“İshak Paşa Cemaatı” veya “Ehl-i Vezâif” adıyla anılan bu sanat ve ticaret erbabı, İshak Paşa Külliyyersi’ nin yakın çevresine yerleşmişler ve burada yeni bir ticaret ve sanat merkezi oluşturmuşlardır. Tahrîr defterlerinde yer alan kayıtlarda görüldüğüne göre “Ehl-i Vezâif” adıyla anılan bu ticaret ve sanat erbabı, hem İshak Paşa’nın tanzim ettiği vakfiyede yapılması ön görülen hizmetleri yapmışlar ve hem de sanatlarını icra etmişlerdir. Mütevelli sıfatıyla İshak Paşa’nın büyük oğlu Halil İbrahim Bey, 1487 yılında İshak Paşa, Selanik’ te vafat eyleyinceye kadar, babası adına, vakıf hizmetlerini yürütmüştür. Şu kadar var ki İshak Paşa ölünce vasiyeti gereği, nâşı İnegöl’e getirilip, eşi Tacünnisa Sultan Hatun Türbe- si’nin -giriş kapısına göre- sol dış duvarının kenarına açılan bir kabre defnedilmiştir. Sağlığında tahsisatını ayırmış ve ölümünden sonra kendi adına bir türbe inşa edilmesini vasiyet etmiş se de -siyasî konjöktör gereği- adına müstakil bir türbe yaptırılmamıştır. Sadece kabrinin üzerine mermer bir lahit ile üzerine; her iki yüzünde kitabe bulunan iki mezar taşı, bir diğer ifadeyle, iki “şahide” dikilmiştir. İshak Paşa’nın büyük oğlu Halil İbrahim Bey, babsının vefatından sonra İnegöl’den ayrılmış ve Selanik’te yerleşerek babası adına buradaki İshak Paşa İmaretr Camii ile ilgili hizmetleri yürütmüştür. Kardeşlerinden Pîşirî Ahmet Çelebi, Sultan II. Beyazıt’ın hususî defterdarı olduğundan ve diğer kardeşi Şadî Bey de Trabzon sancak beyi Yavuz Sultan Selim’in mahiyetinde çalıştığından İshak Paşa’nın -başta İnegöl ol- mak üzere- Anadolu coğrafyasında bulunan vakıflarını, İshak Paşa âzadlıları arasında yer alan Kethüda ve kahyası Sofu Hacı Sinan Efendi yönetmiştir. 1486 yılında tescili yapılarak yürürlüğe konan vakfiyede yer alan bütün hizmetlerin, İshak Paşa âzâdlıları ta-rafından yapılacağı ön görüldüğü gibi vakıfla ilgili nezaret görevlerinin de yine İshak Paşa âzadlıları tarafından yapılacağı ön görülmüştür. 1509 yılında İstanbul merkezli korkunç bir debrem vuku bulmuştur. Başta İstanbul’un tarihî surları olmak üzere saraylar, camiler, medreseler, imaretler, hanlar ve de hamamlar büyük ölçüde yılkılmıştır. Küçük kıyamet adı verilen ve tam 40 gün süren bu deprem felaketinden İnegöl coğrafyası da nasibini almış-tır. Bu sebepten 1509 yılı sonrasında İnegöl’ün yeni baştan imar ve inşa edilme görevi İnegöl’ün “timar-eri” olan Hamzabeyzâde Mehmed Derviş Bey ile İshak Paşa’nın Kethüda ve kahyası ve de İshak Paşa vakıflarının nâzı-rı olan Hacı Sinan Efendi’ye verilmiştir. Değerli okuyucum! Görüldüğü üzere her iki İshak Pa-şa uzun yıllar vezaret, sadaret gibi üst makamlarda ve de Osmanlı Hanedânın çok yakınlarında bulunmuş iseler de, özel durumları ndedeniyle, hayatlarının son yıllarında ikbâlleri, idbâra dönüşmüş ve: “Ya devlet başa.. Ya kuzgun leşe…” tarzında ifade edilen halk deyiminde ortaya konduğu gibi hayatlarının son günleri, başlangıçtaki ilk günleri gibi olmamıştır. Çelebi Sultan Mehmet Devri ve İnegöl (1413-1420) Çelebi Sultan Mehmed, Yıldırım Beyazıt’ın altı oğlun-dan biridir. Annesi, Germiyan beyi Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun’dur. 1389 yılında Edirne’de dünyaya gelmiştir; bazı kaynaklarda annesinin Sırp prensesi Olivera olduğu ileri sürülmüş ise de doğru değildir. Babası Yıldırım Beyazıt tarafından Amasya sancak beyliğine atandığı için gençliği Amasya’da geçmiştir. 1402 yılında Ankara-Çıbuk Meydan Savaşı patlak verince Şehzade Mehmed Çelebi, Amasya çevresinden topladığı askerler ile birlikte yanına Amasya beylerini de alarak babası Yıldırım Beyazıt’ın yanında yer almak üzere; Ankara-Çıbuk Meydanı’na koşmuştur. Ancak Timur ve Yıldırım Beyazıt arasında yapılan bu savaş, Osmanlı ordusunun aleyhine gelişip Yıldırım Beyazıt mağlup olunca; Sadrazam Çandarlı Ali Paşa Sivas sancak beyi şehzade Süleymanı yanına alarak önce Bursa’ya; ardından da Çanakkale Boğazı’nı aşarak Edirne’ye çekilince Amasya sancak beyi Şehzade Mehmed Çelebi de Amasya kökenli beyler ile birlikte savaş alanından ayrılmış ve o da önce Bolu’ya çekilmiştir. Amasya beyleri ile yapılan istişare sonrasında Amasya’ya dönmüş ve o da diğer şehzadeler gibi saltanatını ilân etmiş-tir. Hocası Sofu Beyazıt’ı, Timur’a göndererek ilân ettiği saltanıtını Timur’a onaylatmıştır. Bir önceki bölümde görüldüğü üzere; kardeşlerinden Şehzade Îsa Çelebi, Bursa’ da; Şehzade Süleyman Çelebi, Edirne’ de ve Şehzade Musa Çelebi de Balkanlarda saltanatlarını ilân emiş; onlar da saltanatlarını Timur’a onaylatmışlardır. Böylece; saltanatlarını ilân eden şehza-delerin çevresinde yer alan Osmanlı devlet ve ilim adamları arasında tam bir kaos ortamı meydana gelmiştir. İlim ve devlet adamlarından her biri, bir şehzadenin maıyyetinde yer almış ve 1413 yılına kadar tam on yıl süren bu fetret devrinde bir çok devlet ve ilim adamının kanı heder olmuştur. Çelebi Sultan Mehmet (1413-1420) önce Bursa üzerine yürümüş ve burada saltanatını ilân etmiş olan karde-şi Şehzade Îsa Çelebi’yi ve de onun yanında yer almış olan başta Sarı Timurtaş Paşa olmak üzere; bir kısım devlet adamını etkisiz hale getirmiştir. Böylece; Bursa ve İznik yöresine Çelebi Sultan Mehmed hakim olmuştur. Ardından da Edirne’de saltanatını ilân eden kardeşi Şehzade Süleyman ve onun yanında yer alan başta Sadrazam Çandarlı Ali Paşa’ya karşı iktidar mücadelesini sürdürmüş; onları da etkisiz hale getirdikten sonra Akıncı beylerinin desteğini alarak Balkanlarda saltanatını ilân etmiş olan kardeşi Şehzade Musa Çelebi ile iktidar mücadelesine girişmiştir. Simavna kadısı Şeyh Bedreddin’i şeyhulislam olarak atayan Şehzade Musa Çelebi, başta Evronos oğulları, Mihal Gazi oğulları olmak üzere; diğer bir kısım akıncı beylerinin desteğini aldığı için Şehzade Musa Çelebi’yi etkisiz hale getirmekte Çelebi Sultan Mehmed oldukça, zorlanmıştır. 1413 yılında Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420), kardeşi Musa Çelebi’yi de etkisiz hale getirdikten sonra Çelebi Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’ni yeniden kurmaya muvaffakolmuştur. Bu nedenle Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420), Osmanlı’nın ikinci kurucusu olarak kabul edilmiştir. Amasya kökenli Beyazıt Paşa da Çelebi Sultan Mehmed’in değişmeyen sadrazamı olmuştur. Ülkesinde birlik ve beraberliği sağladıktan sonra kendi devlet kadrosu- nu oluşturmak üzere; Çelebi Sultan Mehmed devlet adamları arasında geniş çapta bir değişikliğe gitmiştir. Bu cümleden olmak üzere; ünlü akıncı komutanlarından Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit’i de azletmiş; yerine onun manevî evladı olan Sırp kökenli Mühtedî Sarı İshak Paşa’yı getirmiştir Bununla birlikte Çelebi Sultan Mehmed, Paşa Yiğit’in oğlu Turahan Bey’e dokunmamış; onu Balkan coğrafyasında bırakırken babası Paşa Yiğit’i Anado-lu coğrafysına bir diğer ifadeyle Bursa’ya göndermiştir. Cami, Medrese ve Türbe gibi inşa ettirdiği tüm hayrî eserlerini Üsküp’ te bırakan Paşa Yiğit, Bursa’ya gelip yerleşince burada da kendi adına cami merkezli yeni bir mahalle kurmuştur. “Köhne Yiğit” adıyla anılan bu mahallede bir müddet yaşadıktan sonra, siyâsî konjöktör gereği olsa gerek, Paşa Yiğit, İnegöl coğrafyasında edindiği çiftliğine çekilmiş, hayatının son günlerini yakınları ve âzadlıları ile birlikte bu çiftlikte geçirmiştir. Takriben 1416 yılında vefat etmiş ve naşı çiftliğindeki Mescidin ön bahçesine defnedilmiştir. Diğer yandan Serhat şehri Edirne’de Cihannümâ Sarayı’nda ikamet etmiş olmasına rağmen Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420), hayrî eserlerini Anadolu coğrafyasında Söğüt’te, Bilecik‘te ve Bursa’da yaptırmıştır. Bursa’da İvaz Paşa’ya yaptırmış olduğu cami merkezli, medrese, mektep ve türbeden oluşan görkemli külliyesi, Osmanlı mîmârîsinde çok önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Çelebi Sultan Mehmed Devrinin Başlıca Siyasî ve Sosyal Olayları: Edirne’de Çelebi Sultan Mehmed’in tahta çıkışı (1413). Şehzade Musa Çelebi taraftaelarının tasfiyesi ve Karamanoğlu Mehmet Bey’in Bursa’yı muhasara altına alınması (1413 ). Çelebi Sultan Mehmed’in 1. ve 2. Karaman seferleri, Arnavutluk fütûhâtı ve şair Ahmedî’nin ölümü (1415). Osmanlı-Venedik denizsavaşı; Candaroğlu Beyliği’nden arazi alınması (1416). Şehzade Murad’ın, Amasya sancak beyliğine atanması (1417). Tatar aşiretelerinin Rumeli’ye nakledilmesi ( 1418). Bursa-Yeşil Camii’nin tamamlanması ve halkın hizmetine açılması (1419). Şeyh Bedreddîn, Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa’ nın isyanları, Şeyh Bedrettin’in Serez çarşısında idam edilmesi (1420). Çelebi Sultan Mehmed’in Edirne’ de felç geçirerek vefatı, Amasya sancak beyi Şehzade Murad’ın (II. Sultan Murad ünvanı ile) Osmanlı tahtına çıkması (1421). Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) Devrinin İnegöl’e Yansımaları: Çelebi Sultan devri genelde bir kaos ortamı içinde geçtiği için ülke çapında büyük yatırımlar gerçekleştirilmemiş ise de Osmanlı Devleti’nin ikinci kurcusu olarak Bursa’ da “Yeşil-Külliyyesi” adıyla görkemli bir hayrî site inşa ettirmiştir. İvaz Paşa tarafından inşa edilen bu külliye, yukarıda ifade olunduğu üzere; Osmanlı mîmârîsinde önemli bir aşamayaı temsil etmektedir. Sultan II. Murad devrinde (1421-1451) vezaret payesi alan bu İvaz Paşa ile aynı devirde yaşamış olan ve İmam Cezerî’nin ünlü öğrencilerinden olup Bursa-Ulu Camiinin sol ön köşesinde yaptırdığı Esediyye Medresesi’nin bahçesine defnedilmiş olan mukrî İvaz Çelebi, bir birine karıştırılmamamlıdır. Vezâret pâyeli İvaz Paşa, Sultan II. Murad’ın veziri olmuş ve İnegöl coğrafyasında Şıbalı=Sipahî köyünü kurmuş ve bu köydeki mescidi de İvaz Paşa yaptırmıştır. Şu kadar var ki vezâret pâyeli Çandarlı İkinci Halil Paşa ile aralarında vuku bulan rekabet nedniyle İvaz Paşa, iftiraya maruz kalmış ve gözlerine mil çekilerek gö-revinden azaledilmiştir. Vefat eyledikten sonra da nâşı, Bursa-Pınarbaşı Mezarlığı’na defnedilmiştir. Altını çizerek bir daha ifade edelim ki Çelebi Sultan Mehmed’in hiç değişmeyen sadrazamı, Amasya kökenli Beyazıt Paşa, olmuştur. Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) devrinin İnegöl’e yansımalarına gelince; bu dönemde Çelebi Sultan Mehmed adına İnegöl coğrafyasında dikkati çeken her hangi bir mîmârî yatırım yapılmamıştır. Ancak hem Çelebi Sultan Mehmed’in hem Sadrazam Beyazıt Paşa’nın ve hem de kardeşi Nureddin Hamza Bey’in Bursa’da yapmış ıldukları cami merkezli hayrî eserlerinin işletilmesine katkıda bulunmak üzere; İnegöl coğrafyasındaki bazı köylerin vergi gelirleri, vakıf statüsünde ol-mak üzere söz konusu hayri eserlere tahsis olunmuştur. Söz gelimi: Günümüzde “ Alanyurt adıyla” İnegöl Belediye sınırları içine alınmış olan Adabînî= Sığırtmaçlı Köyü ile yine günümüzde mücavir alan içinde kalan Zındancık=Şıbalı Köyü ve Konurlar Köyü, Çelebi Sultan Mehmed vakıf akarları arasında yer almıştır. Diğer taraftan günümüzde “Şehidler” adıyla anılan Doma=Aluç = Pek- ceviz = İlaslan köyü ileKaralar= Karamıklık ve Halalca = Harharca = Mecidiye köyleri de –vakıf statüsünde- Beyazıt Paşa tarafından Bursa’ da inşa edilmiş olan hayrî tesislerin işletme giderlerini karşılamak üzere vakfedilmiştir. Dömez=Dümezrea köyü ise Beyazzıt Paşa’nın emlakı iken oğlu İsa Bey ve kız kardeşi İlaldı Hatun arasında paylaşılarak tasarruf edilmiştir. Aynı şekilde; Adahöyük=Hamzabey, Kozulca=Kuzpınarı Mezreası, Bilâl=Gulam-oğlu, Süpürtü=Su-pürdü ve Yenicemüslim=Boyacı köylerinin vergi gelirleri de -vakıf statüsünde- Bursa’ da Nurettin Hamza Bey tarafından yaptırılan cami merkezli külliyenin masraflarını kar- şılamak üzere tahsis edilmiştir. Görüldüğü üzere; Çelebi Sultan Mehmed’in hükümdar olduğu 1413-1420 yılları arasında İnegöl kasaba merkezinde her hangi bir sosyal mîmârî tesis inşa edilmemiştir. Bir anlamda İnegöl coğrafyası bu dönemde Bursa’nın arka bahçesi olarak değerlendirilmiştir. Sadece Kızıl =Çavuş Köyü’nde Derviş Hamza adına bir tekke-zaviye kurulmuş olduğuna ve bu tekke-zaviyeye, bazı tahsislerin yapılmış olduğuna şahit olmaktayız. Paşa Yiğit, Şahsiyeti, Hayrî Esereleri ve İnegöl’e Yansımaları: “Paşa Yiğit” bir özel isimdir. Bir diğer ifadeyle, şahıs adıdır. Osmanlı tarihinde akıncı komutanları arasına ün yapmış iki tane “Paşa Yiğit” vardır. Bunlardan ilki, Yıldırım Beyazıt (1389-1402) ve oğlu Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) devrinde yaşamıştır. Diğeri ise Sultan İkinci Beyazıt (1481-1512) devrinde yaşamıştır. Hersek Sancak beyi olan bu zat, “Gümlüoğ-lu Paşa Yiğit” adıyla şöhret bulmuştur. Sancak beyliğinden azledilince o da Bursa’ya gelip yerleşmiş ve adına cami merkezli bir mahalle kurmuştur ki bu mahalle, Bursa Tereke defterlerinde “Yiğit ibn-i cedit Mahallesi” olarak tescil olunmuştur. Gümlü oğlu Paşa Yiğit’in İnegöl coğrafyası ile ilgisi olmamıştır. Balkan coğrafyasında “alay beyleri” olarak anılan ve bir akıncı sülalesi olan “Turahanlar”ın kurucusu olan Paşa Yigit ise Yıldırım Beyazıt (389-1402) devrinde yaşamış ve 1389 yılında vuku bulan Birinci Kosova savaşı’na katılarak üstün başarılar göstermiştir. Ardından da Bosna ve Karatova yöresine şiddetli akınlar yapmıştır. Üsküp fetih edilince de Paşa Yiğit, Yıldırım Beyazıt tarafından Üsküp sancak beyliğine atanmıştır. Çelebi Sulltan Mehmed’in kardeşlerini etkisiz hale getirerek tek başına iktidara hakim olduğu 1413 yılına kadar kesintisiz 23 yıl Üsküp sancak beyi olarak devlete hizmet eden Paşa Yiğit, kardeşler arsında vuku bulan iktidar mücadelesinde Şehzade Musa Çelebi yanında yer aldığı için Çelebi Sultan Mehmed 1413 yılında tek başı-na iktidara sahip olunca Paşa Yiğit azledilmiş ve Bursa’ya gönderilmiştir. Üsküp sancak beyi Paşa Yiğit aslen Manisa coğrafya-sında yaşayan bir yörük oymağının reisidir. Ancak Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrinde Venedikli ve Cenevizli tüccarlara karşı yörede uygulanmakta olan tuz satış yasağına uymadıkları için topluca Balkan coğrafyasına sürgün edilmişlerdir. Çanakkale Boğazı üzerinden geçerek topluca Balkan coğrfayasına yerleşen bu Yörük topluluğunun reisleri olan Paşa Yiğit ile “Vidin-Sinan”ı adıyla şöhret bulan Sinan Bey bu yörede “alay-beyleri” diye anılmışlardır. Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420) devrinde Üsküp sancak beyliğinden azledilen Paşa Yiğit’in yerine evlad edindiği Sırp asıllı Mühtedî Sarı İshak Paşa, Üsküp sancak beyliğine getirilmiş, öz evladı olan Turahan Bey de akıncı komutanı olarak Balkan coğrafyasında görevlendirilmiştir. Azledildikten sonra baba Paşa Yiğit, yukarıda ifade edildiği üzere, Bursa’ya gelmiş ve kendi adına burada cami merkezli yeni bir mahalle kurmuş; yakınları ve de âzadlıları ile burada yaşamaya başlamıştır. Ancak bir müddet sonra -siyâsî konjöktör gereği olsa gerek- İnegöl coğrafyasında satın aldığı çiftliğe taşınmış; ölünceye kadar da burada yakınları ve âzadlıları ile birlikte yaşamıştır. İnegöl coğrafyasındaki çiftliğine çekilen Paşa Yiğit, “Lala-Yiğit” diye anılmaya başlamış ve çiftçilik ile meşgul olduğu göz önünde bulundurularak sonraki yıllarda kendisine Farsça “Niğdih Baba” denmeye başlanmıştır Daha sonraki yıllarda isa “lala” ve “niğdih” sözcükleri de unutulmuş; halk arasında “Yiğit Ba-