Geçen haftadan devam Hatırlanacağı üzere; Ankara Ahîleri yakın çevrelerinde yer alan Anadolu beyliklerinin ağır baskısı ile karşılaşınca Osmanlıların himayesini istemişlerdir. Bunun üzerine; 1354 yılında Orhan Gazi, Bursa Bey Sarayı Nâzırı Ak Sungur Ağa komutasında bir askerî birliği Ankara’ya göndermiş ve Ankara Ahîlerini Osmanlı himayesine almıştır. Şu kadar var ki 1361 yılında Orhan Gazi vefat edince Ankara-Ahîleri, Osmanl himayesinden ayrılmışlar ve yeniden bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir. İşte bunun üzerine; Sultan Birinci Murad (1361-1389), hükümdar olur omaz, Bursa Bey Sarayı Nâzırı Hadım Ak Sungur Ağa’yı ikinci defa Ankara-Ahîleri üzerine göndermiş; onları, tekrar Osmanlı himayesine almıştır. Bu arada Ankara ve Eskişehir dolaylarında yaşamakta olan Ahîlerden geniş bir kitleyi alarak İnegöl coğrafyasına getirip iskân eylemiştir. Bir önceki sohbetimizde açıklandığı üzere; İnegöl coğrafyasına nakledilen bu Ahî kitlesi, “Cebel-i Ermeniyye=Ahî Dağı” yöresine iskân edilmiştir. Günümüz-de “Kestel” adıyla anılan ilçe merkezi de “Ahî Karyesi” ismiyle bu devirde kurulmuştur. Yapılan bu kitlesel göç intikalleri sırasında Hacı Bayram-ı Velî halifelerinden Ahmed Şemseddin Efendi de Sultan Birinci Murad tarafından Bursa’ya davet olunmuştur. 1361 yılında Bursa’ya gelip yerleşen Ahmed Şemseddin Efendi “Akbıyık Sultan” lakabı ile anılmaya baş- lamış; Sultan Birinci Murad tarafından İnegöl coğrafayasında “Cebel-i Ermeniyye” ismiyle anılan yörede kendisine geniş bir arazi, mülk olarak verilmiştir. Günümüzde “Hamzabey Boğazı” diye isimlendirilen “Ermeni Beli”nden başlayarak Bahçecik ve İkizçe köyü-ne kadar uzayan bu geniş saha üzerinde Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’nin müritleri tarafından kuru ziraat tarımı yapılmıştır. Yerleşim merkezi olarak da bu yörede: Tekke = Şeyh Köyü ve Cemiyet=İskâniye Köyü kurulmuştur. Tekke Köyü’nde bir kervansaray, bir imaret, bir tekke –zaviye ve bir de Akbıyık Sultan’a ilişkin bir merkad = hatıra-türbesi inşa edilmiştir. Daha sonraki sohbetlerimizde değinileceği üzere; uzun bir ömre sahip olan Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi, Sultan Birinci Murad(1361-1389); Yıldırım Beyazıt (1389-1402); Çelebi Sultan Mehmed (1412-1420) ve Sultan İkinci Murad (1420-1451) devirlerinde yaşamıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) devrinin ilk yıllarını da idrak eden Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi, İstanbul fethine de iştirak etmiş ve sonra Bursa’ya dönerek 1456 yılında çok ileri yaşta burada vefat eylemiştir. Naşı, tekke’sinin bahçesine defnedilmiştir. Yaşadığı sürece her Osmanlı hükümdarı Akbıyık Sultan Ahmet Şemsettin Efendiye, derin sayğı göstermiştir. Hatta Sultan Birinci Murad, geniş arazileri ona tahsis etmesinin yanı sıra Ahî Şeyhliğini de-fiilen- üstlenmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan İkinci Murad tarafından 1437 yılında - günümüzde Akbıyık ve Akpınar isimleri ile anılan köyleri içine alan- geniş arazi, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiy’e, mük olarak tahsis olunmuştur. Böylece; güncel ifadesiyle; gününmüzdeki Akbıyık = İmadbey Köyü’nden başlayarak Ayvacık =Bahçecik Köyüne kadar uzayan geniş arazi, vakıf statüsünde olmak üzere, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’nin çocukları ve de torunları tarafından işletilmiştir. Konu, kültürel açıdan değelendirildiğinde açıkça görü-lüyor ki İnegöl coğrafyası, Orhan Gazi (1326-1361) devrinde Geyikli Baba’nın temsil ettiği “Bâbî Geleneği”nin etkisi altında bulunurken Sultan Birinci Murad (1361-1389) devrinde İnegöl coğrafyasına, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’nin temsil ettiği “Ahî Geleneği”de etki etmeye başlamıştır. Görüldüğü üzere; dinî nitelikli bu kültürel değerlerin, İnegöl coğrafyasına yayılmasında-başta- İnegöl fatihi Turgut Alp ile Bursa Bey Sarayı Nâzırı Hadım Ak Sungur Ağa’nın=Sungur Paşa’nın büyük rolü olmuştur. İnegöl coğrafyasında Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis olunup da sonradan vakfa dönüştürülmüş olan kırsal alanın stratejik açıdan değerlendirilmesine gelince; bu yöre Ahî Dağı’nın orta bölümünü oluşturmuştur. İnegöl’ü, Bilecek’e bağlayan en kestirme yol, bu yöreden geçmektedir; Pazaryeri İlçesi ile Yenişehir İlçesi’ni yek diğrine bağlayan en kısa yol, İkizçe ve Bahçecik köyleri yakında kesişirler ki bu noktada tarihî Karatekin Kalesi yer almıştır. Hatırlanacağı üzere; Osman Bey, 1284 yılında gerçekleştirmiş olduğu Kulacahisar Kalesi baskınından sonra kendilerini takip eden İnegöl tekfuru Nikola’nın emniyet kuvvetleri ile bu noktada kanlı bir mücadeleye girmiş ve onları püskürtmüşlerdi. Diğer yandan Osman Bey’in yeğeni Baykoca’ nın şehid düştüğü “Ermeni Beli= Hamzabey Boğazı” ile Osman Bey’e istihbarat sağlayan Anastas Efendi’nin bir diğer ifadeyle İmad Bey’in ikamet ettiği “Anastas Yeri = Akbıyık Köyü”de yine aynı coğra-fi bölge içinde yer almıştır. Hiç şüphesiz Sultan Birinci Murad, söz konusu arazi, mezrea ve çiftlikleri, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis ederken yörede geçmiş yıllarda vuku bulmuş olan bu tarihî olayları göz önünde bulundurmuştur. Günümüzdeki güncel durum dikkate alındığındığı takdirde bile İnegöl’ü Bilecik’e bağlayan en kısa yol, Şıbalı-Dömez-Tekke-Cemiyet=İskâniye ve Bahçecik=Ayvacık köyleri üzerinden geçerek Bilecik’e giden yoldur. İşte bu yolun iki tarafında yer alan geniş mezra ve çiftlikler Sultan Birinci Murad tarafından Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis olunmuştur. Evvelce “Anastas-Yeri” iken “İmad Bey Karyesi”ne dönüşen gü- nümüzdeki Akbıyık ve Akpınar köyleri de 1437 yılında bu kerre Sultan İkinci Murad (1421-1451) tarafından Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’ye mülk olarak tahsis olunmuştur. İnegöl coğrafyasında “Ahî Gelenegi”nin temsilcisi olan Akbıyık Sultan Ahmed Şemsettin Efendi, bu yerleri, vakıf statüsü içinde kullanmış ve geliri ile de Bursa’ da ve İnegöl-Tekke Köyü’nde kurduğu zaviye, kervansaray ve imaretin giderlerini karşılamıştır. 1453 yılında İstanbul fethine de iştirak etmiş; ardından da Bursa’ya dönmüş ve 1456 yılında burada Hakk’a yürümüştür. Günümüze, sadece Bursa-Harîri Camii yakınında yer alan mütevazi türbesi intikal etmiştir. İstanbul-Sultanahmet semtinde bulu- nan Akbıyık Camii hazîresinde ve İnegöl-Tekke Köyü’nde birer merkadi=hatıra mezarı görülmektedir. Yıldırım Beyazıt ve İnegöl (1389-1402) Yıldırım Beyazıt dördüncü Osmanlı hükümdarıdır. Babası, Sultan Birinci Murad’dır. Annesi ise Çiçek Hatundur. 1360 yılında Bursa’da doğmuş; 1402 yılında Ankara-Çıbuk Meydan Muhaebesi’nde Timur’a esir düşünce –kişiliğini rencîde etmek ve itibarsızlaştır- mak için çelik bir kafese konunca - 1402 yılında 43 yaşında iken caına kıymıştır. Naşı Timur tarafından Bursa’ya gönderilmiş ve sağlığı’nda inşa ettirmiş olduğu cami merkezli Yıldırım Külliyyesi’de yer alan türbesine defnedilmiştir. Bir önceki sohbetimde açıklandığı üzere; Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Amasya sancak beyi iken Bababsı Sultan Birinci Murad tarafından yapılan davete icabet ederek -Amasya çevresinden topladığı asker ve beyler ile birlikte -1389 yılında vuku bulan Birinci Kosova Savaşı’na iştirak etmiştir. Ancak zafere ulaşıldıktan sonra muharebe meydanından şehitler ve yaralılar toplanırken menfur bir suikasta uğrayan Sultan Birinci Murad (1361-1389), hayatını kaybedince akıncı komutanlarından-başta Evrenos Bey olmak üzere, diğer akıncı komutanlarının ortak kararı ile Birinci Kosova Savaşı’na Amasya sancak beyi olarak katılan Şehzade Beyazıt, hükümdar olarak Edirne’ye dön- müştür. 22 yıl iktidarda kalan Yıldırım Beyazıt (1389-1403), ülke sınırlarını Balkanlarda batı yöresinde Adriyatik Denizi’ne kadar ; kuzeyde ise Tuna Nehri’ne kadar genişletmiştir. Hatta Koca Fîrûz Bey tarafından Tuna Nehri geçilerek Eflak=Romanya dahî işgal edilmiştir. Anadolu cephesine gelince; başta Germiyan beyliği olmak üzere; Kastamnu – Candâroğul- ları beyliği; Manisa merkezli Saruhan ve Aydın oğulları beyliği- Aydın ve Muğla merkezli Menteşe oğulları beyliği - Antalya merkezli Teke Hamitoğulları beyliği- Sivas merkezli Kadı Burhanedin devleti ve Erzincan beyliği başta olmak üzere; bu civar-da bulunan diğer yerel beyliklerin hepsi işgal edilerek Osmanlı ülkesine katılmıştır. Güneyde de Zülkadir oğulları beyliği, Osmanlı himayesine alınmıştır. Kaznılan baş döndürcü bu başarılar,Osmanlı hükümdarı Yıldırm Beyazıt ’ın hem gururunu arttırmış ve hem de düşmanlarını sayısını arttırmıştır. Yıldırım Beyazıt (1389-1403) devrinde yapılan fetihler ve askerî harekât, kronolojik olarak şöyle sıralanabilir. Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Devrinde Vuku Bulan Sosyal ve Siyasî Olaylar: 1) Yıldırım Beyazıt’ın hükümdâr olması oğlu Şehzade Mehmed’in dünyaya gelmesi Bulgaristan, Bosna ve Maka-donya’nın fethi (1389). 2) Yıldırım Beyazıt’ın, Bizans imparatornu azletmesi, Sırp prensesi Ollivera ile Yıldırım Beyazıt’ın evlenmesi, başta Germiyan, Saruhan, Aydın, Menteşe, Hamit ve Te- ke beyliklerinin zaptı Alaşehir’in Bizans’tan alınması ve Konya’nın muhasarası (1390). 3) İlk İstanbul muhasarası,Mora seferi ve selânikk’in fethi (1391). 4) Candaroğlu İsfandiyar Bey’in Osmanlı hakimiyyetne girmesi (1392). 5) Mahkeme rüsûmunun =harcının ihdas olunması (1393). 6) İstanbul’un ikinci defa kuşatılması (1395). 7) Niğbolu zaferi, üçüncğ İstanbul kuşatması ve Şile’nin fethi (1396). 8) Akçay Zaferi ve başta Karaman oğulları olmak üze- re; Canik-Taşaanoğulları, Kubadoğulları,Taceddinoğlları beyliklerinin zaptı, Kadı Burhaneddin’in ölümü ve ülkesinin zaptı, Zülkadir beyliğinin Osmanlı tâbiiyetine girmesi (1398). 9) Osmanlı Sınırının Fırat havzasına dayanması ve Yıldırım-Timur ihtilâfı (1399). 10) İstanbul’un üçüncü kuşatılması burada cami ve şer’î mahkeme merkezli bir Türk mahallesinin kurulması, Bursa’da Ulu Camii’nin tamamlanarak hizmete açılması, dördüncü İstanbul kuşatması (1400). 11 ) Timur’un Sivas’ta otuz bin kişiyi öldürmesi ve Erzincan beyliğinin işgali (1401). 12) Ankara –Çıbuk meydan muharebesi, Yıldırım Beyazıt’ın mağlûbiyeti ve intiharı (1402). Yıldırım Beyazıt Devrinin İnegöl’ e Yansımaları : (1389-1402) Satırbaşları halinde yukarıya çıkardığım bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrinde sosyal ve siyasî olaylar baş döndürücü bir hızla gelişmiştir. O, ülkesinin sınırlarını hem Balkan coğrafyasında ve hem de Anadolu coğrafyasında çok süratli bir şekilde genişletmiştir. Balkanlarda -Mora Yarım Adası’nda yer alan en önemli yerleşim merkezlerinden Selânik ve Yenişehir= Larissa alınmış; batı cephesinde Bosna ve Hersek fetih olunmuş; kuzeyde ise Bulgaristan ve bu coğrafyada yer alan Üs- küp, Silistre ve Niğbolu gibi şehirler, Osmanlı ülkesine katılmıştır. Ayrıca Sırbistan himaye altına alınmış ve ilk defa Koca Fîrûz Bey tarafından Tuna Nehri geçilerek askerî harekât Romanya=Eflak coğrafyasında da sürdürülmüştür. Anadolu coğrafyasına gelince; burada da çok süratli bir gelişme olmuş; önce Şile ve Alaşehir yöreleri, Bizans’ın elinden alınarak Bizans, İstanbul surlarının içine hapsedilmiştir; fetih edilememiş olmasına rağmen bu dönemde İstanbul, dört defa kuşatılmış ve İstanbul’ da günümüzdeki duruma göre ; Eminönü –Yenicamii’nin kıble kısmında yer alan Arpacılar Camii merkez olmak üzere; bir Türk mahal- lesi ve bir de şeriyye mahkemesi kurulmuştur. Diğer yandan uzun yıllardan bu yana Anadolu coğrafyasında bağımsız olarak yaşamış olan irili-ufaklı tüm oğuz boyuna mnesup beylikler ortadan kaldırılmış; ardından da askerî harekât doğuya doğru sürdürülerek Frat havzasına kadar Osmanlı ülkesinin sınırları genişletilmiştir. Böylece; bir anlamda Anadolu’da Türk birliği kurulmuştur. Şüphesiz, baş döndürücü, bu fetih harekâtı sonrasın-da başta Bursa ve İnegöl olmak üzere; ülke çapında geniş bir îmar faâliyeti başlatılmış ve İnegöl’de bu îmar faâliyetinden nasibini almıştır. Zira İnegöl, Turgut Alp eliyle 1299 yılında fetih edilmiş olmasına rağmen Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrine kadar, bir “tekke-zaviye” dışında, İnegöl Kasabası’nda sosyal amaçlı hiç bir tesis kurulmamıştır. Ancak Yıldırım Beyazıt 1381 yılında Germiyan beyi Sü- leyman Şah’ın kızı Devlet Hatun ile evlienip de çeyiz olarak kendisine Kütahya, Simav ve Altıntaş yöreleri verilince; Domaniç-Kütahya yolu üzerinde yer alan İnegöl coğrafya-sı ile Yıldırım Beyazıt, yakînen ilgilenmeye başlamış ve o devirde tek bir mahalleden oluşan İnegöl’ün merkezine bir hamam inşa ettirirken güney batı kenarına da bir “Cuma-mescidi” inşa ettirmiştir. Hiç şüphesiz inşa ettirilen bu “Cuma mescidi”nin etrafında ikinci bir mahalle oluşmaya başlamıştır. Yıldırım Beyazıt aynı zamanda Kurşunlu =Güde nahiyesinde de bir kervansaray ve bir de “Zaviyeli Cuma-Mescidi” inşa ettirmiştir. Ayrıca; yaptırdığı bu “Cuma mescidleri”nde görev yapacak kişiler için de “hizmet-dirlik”leri tahsis etmiştir. Altını çizerek bir daha ifade edelim ki İnegöl, 1299 yılın-da Turgut Alp eliyle fetih edilmiş olmasına rağmen Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrine kadar İnegöl kasabasına bir “tekke-zaviye” dışında hiç bir sosyal tesis inşa edilmemiştir. İlk defa bu devirde ve de muhtemelen Niğbolu Zaferi’nden sonra; 1396 yılında İnegöl kasaba merkezinde bir hamam ve bir de küçük “Cuma Camii” inşa edilmiştir. Ayrıca burada hitabet hizmeti verecek olan hatip efendiye de “hizmet dirliği” tahsis olunmuştur. Sultan İkinci Abdülhamid (1876-1908) devrinde ve 1876 -1877 yıllarında geniş bir tadilât gören ve de yenilenen İnegöl’deki bu “Cuma-Camii” günümüze kadar intikal eylemiştir. Bu arada İnegöl’de Yıldırım Beyazıt tarafın- dan 1396 yılında inşa ettirilmiş olan tarihî hamam da şahıs mülkiyetine geçmiş olmakla birlikte, o da -orijinal yapısı ile- günümüze intikal etmiştir. Tarihî “İpek yolu”nun Bursa ayağı üzerinde bulunan ve aynı zamanda Konya ile İznik şehrini en kısa yoldan buluşturan tarihî “Posta-yolu”nun kavşak noktasında yer alan Kurşunlu Beldesi’nde de Yıldırım Beyazıt bir kervan- saray ve bir zaviyeli cuma-mescidi inşa ettirmiştir. Çünkü burası o devirde hem ekonomik ve hem de politik açıdan çok önemli bir buluşma noktsıdır. 1299 yılından itibaren, idarî yönden İnegöl’e bağlı olan Domaniç yöresi d Kurşun-lu =Güde merkezi ile irtibatlandırılmıştır. Bu sebepten Kurşunlu Beldesi’ne hem bir kervansaray ve hem de bir za- viyeli cuma mescidi inşa edilmiştir. Orhan Gazi (1326-1361) devrinde İnegöl’d günümüzdeki Çardak Camii’nin bulunduğu yerde tesis olunan “sanayî-bölgesi” ile Hüdâvendiğâr Sultan Birinci Murad (1361-1489) devrinde oluşmaya başlayan ve günümüzdeki “Çamaşırlık-Camii” çevresinde kurulan Muradiye Mahallesi de gelişmeye başlamıştır. Böylece; Yıldırım Beyazid (1389-1402) devrinde ilk defa başlatılan îmar faâliye-ti ile İnegöl, bir tek mahalle olmaktan kurtulmuş; günümü- ze göre; Cuma, Orhaniye ve Osmaniye mahallelerinin çekirdek yapısı oluşmaya başlamıştır. Diğer yandan ticaret kervanlarının konup göçtüğü ve bir anlamda panayır niteliği taşıyan Nakkarezen-Çiftliği’nin yanı sıra yine burayla bağlantılı olarak güncel ifadesiyle günümüzde Ankara Caddesi üzerinde Nuri Doğrul Caddesi ile Çınarlar Altıından gelen caddenin kesiştiği mahalde noktada bir “odun-pazarı” ve hemen karşısında da bir “tavuk ve yumurta pazarı” yer almıştır. Günümüzde sö-zü edilen Pazar yerleri, birer çınar ağacı ile temsil olunmaktadır. Yeni inşa edilmiş olan “Cuma-Camii”nin yakın çevresinde de bir “kadınlar-pazarı” yer almıştır. Burada-ki çınar ağacı da “kadınlar-pazarı”nın hatırasını günümü-ze taşımaktadır.