşa ve Üstlendikleri Misyon: Buraya kadar yaptığımız sohbetleri gözden geçirecek olursanız aynı yıllarda yaşamış ve devletin de en üst kademelerinde görev üstlenmiş iki İshak Paşa’nın bulunduğuna şahit olmaktayız. Bunlardan yaşça büyük olan İshak Paşa, Sırp kökenlidir. Yıldırım Beyazıt (1389-1402) tarafından Üsküp Şehri feth edilince buraya ilk sancak beyi olarak atanan Akıncı komutanlarından Paşa Yiğit tarafından manevî evlad edinilmiş ve kendi çocukları ile birlikte Sırp Krallık hanedanına mensup bu genci eğitmiş ve bir akıncı olarak yetiştirmiştir. İlk yıllarda “Gazi İshak Bey” adıyla şöhret bulan bu İshak Paşa, Çelebi Sultan Mehmed’in (1413-1421) hükümdar olmasi üzerine Paşa Yiğit 1413 yılında Üsküp sancak beyliğinde azledilmiş ve yerine manvî evladı olan bu “Gazi İshak Bey” Üsküp sancak beyi olmuştur.

Ünlü bir akıncı komutanı olarak yetişmiş olan bu Sırp kökenli Gazi İshak Bey, Sultan II. Murad (1421-1451) devrinde, önce 1424 yılında Rumeli beylerbeyliğine getirilmiş; ardından 1435 yılında vezaret pâyesi verilerek divan üyeli-ğine yükseltilmiştir. 1437 yılında Osmancıklı Koca Mehmed Paşa sadaretten azledildikten sonra Sırp kökenli bu Gazi İshak Pa-şa Sultan II. Murad tarafından sadaret makamına getirilmiştir. 1439 yılında sadaret makamından azledilmiş ise de bu Gazi İshak Paşa 1488 yılında son Osmanlı-Memluk Savaşı mağlubiyetle sonuçlanıncaya kadar daima Osmanlı hükümdarlarının yakınında yer almış; bazan beylerbeyi olmuş; bazan hükümdara müsahip ve danışmanı olmuş; bazan vezir olmuş ve bazan da Sultan II. Murad devrinde olduğu gibi sadrazam olmuştur. Sultan II. Murad (1421-1451) vefat ettikten sonra yeri-ne Osmanlı hükümdarı olan oğlu Fatih Sultan Mehmed’in emriyle babası Sultan II. Murad’ dan dul kalan eşi ve İsfendiyar Bey’in güzelliği ile şöhret bulan torunu Hatice Alime Hatun ile evelenmiş olan Mühtedi Sarı İshak Paşa, böylece Osmanlı hanedânı ile sıhriyet ve evliliğe dayanan bir yakınlık da kurmuştur. Şu kadar var ki rekabet içinde bulunduğu diğer devlet ricali arasında çok kıskanıldığı için kendisine Mühtedî, Kıraloğlu, Dessâs, Sarı ve Davut… gibi lakaplar takılarak bu İshak Paşa bir anlamda, devlet ricali arasında yer alan diğer İshak paşalardan ayrılmıştır. Bu İshak Paşa’nın, Sultan II. Murad devrinden (1421-1451) başlayarak Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) ve oğlu Sultan II. Beyazıt (1481-1512) devirlerinin ilk yıllarına kadar daima devletin üst kademelerinde görev üstlenmiş olduğu görülmek- tedir. Mühtedî ve Sarı İshak Paşa ünvanı ile şöhret bulan bu Sırp kökenli İshak Paşa’nın İnegöl coğrafyası ile ilişkisi Manevî babası olan Paşa Yiğit’in İnegöl coğrafyasına gelip güncelleşmiş bir ifadeyle Yiğit Köyün’deki, çiftliğinde yaşaması ve öldükten sonra da buraya defnedilmiş olmasıdır. Bir diğer ilgili tarafı da Fatih Sultan Mehmed, 1451 yılında ikinci dafa Osmanlı tahtına geçtiğinde Karamanoğlu Beyliğine karşı yaptığı ilk askerî seferi esnasında Anadolu beylerbeyi olan Mühtedî Sarı İshak Paşa’ nın sefer dönüşünde ordunun, İnegöl coğrafyasında ve güncel ifadesiyle, Kazncı yöresine geldikleinde “ulûfe almak” amacıyla isyana kalkışmaları ve bu nedenle de kazanları devirerek yemek boykotuna girişmeleridir. İşte “ulûfe” almak amacıyla Fatih Sultan Mehmed’e karşı başlatılan bu isyan hareketini Anadolu beylerbeyi sıfatıyla Mühtedî Sarı İshak Paş çözüme kavuşturmuştur. Bu sebepten Günümüzde “ulûfe alma” propleminin çözüme kavuşturulduğu bu yörey “Kazancı” adı verilmiştir. Çünkü “Kazancı” adı, Yeniçeri askerlerinin yemek kazanlarını devirdikleri yerin hatırasını taşımaktadır. Di-ğer yandan “becerikli ve iş bitiren kişinin bulunduğu yer” anlamına gelen “Kulfal” ismi de Mühtedi Sarı İshak Paşa’nın çadırının kurulduğu yeri işaret ederken “Şevketiye” adı da Fatih Sultan Mehmed’e ait ordugah çadırının kurulduğu yerin hatırasını yaşatmaktadır. Mühted’i Sarı İshak Paşa’nın inşa ettirdiği bütün hayrî eserler, Üsküp ve civarındadır. 1488 yılında İstanbul-Rumeli Hisarında hapiste iken vefat ettiği için naşı, siyasî konjöktör gereği sağlığında Üsküp’te yaptırmış olduğu türbesine defnedilmemiştir. Romanya coğrafyasında ve Tuna nehri kıyısında bir iskele kasabası olan İsakça’da toprağa verilmiştir. Sağlığında Üsküp’te inşa ettirmiş olduğu türbeye ise küçük oğlu Deli Paşa defnedişmiştir.

İnegöl ve Selânik’te cami merkezli görkemli külliye ve mîmârî manzumeler inşa ederek halkın hizmetine sunan Amasya kökenli ve İnegöl doğumlu İshak Paşa’ya gelince: Bu zat, Amasya kökenlidir. Amasya beylerinden olan Îsa Bey’e, Yıldırm Beyazıt (1389-1402) tarafından İnegöl coğrafyasında yer alan Îsaören Köyü, dirlik olarak verilmiştir. İshak Paşa’ da burada dünyaya gelmiştir. Ancak babası İbrahim Ağa tarafından maliyeci olarak yetiştirilmek üzere İshak Paşa, Amasya muhafızı Yergüç Paşa’nın mahiyetine verilmiştir. Amasya muhafızı Yegüç Paşa’nın mahiyetinde maliyeci olarak yetişen İshak Paşa, Kastamun beyi İsfendiyar Bey’in kızı Tâcünnisâ Sultan Hatun ile evlenmiştir. Fatih Sultan Mehmed 1461 yılında Karadeniz kıyılarını Osmanlı ülkesine katmak için harekete geçtiğinde İsfendiyar Beyliği’nin de Osmanlı ülkesine katılması gereğini görünce Amasya’dan İshak Paşa’yı Ankara’ya da- vet ederek onu Anadolu beylerbeyliğine atamıştır. Bu yolla İshak Paşa’nın kayın biraderleri tarafından yönetilen Kastamonu ve Sinop yöresinin kan dökülmeksizin kazanılması hedeflenmiştir.

Gerçekleşen fetih sonrasında Sinop beyi ve İshak Paşa’nın kayın biraderi İsmail Bey, Fatih Sultan Mehmed’e teslim olunca Fatih Sultan Mehmed, onu bir kadeş gibi karşılamış ve de ona, İshak Paşa’nın baba ocağı olan İnegöl başta olmak üzere Yenişehir ve Yarhisar’ı dirlik olarak tahsis eylemiştir. Bu vesile ile İsmail Bey’in ablası ve İshak Paşa’nın eşi Tâcünnisa Sultan Hatun da İnegöl’e gelip yerleşmiştir. İşte 1461 yılından itibaren İnegöl’de yeni bir sosyal hayata geçiş için ilk adım atılmıştır.

Çünkü Anadolu beylerbeyi sıfatıyla İshak Paşa, baba ocağı olan İnegöl ile daha yakından ilgilenmiş ve eşi Tâcünnisa Sultan Hatun buraya yerleşince de İnegöl coğrafyasına olan ilgisi, daha da artmıştır. 1469 yılında sadaret mevkiine gelince de İshak Paşa ilk iş olarak eşi Tâcünnisâ Sultan Hatun’un ikemet eylediği İnegöl’de cami merkezli görkemli külülliyye ve mîmârî manzumesini inşa ettirmiştir. Diğer yandan Fatih Sultan Mehmedin isteği üzerine Sultan II. Murad’ın dul eşi Hatice Alîme Hatun ile evlenen Mühtedi Sarı İshak Paşa, Amasya kökenli ve İnegöl doğumlu bu İshak Paşa ile bir anlamda bacanak oldukla-rı gibi 1471 yılında Sadarette de bu iki İshak Paşa halefselef olmuşlardır. Çünkü Amasya kökenli ve İnegöl do- ğumlu İshak Paşa, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1471 yılında azledilince yerine Mühtedî Sarı İshak Paşa, atamıştır.

Hem devlet yönetiminde ve hem de kurdukları âile hayatı konusunda aralarında bir bakıma bağlantı bulunan ancak farklı karekter sahibi olan bu iki İshak Paşa’nın, Osmanlı ekonmik yapısının, tarım ve hayvancılık kadar sanat ve ticarete de dayanması gereğine inanmışlardır. Bunun için de Fatih Sultan Mehmed ile birlikte Karaman seferine katılan Anadolu beylebeyi Mühtedî Sarı İshak Paşa , ticaret ve sanat erbabından bir kısım Karamanlıyı İstanbul’a nakletmiş ve onları,İstanbul’da Aksaray’a yerleştirmiştir. Böylece Mühtedî Sarı İshak Paşa,Osmanlı ekonomik yapısının sanat ve ticarete yönelmesini sağlamıştır. Benzer bir uygulamayı Amasya kökenli ve İnegöl doğumlu İshak Paşa, İnegöl’ de cami merkezli inşa ettirdiği külliye ve mîmârî manzumenin halkın hizmetine sunması sırasında ortaya koymuştur.

Şöyleki : İshak Paşa 1469 yılında sadaret makamına geldikten sonra eşinin dâimî ikamet yeri olan İnegöl kasaba merkezinde yukarıda kısaca tasviri yapılan cami merkezli görkemli külliyeyi tamamaladıktan sonra bu külliyede yapılmasını ön gördüğü vakıf hizmetlerinin yapılmasını, azad olunmuş kölelerine tahsis eylediği için İnegöl’de ve İshak Paşa Külliyyesi’nin çevresinde ağırlıklı olarak debbağcılık ve de tabakhanecilik mesleğine bağlı bir ticaret ve sanatkâr gurubu oluşmuştur.