Üzerimizde kara bulutların dolaştığı, yaşamı ağır bir yük olarak omuzlarımızda taşıdığımız, zorlu günlerden geçiyoruz. Yüreğimize düşen en son acının adıydı Soma.. Soma faciası hakkında yazılması gereken çok şey, dikkat çekilmesi gereken çok tutarsızlık var. Dahası hafızası her gün temizlendiği için acıları çabuk unutan bir milletimiz var. İşte bu sebeple Soma faciasını her fırsatta yazmalıyım. Unutmamak, unutturmamak adına.. En çokta yetim kalan yüzlerce çocuğun çığlığına kulak tıkayanları, yüzlerce şehidimizin üzerine basa, basa siyaset yapan aklı, vicdanı, yüreği taştan olan şahsiyet fukarası insanları yazmalıyım. Çektiğimiz acıdan bahsettim. Öyle, böyle bir acı değil. Canımızı acıtan, yediğimiz lokmayı boğazımıza dizen zehir zıkkım yapan bir acı... Biz bu denli acı çekerken bazılarına gün doğdu. Şehit olan madencilerimizin acısı üzerinden siyaset yapılarak faydalanmaya çalışıldı. Tatlı, tatlı öldüler diye söze başlandı. Daha madencilerin bir kısmı can çekişirken dışarıda mahşeri kalabalığın ortasında yumruklar, tekmeler havada uçuştu... Tüm bu görüntüler karşısında Millet olarak, soma-da yetim kalan çocuklardan utandık... Acımıza utancımıza bir de öfke eklediler, kendini bir halt sananlar. Şerefiyle ölen işçilere Ölümü müsta-hak gördüler... Bu ne üğrenç bir tavır anlamakta zorlanıyorum. Kendinize gelin efendiler. Üç yüz tane insan öl-müş. Siz hala neyin peşindesiniz... Alın kininizi nefretinizi, siyasetinizi, yüksek egolarınızı alın ve gidin. Matemde olan Soma halkı-nın üzerinden çekin ellerinizi. Bırakın en azından acılarını, yaslarını şehitlerine yakışır şekilde yaşasınlar.