İnsandaki düşünme erdeminin yetersiz kullanılmasının sonucu olarak aptallık ortaya çıkacaktır. İbn Miskeveyh, burada önemli bir vurgu yapmaktadır, zira filozofa göre aptallık yaratılışça eksiklikten dolayı ortaya çıkan bir durum değildir, aksine isteyerek düşün-ce gücünü iptal etmektir. Zekâ, sinsilik ile budalalık arasında bir durumdur. Sinsilik, kurnazlık ve kötü hileler zekânın bulunması gereken tarafta fazlalık ifade eder. Aksine aptallık, budalalık ve acizlik ise zekâ tarafından noksanlıktır. İşte hikmet bu ikisinin arasında bulunan akletme yeteneğidir. Nefsin şehvet gücünü akla göre yönetmesiyle, ya-ni doğru ayırt etmesiyle iffet erdemi ortaya çıkar. Böylece insan, şehvet duygularına boyun eğmez ve hür olur. İffetin kapsamına giren faziletler İbn Miskeveyh’e göre, utanma, sükûnet, sabır, cömertlik, hür olma, kanaat, yumuşak huyluluk, düzenlilik, iyi hal, barışseverlik, ağırbaşlılık ve kötülüklerden sakınma olarak ifade edilir. İffet, iki kötülük arasında yer alır, bunlardan biri açgözlülük; öteki ise, gevşekliktir. Açgözlülükle zevklerin peşine düşmeyi ve gerekenin dışına çıkmayı, gevşeklikle de bedenin zorunlu ihtiyaçlarını oluşturan güzel zevklere karşı hareketsiz kalmak kastedilmektedir. Bunlar da Tanrı’nın ve aklın müsaade ettiği şeylerdir. İffetin kapsamına giren erdemlerden utanma, iki kötülük arasında yer alır. Bunlardan birisi hayâsızlık diğeri ise, bönlüktür. Nefsin öfke gücünün ölçülü kullanılmasıyla yiğitlik/şecaat erdemi ortaya çıkar. Bu, kişinin tehlikeli işlerde aklın gereğini yapmasıyla elde edilebilecek bir güçtür. Yiğitliğin kapsamına giren faziletler, nefsin yüceliği, gözü peklik, himmet sahibi olmak, sebat, sabır, hilm, sükûnet, yüreklilik ve sıkıntıya katlanma olarak ifade edilir. Filozof buradaki sabır ile iffet kavramında-ki sabır arasında fark olduğunu belirtir. Buradaki sa-bır, korkunç olaylardaki sabırdır. İffetteki sabır ise, şehevi arzulara karşı gösterilen sabırdır. Nefsin yüceliğinden kastedilen ise, basit şeyleri küçümsemek, felaketlere ve onur kırıcı şeylere katlanma gücüne sahip olmaktır. İbn Miskeveyh, yiğit olmadığı halde yiğit gibi davrananların da olduğunu belirtir. Bunun örneği mal ve menfaat uğruna savaşları yöneten ve tehlikelere atılan kimselerin yiğitler gibi davranmasıdır. Aslında bu onun yiğitlik tabiatından değil, açgözlülük tabiatı nedeniyledir. İbn Miskeveyh, bu gibi durumlarda daha çok atılganlık gösterenlerin çok yiğit değil, daha obur ve açgözlü olarak ifade edilmeleri gerektiğini belirtir. Bu kimselerin yiğitliği mal ve menfaat uğrunadır. İbn Miskeveyh’in tasvirine göre, yiğit kimse, iyi işlerdeki güçlüklere önem vermez, kötü işlere sabreder, halkın büyük gördüğü işleri küçümser. Daha üstün bir işi seçerek ölümü bile göze alır. Elde edemediği şeye üzülmez, felaketlerle karşılaştığı zaman sarsılmaz, öfkelendiği zaman gereken ölçüde, gereken kimseye ve gerekli zamanda öfkelenir. Öç alması da aynı şartlara göre olur. Yiğitlik ve iffetin şartları her şeyi yerli yerinde ve aklın tayin ettiği ölçüde kullanan filozofta tam olarak bulunur. İbn Miskeveyh’in anlayışında iffetli ve yiğit kimse, filozoftur, her filozof da yiğit ve iffetlidir. Ebeveynlerin bu erdemlere sahip olması çocukları için en iyi örnek olacaktır. Çocuklara nefislerinin güçlerini nasıl yöneteceklerini göstermelidirler. Bu erdemlerin kazandırılması ilk çocukluktan itibaren başlayan bir süreçtir. Bir kişi aklını nasıl kullanacağını, nerede kızıp nerede susacağını, nerede sebat göste-rip nerede geri çekileceğini, ne kadar yiyip içeceğini, ne kadar ne ile uğraşacağını nefis cevherinin eğitilmesiyle kazanmakta ya da nefis cevherinin eğitileme-mesi neticesinde tüm bu konularda dengesiz tutum- lara yönelmektedir. Değer eğitiminde bir denge sağlanması ve sağlıklı sonuçlar elde edilmesinde temel unsur ise adalet erdemidir. Ahlaki davranışlarda adalete göre davranma, orta yolu tercih etme felsefede önerildiği gibi dinimizce de bizlere tavsiye edilen önerilen yaklaşım biçimidir. İbn Miskeveyh, insanın mutluluğu elde etmesini temelde nefsini tanıması ve eğitmesine bağlamaktadır. İnsan nefsini tanımasıyla kazanması gereken ahlaki değerlerin farkına varacaktır. Ancak bu noktada sadece teorik olarak ortaya konulacak öneriler ahlaki davranışlarda bir değişim sağlamayacaktır. Davranışlarda olumlu değişikliklerin ortaya çıkması için öncelikle bunların rol model olan bireyler tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Filozofun teorik olarak ifade ettiklerinin pratik sahadaki yansımalarını ise, ilk önce aile içinde daha sonra da toplum içindeki tutum ve davranışlarda görmekteyiz. [Aygün Akyol, “İslam Ahlak Felsefesinde Değerler Eğitimi”, Muhafazakâr Düşünce Dergisi –Degerler Sayısı-, yıl: 9, sayı: 36, Nisan, Mayıs, Haziran 2013, ss. 42-66]