-Eski Adalet Bakanı

-Eski Adalet Bakanı SP Bursa Milletvekili Adayı Şevket Kazan, AK Parti Hükümetinin Başörtüsü Konusunda Direnç Gösteremediğini İddia Etti-


Önceki gün, Sedef Pastaneleri VİP Salonunda İnegöl'de görev yapan avukatlarla bir araya gelen SP Genel Başkan Yardımcısı, eski Adalet Bakanı Bursa 1'nci sıra Milletvekili Adayı Şevket Kazan, başörtüsü konusunda hükümetin gerekli direnci göstermediğini ifade ederek, cesaretsiz olduklarını ileri sürdü.

Önceki gün saat 10.00'da düzenlenen programa SP Genel Başkan Yardımcısı, eski Adalet Bakanı Bursa 1'nci sıra Milletvekili Adayı Şevket Kazan, SP Bursa İl Başkanı Selim Sait Terzioğlu, SP İnegöl İlçe Başkanı Bahri Urgun, SP İl Genel Meclis Üyesi Fahrettin Bayraktar, Belediye Meclis Üyesi Özgür Öztürk, SP Bursa Milletvekili Adayları Salih Berber, Ertan Sütçü, Necmettin Çamlıdere ve bazı ilçe yönetim kurulu üyeleri ile İnegöl'de görev yapan bazı avukatlar katıldı.

12 Haziran seçimleri nedeniyle toplumun her kesimi ile bir araya geldiklerini ifade eden SP İlçe Başkanı Bahri Urgun, değerlendirmeler ve istişareler yaptıklarını belirterek, programa katılan herkese teşekkür etti.

20 yıldır Saadet Partisinin çeşitli kademelerin de görev aldığını belirten SP Bursa İl Başkanı Selim Sait Terzioğlu’da, "550 Milletvekili adayımız var. 38 bayan adayımız ve  bu adaylar içerisinde 5 tane de başı açık bayanımız var. Yaş ortalaması 46,5 olan genç bir aday profilimiz var. Teknik anlamda da bütün kariyerlerden adaylarımız var. Özellikle hukukçu adaylarımız ağırlıkta. Hepsine ayrı ayrı başarılar diliyor, programa katılan herkese teşekkür ediyorum" dedi.

SP Bursa Milletvekili Adayları Ertan Sütçü ve Necmettin Çamlıdere'nin kendilerini tanıtmalarının ardından, Saadet Partisi olarak seçim çalışmalarına tüm hızıyla devam ettiklerini belirterek konuşmasına başlayan SP Bursa Milletvekili Adayı Salih Berber ise, "Bu çalışmalar kapsamında toplumumuzun değişik kesimleri ile bir araya geliyoruz. 2 dönem Adalet Bakanlığı görevini yapmış olan avukat Şevket Kazan 1. sıradan Milletvekili adayı, ben de bir avukat olarak 3. sırada yer alınca, avukat arkadaşlarımızla kahvaltılı bir programda bir araya gelelim istedik. Katılan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bunu her zaman söylüyorum, tüm siyasi partilerdeki arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz. Her şeyden önce bu vatanın, hayrına, hizmetine çalışıyorlar ve büyük fedakarlıklar da bulunuyorlar. Bunu da kabul edip, takdir etmek lazım. Her iyi niyetle başlanan işler olumlu sonuç vermeyebilir. Hiç kimse iflas etmek için işyeri açmaz ama yanlış yönetilince o işyeri iflas eder. Saadet Partisi olarak bizleri diğerlerinden ayıran faktör ise, biz şuna inanıyoruz, dünyamızda son 300 yıldır fikren, son 100 yıldır da fiilen batı düşüncesi ve kurumları hakim durumdadır. Eğer bu batı düşüncesi ve bu düşünce ile şekillenmiş olan şuan ki kurumlar insanlarımıza huzur ve sükunet getirmiş olsaydı, bu şekilde bir savaş olmazdı. Eğer batı, elindeki bu teknolojik imkanları, yeraltı ve üstü kaynaklarını adil bir şekilde dağıtacak olsa, dünyada açlık ve sefalet olmazdı. Batı düşüncesi, özü itibariyle insanlığa hayır getirecek bir düşünce değil. Bu düşüncenin mihenk taşı da Siyonizm’dir. Siyonizm de, Tanrı bizi insan olarak yarattı. Diğer insanları ise maymundan dönüştürdü. Bundan dolayı Tanrı bizi dünya da yönetici yarattı. Diğerlerini ise yönetilen ve hizmet eden olarak yarattı. Bundan dolayı Siyonizm’e inananlar ve dünyaya hakim olanlar kendileri dışındakilerin insanca yaşamasını istemiyor. Bazı Hıristiyan gruplarda bu Siyonizm’den etkilenerek buna hizmet eder hale gelmişlerdir. Bundan dolayıdır ki, batılılar kendilerini çağdaş ve ilerlemiş görüyorlar. Diğer ülkeleri de geri kalmış olarak gördükleri için, her zaman onlarda biz yöneten olmalıyız, diğerleri de peşimizden gelenler olmalıdır. Bu yüzden görüldü ki, bu düşünce insanlığa hayır vermez. İnsanlığa hayır getirecek olan bizim inanç ve düşüncelerimizdir" dedi.

TÜRKİYE’Yİ VE DÜNYAYI YENİDEN ŞEKİLLENDİRMELİYİZ

Batı ile işbirliği yapanların kötü sonları ile ilgili bir çok örnek olduğunu ifade eden Salih Berber, "Saadet Partisi olarak diyoruz ki, kendi inanç değerlerimize göre hem Türkiye'yi hem de dünyayı yeniden şekillendirmemiz lazım. Bundan dolayı da batı ile işbirliği yaptığımız sürece bu anlamda başarıya ulaşmamız mümkün değil. Geçmişte bunun ülkemiz üzerindeki etkilerini gördük. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu, Tanzimat Fermanından tutun, Islahat Fermanı, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet ve ondan sonraki süreçte maalesef batılılaşma hareketleri devam ede ede Osmanlı yok oldu. 1950 yılından sonra batıyla entegrasyon çalışmaları NATO'yla ciddi manada oldu. Maalesef bu işbirliğini yapmış olan Adnan Menderes’in, çok acı şekilde hayatına son verildi. Kim verdi? Maalesef ordumuzu NATO'ya sokmuş olan Adnan Menderes'in hayatına son verende askeri bir darbedir. Arkasında Amerika vardır. Turgut Özal'da 1990 yılında Amerika ile tamamen işbirliği yaptı. Ama bir gün geldi şaibeli bir zehirlenme olaylıyla onunda hayatı son buldu. Bizim çağımızda yaşadığımız Saddam Hüseyin olayı da ciddi bir örnektir. 8 sene Amerika'yla ve Batıyla işbirliği yaparak İran'la savaştı. Onun yaptıkları 1 milyon insanın hayatına mal oldu. En sonunda Saddam Hüseyin'i de yok ettiler. En son örnek ise, Usame Bin Ladin'dir. Afganistan'daki Prof. Dr. Burhanettin Rabbani hükümetini bunların eliyle yıkmış. Ama maalesef Usame Bin Ladin'in sonunu da görmüş olduk. Yani batıyla işbirliği yapıldığı zaman sonuç alınamıyor. Bundan dolayı inanç anlamında gerek teorik ve pratikteki uygulamalar anlamında batıyla işbirliği yapmanın sonuç getirmediğini belirtmek istiyorum" diye konuştu.

Onlar Tanrılarının buyruğunu yerine getiriyor

Günümüze kadar bozulup, tahrif edilerek geldiğini iddia ettiği  Tevrat'tan bir ayet okuyan Berber, "Siz hizmet içi yola çıkmışsınız ama bu milletin gemisini batıya çevirdiğiniz zaman, kaptan köşkünde ezan okutsanız da boştur. Mehter Marşı çaldırsanız da boştur, 10. Yıl Marşı çaldırsanız da boştur. Sadece geminin size ait olduğunu zannedersiniz ama istikamet yanlıştır. Eğer gemi, hak değerler üzerine olursa, o geminin farklı kompartımanların da mehter marşı dinlenebilir. 10. yıl marşı dinlenebilir, ezan, kamet okunabilir. Bunda hiçbir sorun yok. Çünkü, bunlar kişisel anlamdaki farklılıklardır. Saadet Partisinin öz anlayışı budur. Onlar kaba gücü hakkın kaynağı olarak görüyorlar. Gizli Dünya Devleti diye dünyadaki Siyonist yapılanmayı konu eden bir kitap. Yabancı bir yazar yazıyor. Bu kitapta, bozulmuş Tevrat'ta bir ayet yer alıyor. Bu ayette 'Şimdi git onların her şeylerini tamamen yok et. Onları esirgeme. Erkekten, kadına, çocuktan emzikli olana kadar hepsini öldür'. Bu bozulmuş olan Tevrat'ta yazıyor. Dünya da yaptıkları katliamları görünce bunlar Tanrılarının buyruğunu gerçekleştiriyorlar. Emzikteki çocuğu öldürmelerinin nedeni de bu. Bu insanlarla işbirliği yaparak, dünyada huzur ve sükunet olamaz" dedi.

Adalet Bakanı olduğu dönemde ilk defa lojman yapımına başlandığını ifade eden SP Genel Başkan Yardımcısı, eski Adalet Bakanı Bursa 1'nci sıra Milletvekili Adayı Şevket Kazan’da, "Erbakan hocamızla münasebetim 1973 yılında başlayarak vefatına kadar devam etmiştir. Hiç ölümden korkmadık ve birlikten ayrılmadık. Yasaklar ikimiz için birlikte uygulandı. Hapis hayatını ikimiz birlikte acısıyla çektik.  Ben onun ölümünü bir ayrılık kabul etmiyorum. Çünkü onun çizdiği yolda Allah’a şükür devam ediyoruz. Ben Adalet Bakanlığı yaptım. Adalet Bakanı olduktan sonra bu kadar yıl geçmesine rağmen, Adalet Bakanlığı camiasında hala ismimiz anılır. Neden anılır? Herhalde ben Adalet Bakanlığı yaptığım zamanların öncesinde doğru düzgün Adalet Bakanlığı yapan çıkmamış. Ben Adalet Bakanlığına geldiğim zamanlarda hemen Türkiye’yi gezmeye başladım. Hakimlerin savcıların adliyelerin durumları hakkında bilgiler edinmeye başladım. İmkan ve vasıtalar hakkında incelemeler yaptım. Adliye camiasını felaket durumda gördüm. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerin dışında il savcılarının bir vasıtası yok. Herhangi bir incelemeye gidileceği zaman taksi kiralanıp gidiliyordu. Adliyeler bu kadar zor ve güç durumdaydı. İlk defa adliyelere hizmet açısından vasıta kazandıran bakan oldum. İlk aldığım beş minibüsü illere gönderdim. Gönderdiğim illerde vasıta bulmak çok zordu. Bu şekilde basit bir görüntü ile başladı bu hizmet. Bütçeyi koyduktan itibaren bu vasıta işini çözmenin arkası geldi. Hakimlerin lojmanı yoktu. Lojman faaliyeti başlatmamız gerektiğini gördüm. Emlak Kredi Bankası Genel Müdürünü çağırdım. Adliyenin paraları Emlak Kredi Bankasına yatırılır. Sizde Emlak Bankası olduğunuza göre adliyeye neden emlak yapmıyorsunuz? Neden lojman faaliyetini başlatmıyorsunuz? diye sordum. ‘Biz bunun için müsait değiliz’ dedi. Neden dedim. Adliyeden bu kadar kazanç elde ediyorsunuz. Bu lojmanları yapmanız lazım dedim. Bana bunu araştıracağını ancak olumlu bir cevap vereceğini tahmin etmediğini söyledi. Araştırın bir hafta içerisinde cevabınızı getirin dedim. Bir hafta sonra ‘efendim araştırdım ancak emlak için çıkarlı bir yol bulamadım’ dedi. Daha sonra ‘Bundan sonra  adliyeden elde edilen gelirlerin Emlak Bankasına değil Ziraat Bankasına yatırılması’ ile ilgili bir genelge hazırlattım. Özel kalemimi çağırarak şimdi bu genelgeyi al, Emlak Bankası Genel Müdürünü arayarak elimde böyle bir genelge var, bundan sonra adliyeden elde edilen gelirlerin Ziraat Bankasına yatırılacağını söyle dedim. Aradan yarım saat geçmedi. Emlak Bankası Genel Müdürü yanıma geldi. ‘Efendim, benim yaptığım araştırmaları iyice inceleyecek, bu emlak işine belki bir noktadan başlayabiliriz’ dedi. İşte bu telefon olayından itibaren hakimlerimize lojman yapmaya başladık. Hakimlerimiz özellikle doğuda o kerpiç evlerde yaşamaktan kurtuldu. Bu hareketin başlangıç tarihi 1974, benim bakanlık yaptığım tarihtir" dedi.

Adalet Bakanlığına saltanatı getirmişler

Bugüne kadar çizgisini koruduğunu ifade eden Şevket Kazan, "Şimdi bu hareketi saltanata getirmişler. Bunu da göreve başladığım ikinci Bakanlık zamanımda gördüm. Ben bu arada şunu da belirtmek isterim. 1973’de bakan olarak seçilip Ankara'ya gittiğim tarihte mal varlığım ne kadardı ise, bugünkü mal varlığımda o kadardır. Ben Ankara'ya gittiğimde eşimin babasından kalma bir dairede oturuyordum. Bugün de aynı dairede oturuyorum. Bunları hepinizin bilmesini isterim. İkinci Bakan seçildiğim dönemde bana ‘efendim, villanıza ne zaman taşınacaksınız?’ dediler. Villamız mı varmış. Müsait bir zamanımızda görelim şu villayı dedim. Bir gün Bilkent tarafında olan villalara gittik. Üç katlı tripleks şeklinde villa.  Her katında jakuzili banyolar var. Mermer, ahşap her şeyi birinci kalite. Fevkalade evler. Bahçesinde havuzu, çiçekleri. Benden 3 ay önce müsteşar olan taşınmış. Hanımı ise bahçede çiçek suluyordu. On altı tane bu lüks dairelerden vardı buralarda. Daha sonra Bakanlığa döndüm. Müsteşar yanımda geldi ‘efendim evleri gördünüz mü?’ diye sordu, gördüm dedim. ‘Beğendiniz mi?, beğendim dedim. ‘Peki, efendim ne zaman taşınacaksınız?’ diye sorunca sinirlendim, ‘Yahu kusura bakma ancak biz 74 yılında mahrumiyetler karşısında bu faaliyetleri başlattık, ancak sizler bunu saltanata çevirmişiniz’ dedim. ‘Peki, efendim ne yapağız?’ dedi. Bu iki lojman ve on altı tane olan villaları satacağız. Daha sonra ne olacağını göreceksin dedim. Bunları sattıktan sonra bunların karşıladığında hakimler ve savcılar için tam 110 tane lojman aldık. Biz, bu şekilde Bakanlık hizmeti yaptık. Hiçbir zaman kendimizi kaybetmedik. Bugüne kadar çizgimiz buydu, bugünden sonrada inşallah son nefesimize kadar çizgimiz bu olacak" diye konuştu.

BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDA HÜKÜMET DİRENÇSİZ

Hükümetin başörtüsü konusunda cesaretsiz olduğu belirten Kazan, "Daha sonra gördük ki başörtülü avukatların önü kapatılmış. Başörtüsü ile hiçbir iş yapamaz hale gelmişler. Benden önceki Bakanın çıkardığı bir genelge. Bende Bakanım, o çıkardı ise bende çıkarırım dedim ve bir imza ile ‘başörtülü avukatlarla ilgili yasakları kaldırdık. Şu andaki nedir bilmiyorum. Ancak ben o zaman görevimi yaptım. İnancım bu şekilde, özgürlüğün manası bu şekilde olduğu için yaptım. Burada ben siyaset yapmak istemiyorum ancak bir Başbakanımız var, her gittiği yere hanımı ile gidiyor. Bizim hanımlarımızda bizim dışımızda sosyal faaliyetlerin içindeydiler. Benim anlayamadığım, hanımını başörtülü şekilde her yere yanında beraber güzel bir şekilde gezerken, neden başörtüsü yasağı için sesini çıkarmıyor. ‘Efendim yapıldı da, kanunlarda değişikliğe gidildi de, anayasası mahkemesi iptal etti’. Bizim olduğumuz zamanlar da 1996 yılından bahsediyorum, başörtüsü yasağı diye bir yasak yoktu ve üniversitelerde başörtüsü serbestti. Sadece Adalet Bakanlığında biraz önce bahsettiğim bu uygulama vardı. Üniversiteler de başörtüsü yasağı 28 Şubat'tan sonra ikna odalarının kurulması ile başladı. Başörtüsü yasağının kaldırılması için yasa çıkarıldı, iptal edildi. Ben diyorum ki, bir daha çıkar. ‘Yine iptal edilir’,  o zaman bir daha çıkar. Milletin iradesini temsilen bir daha çıkar. Cesaretini koy ortaya. Hak, hukuk adına direneceksiniz. Bugün bu direnci maalesef iş başındaki hükümet göstermemiştir" dedi.

Editör: TE Bilişim