Mesken edindiği çiftlik zaman içinde köy statüsü kazanmış ve “Yiğit Köy” olarak anılmaya başlamıştır. Paşa Yiğit, vefat ettiğinde çiftliğinde inşa ettirmiş olduğu camiin ön kısmına defnedilmiştir ki , günümüzdeki pozisyonu itibariyle Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit’in mezarı, köy meydanında yer almıştır. 1389-1413 yılları arsında kesintisiz 23 yıl Üsküp sancak beyliği yapan Paşa Yiğit, hayri eserlerini-ağırlıklı olarak- Üsküp’ de inşa ettirmiştir. Cami, medrese ve türbeden oluşan hayrî eserlerinden medrese ve türbe halen ayakta-dır. Cami ise 1963 yılında vuku bulan deprem sonrasında yıkılmıştır. Paşa Yiğit’in sağlığında Üsküp’te kendisi için yaptırmış olduğu türbeye, Üsküp şehrinin manevî fatihî olduğuna inanılan ve Paşa Yiğit Medresesi’nin müderrisi olan “Medddâh Baba= Medah Baba” defnedilmiştir. Sultan İkinci Beyazıt (1481-1512) devrinde Hersek sancak beyi olan Gümlüoğlu Paşa Yigit’e gelince; bu zât da Hersek sancak beyliğinden azledilince Bursa’ya gelmiş; tıpkı Üsküp sancak beyi Paşa Yigit’in yaptığı gibi oda Bursa’da kendi adına cami merkezli bir mahalle kurarak yakınlarını ve âzadlılarını burada iskân eylemiştir. Doç.Dr. Hüseyin Özdeğer tarafından hazırlanan “Bursa Şehri Tereke Defterleri” isimli eserde (34-35) ifade edildiği üzere; Gümlüoğlu Paşa Yiğit’in Bursa’da kurduğu cami merkezli mahalle “Yiğit İbn-i Cedît Mahallesi” adıyla tescil edilmişken, Üsküp sancak beyi Paşa Yi- ğit tarafından daha önceki yıllarda cami merkezli olarak Bursa’ da kurulmuş olan mahalle, Kâmil Kepecioğlu tarafından hazırlanmış olan “Bursa Kütütüğü” isimli eserde (C. 4,3358) görüldüğü üzere “Köhne Yiğit Mahallesi” olarak tescil olunmuştur. Balkan coğrafyasında akıncı olarak şöhret bulan bu iki akıncı komutanı Paşa Yiğitler, farklı zamanlarda yaşadıkları ve de farklı mekânlarda sancak beyliği yaptıkları için asla bir birleri ile karıştırılmamalıdırlar. Sancak beyliğinden azledildikten sonra her ikisi de Bursa’da cami merkezli birer mahalle kurmuşlardır. Fakat Gümlüoğlu Paşayiğit’in İnegöl coğrafyası ile asla ilgisi olmamıştır. Üsküp Sancak Beyi Paşa Yiğit’in Oğlu Akıncı Turahan Bey: Turahan Bey, Evronos oğulları, Mihal Gazi oğulları, na-sıl bir akıncı sülalesi oluşturmuş ise Turahan Bey de böyle bir akıncı sülâsinin temsilcisi olmuştur Balkanlarda bu akıncı sülâlesinin temsilcisi, Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit’in öz oğlu Turahan Bey’dir. O da babası gibi akıncıdır. Balkan coğrafyasında “turahanlar ” diye anılmıştır. Vakıf-lar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde (Ev. K.K. K. 8,234 .s) tescil yapılmış olan bir vakfiyede aynen şu ibare yer almak- tadır: “El-Hâc Turahan Bey bin ‘ül-Emîrü’l-Merhûm Pa-şa Yiğit.” Bu vakfiyeden anlaşıldığına göre; Turahan Bey hayratını, Kırklareli coğrafyasında bulunan Kırkavak Köyü’nde yaptırmış ve halkın hizmetine sunmuştur. Turahan Bey, günümüzde “Larissa” adıyla anılan Mora coğrafyasında-ki Yenişehir’in fatihidir ve Mora fatihi olarak şöhret bulmuştur. Oğlu Ömer Bey de kendisi gibi ünlü akıncı beyleri arasında yer almıştır. Turahan Bey’in ve oğlu Ömer Bey’in İnegöl coğrafyası ile ilgisi olmamıştır. Zira Osmanlı yönetim geleneğinde öztürk kökenli bazı güçlü âileler, parçalanmıştır; bir bölümü , Balkan coğrafyasında iskân edilirken diğer bir bölümü de Anadolu coğrafyasında iskân edilmiştir ki “Akıncı Paşa Yiğit” âilesi bunun tipik bir örneğini oluşturmuştur. Üsküp Sancak Beyi Paşa Yiğit’in Manevî Evladı Mühtedi Sarı İshak Paşa: Osmanlı tarihinde üç İshak Paşa şöhret bulmuştur. Bunlardan zamanımıza en yakın olan, bir dğer ifadeyle en genç olan ve İnegöl ile de hiç ilgisi bulunmayan İshak Paşa, Çıldır valisi olan İshak Paşa’dır. Çıldır valisi İshak Paşa 17’nci, yüzyılda Doğu Beyazıt coğrafyasında yaşamıştır. Bu zât, Doğu Beyazıt İlçesi’nin bitişiğinde yer alan yüksekçe bir dağ üzerine inşa ettirmiş olduğu sarayı ile şöhret bulmuştur. Görkemli bir site hüviyetinde kurmuş olduğu meşhur sarayının içinde yer alan bütün üniteler, “pej-sistemi” ile yani, duvarlar içine döşenmiş borular aracılığı merkezi bir sisteme dayalı olarak ısıtılmıştır. Bu nedenle sarayın ısıtılmasında ne mangal, ne ocak ve ne de soba gibi her hangi bir ısıtma aracı kullanılmamıştır. 17’nci asırda inşa edilmiş olan bu sara üzerinde geniş incelemeler yapıl-mıştır. Diğer iki ishak Paşa ise 15. asırda yaşamışlardır. Bunlardan yaşça büyük olanı Sırp kökenlidir; Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit’in manevî evladı olan bu İshak Paşa, Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) tarafından Paşa Yiğit, azledilince onun yerine Üsküp sancak beyi olmuştur. İlk yıllarda yörede “Gazi ishak Bey” lakabı ile tanınan bu zât, daha sonraki yıllarda Mühtedî Sarı İshak Paşa diye anılmaya başlayacatır. Sultan II. Murad (1421-1451) devrinde ve 1424 yılında Mühtedî Sarı İshak Paşa, devşirme kökenli olarak ilk defa Rumeli beylerbeyliğine atanmıştır. Daha sonraki yıllarda vezâret payesi almış ve 1437 yılında da Sultan II. Murad’a sadrazam olmuştur. Sadrazamlıktan azledilince de Sultan II. Murad’ın müsahibi ve danışmanı olmuştur ki Sultan II. Murad,1451 yılında Edirne’de vefat ettiğinde Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Sultan II. Murad’ın nâşı ile ilgili gasil, techiz, tekfin ve defin işleri Mühtedî Sarı İshak Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu arada Fatih Sultan Mehmed’in isteği üzerine ; Mühtedî Sarı İshak Paşa, Sultan II. Murad’ın dul eşi Hatice Alîme Hatun ile de evlenmiştir. Mühtedî Sarı İshak Paşa diye anılmaya başlayan bu zât, devşirme kökenli ilk beylerbeyi olma özelliğini taşımak-tadır. Bunun için de rakiplerince -oldukça- kıskanılmış ve kendisine; “Sarı, Mühtedî, Alaca, Dessâs ,Kıraloğlu ve Davut…” gibi lakaplar takılmıştır. 1437 yılında ilk defa Sultan II. Murad’a sadrazam olmuştur. Sadaretten ayrıldıktan sonra da Sultan II. Murad’ın müsahip ve danışmanı olarak daima onun çok yakınında yer almıştır. Fatih Sultan Mehmed de Mühtedî Sarı İshak Paşa’yı daima yakınında bulundurmuş; İstanbul’un fethinde Topka-pı-Yedikule arasında yer alan sur hattının sorumluluğunu Mahmut Paşa ile birlikte Mühtedî sarı İshak Paşa’ya bırak-mıştır. Sadrazam Çandarlı İkinci Halil Paşa azledilerek idam edilince onun yerine kısa bir süre de olsa Mahmut Paşa’dan önce Mühtedî Sarı İshak Paşa, Fatih Sultan Mehmed tarafından sadâret makamına getirilmiştir. Mühtedî Sarı İshak Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in iste-ği üzerine; Sultan II. Murad’ın dul eşi ve Kastamonu beyi İsfendiyar Bey’in torunu Hatice Alîme Hatun ile evlendiği için Amasya kökenli Îsabeyzâde maliyeci İshak Paşa da Kastamonu beyi İsfendiyar Beyin kızı Tacünnisa Sultan Hatun ile evli olduğundan bu iki İshak Paşa bir anlamda akraba olmuştur. Bu sebepten Amasya kökenli ve de Türk asıllı maliyeci İshak Paşa ile Sırp kökenli ve akıncı olan Mühtedî Sarı İshak Paşa arasında sıhriyet akrabalığı oluşmuştur. Çünkü Tâcünnisâ Sultan Hatun, Hatice Alîme Hatun’un halasıdır. Aralarında sıhriyet bağı oluşan bu iki İshak Paşa, 1469-1472 yılları arasında sadarette halef-selef de olmuşlardır. Yani : 1469 yılunda Amasya kökenli maliyeci İshak Paşa, Fa-tih Sultan Mehmed tarafından sadrazam tayin edilmiş ise de 1471 yılında onu azletmiş ve yerine bacanağı durumunda olan Mühtedî Sarı İshak paşa’yı Fatih Sultan Mehmed, ikinci defa sadaret makamına getirmiştir. İlk sadareti Sultan II. Murad devrinde ve 1437 yılında gerçekleşmiş olduğuna göre Mühtedî Sarı İshak Paşa, Osmanlı yönetiminde üç defa sadaret makamına getirilmiştir. Vakfiyelerde kimliği tesbit ve tescil olunurken aynı dönemde yaşamış olan bu iki İshak Paşa’dan Mühtedî Sarı İshak Paşa’nın kimliği “İshak bin Abdullah =Abdullah oğlu İshak” diye kaydedilirken Amasya kökenli diğer İs- hak Paşa’nın kimliği ise “İshak bin İbrahim=İbrahim oğlu İshak” diye kaydedilmiştir. Mühtedî arı İshak Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in vefatından sonra hükümdar olan büyük oğlu Sultan II. Beyazı (1481-1512) devrinde de yine devletin üst kademelerinde müşâvir olarak hizmet etmiştir. Son görevi Karasi = Balıkesir sancak beyliğidir. Şu kadar var ki Karasi sancak beyi iken son Osmanlı-Kölemen savaşına katıldığında Sadrazam Gedik Ali Paşa’ ya muhalefet ederek Osmanlı ordusunun mağlubiyetine sebep olduğu kannatine varıldığından Mühtedi Sarı İshak paşa, Balıkesir sancak beyliğinden azledilerek İstanbul’a getirilmiş ve Rumeli Hisarı’na hapsedimiştir. Burada hapiste iken 1488 yılında vefat eden Mühtedi Sarı İshak Paşa, Romanya coğrafyasında Tuna Nehri kenarında bir iskele kasabası olan İshakça’da defnedilmiştir. Siyasî kojöktörgereği Üsküp’de sağlığında kendi adına inşa ettirmiş olduğu türbeye defnedilmemiştir. Günümüzde kadar intikal etmiş olan Üsküp’teki İshakpaşa Türbesi’ne Mühtedî Sarı İshak Paşa’nın küçük oğlu Deli Paşa, defne- dimiştir. Mühedî Sarı İshak Paşa’nın Çocukları, Hayratı ve İnegöl’e Yansımaları: Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit’in manevî evladı olan bu Mühtedî Sarı İshak Paşa, başta Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) devrinden başlamak suretiyle Sultan II. Murad (1421-1451); Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) ve de onun oğlu Sultan II.Beyazıt (1481-1512) devirlerin-de uzun yıllar Osmanlı hanedânının çok yakınında bulunmuş ve de üst seviyelerde devlete hizmet sunmuştur. Akıncı komutanlığından başlamak suretiyle sancak beyliği, beylerbeylik, vezirlik, müsahiplik ve de sadrazanlık gibi en üst devlet görevlerinde bulunduktan sonra Fatih Sultan mehmed’in oğullarından Cem Sultan ile ağabeysi Sultan II. Beyazıt arasında başlayan iktidar mücadelesinde damadı Gedik Ahmed Paşa’nın uyguladığı stratejiden dolayı Cem Sultan taraftarlığı ile itham edilmiş ve Karasi sancak beyliğine atnarak İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. Şu kadar var ki Balıkesir sancak beyi iken Memlûkîler ile Osmanlılar arasında Adana coğrafyasında 1488 yılında yapılan son muharebede ordu komutanı Sadrazam Gedik Ali Paşa’ya karşı tavır koyarak Osmanlı ordusunun yenilmesine sebep olmuş ve bu nedenle İstanbul’a açaağrılarak Rumeli Hisarı’na hapsedilmiş ve burada vefat eylemiş- tir. Ardından da Romanya coğrafyasında Tuna Nehri kenarında yer alan İshakça’ da toprağa verilmiştir. Böylece; bir asra yakın Osmanlı Devleti’nin en üst kademelerinde hizmet etmiş ve hânedânın çok yakınında yer almış olan Mühtedi Sarı İshak Paşanın hayatı, İstanbul’ da Rumeli Hisarı’nda zindanda son bulmuştur. Siyâsî konjöktör gereği naşı Üsküpte sağlığında yaptırmış olduğu türbeye değil, Romanya coğrafyasında ve Tuna Nehri kenarında bir iskele kasabası olan İshakça’da toprağa veril- miştir. Türbe mezarı, günümüze kadar intikal etmiştir. Mahallinde halk tarafından “İshak Baba” olarak yâd olunmaktadır. Mühtedi sarı İshak Paşa’nın çocuklarından Îsa Bey, Mustafa Bey, Yahya Bey, Deli Paşa Bey ve torunu Mehmed Bey, asırlar boyunca Balkan coğrafyasında Osmanlı devletine sancak veya beylerbeyi olarak hizmet etmişlerdir. Bunlar arasında en çok şöhret sahibi olan îsa Bey’dir ki Üsküp’ te yaptırmış olduğu cami merkezli külliye günümüze kadar ulaşabilmiştir. Mühtedî Sarı İshak Paşa’da bütün hayrî eserlerini Üsküp ve yakın çevresinde inşa ettirmiştir. İnşa ettirmiş olduğu hayrî eserlerin başında: “Alaca-camii” hanlar, hamamlar, köprüler, çarşılar, kervansaraylar yer almaktadır. Bunların büyükçe bir kısmı halen ayaktadır ve Üsküp şehrini süslemektedir. Mühtedî Sarı İshak Paşa, 1442 yılında düzenletip tescil ettirmiş olduğu vakfiyeye dayalı olarak oğlu Îsa Bey, bu hayratı mütevellî olarak yönetmiştir. (Bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyen okuyucularım, “Coğrafyadan Vatana İnegöl ve Alperenler” isimli kitabımın birinci cildine bakabilirler. ) Mühtedî sarı İshak Paşa’nın İnegöl ile ilişkisi manevî babası Paşa Yiğit ile başlamış olmakla birlikte Mühtedî Sarı İshak Paşa, İnegöl coğrafyasına her hangi bir mîmârî sosyal yatırım yapmamıştır. Sadece Fatih Sultan Mehmed, 1451 yılında Karaman oğullarına karşı bir askerî harekât düzenleme mecburiyetinde kalmıştır. Gerçekleştirilen bu seferden dönerken Fatih Sultan Mehmed, ordusuyla birlikte, günümüzde İnegöl coğrafyasında “Kazancı” adıyla anılan yörede konaklamıştır. Bu konaklama esnasında ulûfe almak amacıyla Yeniçeri askeri kazan kaldırarak isyan etmiştir. Anadolu beylerbeyi olarak Mühtedî Sarı İshak Paşa, araya girip ulûfe problemini çözdüğü için onun çadırının bulunduğu yerde kurulan köye “İshakça =Kulfal” adı verlirken kazanlarının kaldırılarak döküldüğü yerde kurulan köye de “Kazanca” denmiştir. Dört Osmanlı padişahına hizmet eden -takriben- bir asırlık bir ömre sahip olan bu Mühtedî Sarı İshak Paşa’ ya daha sonraki sohbetlerimizde de zaman zaman döneceğiz. Çelebi Sultan Mehmed’in Edirne’ de Ölümü ve Bursa’ ya Defni: Çelebi Sultan Mehmed (1413-1421), Osmanlı Başken-ti ve serhad şehri Edirne’de ikamet etmsine rağmen türbe- sini cami merkezli külliyesini inşa ettirmiş olduğu Bursa’ da yaptırmıştır. “Cihannüma” adıyla anılan Edirne sarayında ikamet ederken çıktığı bir av partisinde atından düşerek felç geçirmiş; öleceğini fark ettikten sonra Amasya sancak beyi olan Şehzade Murad’ın süratle Edirne’ye gelerek tah-ta geçmesini stemiş ve hayata gözlerini kapamıştır. Bunun üzerine Sadrazam Beyazıt Paşa kardeşi Hamza Bey’i gizlice Amasya’ya göndererek Şehzade Murad’ın İnegöl üzerinden Bursa’ya gelmesini sağlamıştır ve Çelebi Sultan Mehmed’in ölümünü halktan gizlemiştir. Gizlice ve de en süratli bir şekilde Amasya’ya Giden Hamza Bey, babasının ölüm haberini Şehzade Murad’ a vermiştir. Şehzade Murad da hiç vakit kaybetmeden Ham-za Bey’in aldığı emniyet ve güvenlik tedbirleri sayesinde, süratle Bursa’ya gelmiş ve burada, Amasya sancak beyi Şehzade Murad, 1421 yılında (Sultan İkinci Murad olarak) hükümdar lığını Bursa’da ilân etmiştir. Daha sonra; Çanak-kale Boğazı üzerinden Edirne’ye gidilmiş ve burad yapılan cülûs merasimi ile rakiplerine karşı hükümdarlığı pekiştirilmiştir. Gasil, techîz ve tekfini Edirne’de yapıldıktan sonra Çelebi Sultan Mehmed’in tahnît edilen nâşı Hamza Bey’in yönetim ve sorumluluğu altında Edirne’den Bursa’ ya nak- ledilmiş ve Çelebi Sultan mehmed’in sağlığında yaptırmış olduğu yeşil çinilerle bezenmiş görkemli türbesine defnedilmiştir. Daha sonraki yıllarda yeşil türbesine başta kızı Selçuk Sultan olmak üzere; zevceleri, çocuk ve ahfâdından bazı kişiler defnedilmiştir. Sultan II. Murad devrinde vezâret payesi alan İvaz Pa- şa tarafından Çelebi Sultan Mehmed adına yapılan ve de cami, medrese, imaret, mektep ve türbeden oluşan “Yeşil Külliyyesi” bir önceki bölümde ifade edildiği üzere Osmanlı mîmârîsinde son derece önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Osmanlı Devleti’nin İkinci Kuruluşu ve İnegöl Coğrafyası: Hatırlanacağı üzere; Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluşu, 1299 yılında Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ün fethiyle başlamıştır. İkinci kuruluşu da 1402 yılında Ankara-Çıbuk Meydan Muharebesi sonrasında uğranılan felâketten ve de yaşanılan fetret devrinden sonra 1413 yılında Çelebi Sultan Mehmed tarafından gerçekleştrilmiştir. Verilen bilgilerden de anlaşılcağı üzere; Çelebi Sultan Mehmed (1413- 1421) devrinde İnegöl coğrafyasında sosyal amaçlı her hangi bir mîmârî yapı inşa edilmemiştir. Sadece Çelebi Sultan Mehmed tarafından Bursa’da inşa edilmiş olan hayrî eserlerin işletilmesine katkıda bulunmak üzere bazı köylerin vergi gelirleri vakıf statüsünde bu hayrî eserlere tahsis olunmuştur. Aynı şekilde İnegöl coğrafyasında yer alan ve yukarıda isimleri zikredilmş olan köylerin vergi gelirleri de Sadrazam Beyazıt Paşa ile kardeşi Hamza Bey tarafından Bursa’ da inşa edilmiş hayrî eserlerine tahsis olunmuştur. Ancak bu dönemde; Çavuş Köyü’nde Derviş Hamza adına bir tekke-zaviye yapıldığı ve bu tekke-zaviye’nin işletilmesi için tahsisler yapıldığı tarihî belgelere aksetmiştir.