Ahlaklı ve adaletli bir toplum oluşturmanın teorik kısmını nefis ve beden arasındaki ilişki üzerinden kurgulayan İbn Miskeveyh, bunun insan davranışları üzerindeki etkilerine de değinir. Bireylerin sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürebilmelerinin ve bunu çevreleri-ne yansıtmalarının temeli ailede başlar. Aile bireyleri birbirleriyle olan ilişkilerinde uyumlu bir tutum ortaya koyabilmeleri durumunda bu uyumun sonuçlarını ge-rek iç tutarlılıklarında gerek iş hayatlarında gerekse sosyal hayatlarında bulacaklardır. Aynı şekilde aile içi ilişkilerdeki olumsuzluk aynı şekilde bireylerin iş hayatlarını ve sosyal hayatlarını tehdit edecektir. Aileye yön veren kişiler arasındaki uyumsuzluk da bireyleri psikolojik yönden yıpratacağı gibi ailenin diğer fertleri olan çocukların gelişiminde de çeşitli problemlerle karşılaşmamıza neden olacaktır. Değer eğitiminin en önemli aşamasını ise, aile içi iletişim oluşturmaktadır. Aile ortamı, kişilerin akli muhakemelerini nasıl kurgulayacaklarının öğrenildiği en önemli yerdir. Eğer aile sağlıklı bir iletişim içinde ise, aile fertleri düşünme ve ayırt etme erdemlerinin gerektirdiği şekilde davranacaklardır. İbn Miskeveyh ahlakın bir sanat ve öğretici bir düzenleme sonucu elde edileceğini belirtir. Filozofa gö-re, ahlakın nefsimizde yerleşmesi için bizlerin önce- likle nefsin ne olduğunu ve niçin yaratıldığını bilmemiz gerekir. İnsanlar nefislerinin mükemmelliğini amacını ve gereklerini bildikleri takdirde yüksek ahlaki derecelere ulaşacaklardır İnsanın iradi fiilleri iyilikler ve kötülükler olarak ifade edilir. Bir insan var oluş amacına yöneldiği zaman iyi ve mutlu insan olarak ifade edilir. Başka engellerin bu amaçlardan alıkoydu-ğu kimselere ise, kötü ve mutsuz kimseler denilir. İbn Miskeveyh’e göre, iyilikler, insanın yaratılış amacına uygun şeylerde irade ve çabasıyla ortaya çıkan durumlardır. Kötülükler ise, insanın kendi iradesi, çabası, tembellik veya ilgisizliğiyle bu iyiliklere ulaşma- sını engelleyen şeylerdir. İnsanın nefsini ve mahiyetini bilmesini sağlayan ve diğer varlıklardan ayıran özelliği, düşünme ve ayırt etme yeteneğidir. İnsan idraki, canlılar arasında aklıy-la yaratıcısını idrak edecek seviyeye kadar ulaştığı için idraklerin en değerlisidir. İbn Miskeveyh, “kimin ayırt etmesi daha sağlam düşüncesi daha üstün ve seçimi daha doğru ise, onun insanlığı da o ölçüde mükemmeldir” ifadelerini kullanmaktadır. Bu ifade, kanaatimizce çok önemli, çoğu insan çocuklarıyla ya da eşiyle iletişim kurarken farkında olmadan buyurgan bir dil benimser ve kullanır. Oysa yapılması gereken düşüncelerimizi buyurgan bir dille ifade etmek yerine, makul bir yaklaşımla ifade etmek-tir. Bunun için eşimize ya da çocuklarımıza bir takım şeyleri emretmek yerine, onlara düzgün bir akıl yürüt-me ve ayırt etme yeteneğinin gerektirdiği şekilde davranabilirsek, hem onların kendi kararlarını vermeleri- ne yardımcı olmuş oluruz, hem de bir birey olarak bağımsızlıklarını da korumuş oluruz. Bunun doğal sonucu olarak iletişim içinde olduğumuz diğer bireyler de düşünme ve ayırt etme yeteneğinin gerektirdiği şekilde davranmayı bir yaşam biçimi olarak benimseyeceklerdir. Düşünme ve ayırt etme konusunda, özellikle çocuklarımıza bu anlamda yapacağımız rehberlik ve katkı çocuklarımızı günübirlik korumaktan öte, onları her zaman koruyacaktır. Ahlakın bir niteliği de davranışların yapıp etmeler ve alışkanlıklarla nefislere yerleştirilebilmesidir. İbn Miskeveyh, insanların bu aklet- me özelliklerinden geri durmalarının yaratılış gayelerinin gerisinde kalmalarına sebep olacağını belirtir. Bu da onların layık olmadığı bir ahlaka ve layık olma-dığı bir hayat biçimine sahip olmalarıyla neticelenecektir. Düşünme ve ayırt etme gücü insanı diğer varlıklar-dan ayırt eden temel niteliktir. İslam filozoflarına göre, üç tür nefis vardır. Bunlar bitki, hayvan ve insan nefis-leridir. Bu nefislerinin arasında bir takım ayırıcı vasıflar vardır. Bitki nefsi, beslenme, büyüme ve ürüme güçlerine sahipken; hayvan, bitkinin özelliklerine ilave olarak hareket ve içgüdüye sahiptir; insan ise tüm bunlara ilaveten düşünme ve ayırt etme gücüne sahiptir. Buradan hareketle şunu ifade edebiliriz, tabiattaki her canlının bir nefsi var ve onlarda bedensel anlamda insanla bir takım ortak vasıflara sahipler. Bu anlamda onların da nefis ve canlılıklarına saygı göstermemiz gerekiyor. İkinci olarak da insanın diğer tüm varlıklardan üstün olan yönü, yani insanı insan yapan yönü ortaya çıkıyor ki bu da düşünme kabiliyetidir. İbn Miskeveyh, bunu bize açıkça hatırlatıyor: “insan fiillerini eksiltir ve yaratılış amacının gerisinde kalırsa, yani kendi düşüncesinden meydana gelen fiilleri mükemmel olmazsa, o insanlık derecesinden hayvanlık mertebesine düşmeye daha layıktır” ifadelerini kullanıyor. [Aygün Akyol, “İslam Ahlak Felsefesinde Değerler Eğitimi”, Muhafazakâr Dü