Geçen haftadan devam : Gerçek şu ki Osman Gazi’nin büyük oğlu Alâaddinb Ali Bey’in validesi, Şeyh Edebâlî kızı Bâlâ Hatun’dur ve yaşça Orhan Bey’den büyüktür. Orhan bey’in validesi ise Ahî Hacı Ömer kızı Malhûn Hatun’dur ve yaşça Alâaddin Ali Bey’den küçüktür. Bilecik fetih edildikten sonra; yönetim merkezi,Söğüt’den Bilecik’e taşınmıştır. Osman Gazi de, yukarıda ilgili bölümde tasvir ve tavsifî yapıldığı şekilde, babası Ertuğrul Gazi adına Söğüt’ de bir türbe ve bir mescit yaptırırken Bilecik’te de kendi adına bir mescit ve kayınpederi Şeyh Edebâlî adına da bir tekke ve bir zaviye inşa ettirmiştir. Tekke ve zaviyenin inşaatı tamamlanınca da Şeyh Edebâlî, âilesiyle birlikte, Bilecik’e nakledilerek adına yapılan tekke ve zaviyeye yerleştirilmiştir. Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin Kısaca Tavsîfi: Bilecik’teki Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi, 1299 yılı ilk baharında gerçekleştirilen Bilecik fethinden sonra; Osman Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Ancak Osman Gazi’nin inşa ettirmiş olduğu ilk tekke ve zaviye binasının planı hakkında detaylı bir bilgi yoktur. Fakat inşa edilen tekke ve zaviye binasının, hem İslâmî düşünceye ve hem de temelinin oturduğu zeminin özelliğine göre inşa edildiği düşünülmelidir. Bu nedenle önce Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin oturduğu topoğrafik zemin, çok dikkat çekicidir. Hatırlanacağı üzere; eski çağlarda “Bilekoma” adıyla anılan Bilecik, derin vadiler ile yek diğerinden ayrılmış engebeli ve de çok kırık bir arazi üzerinde kurulmuştur. İstanbul ile Kudüs’ü bir birine bağlayan “Haç-Yolu”, buradan geçmekte-dir. İlk Haçlı savaşı da bu coğrafyada vuku bulmuştur. Kalıntıları günümüze ulaşmamış olmakla birlikte tarihî Bilecik Kalesi, Sakarya Nehri’nin en önemli kollarından biri olan Karasu bağlantılı Hamsu Derersi ile Tabakhane Deresi’ nin birleştiği noktada yükselen yalçın ve de görkemli iki kaya kütle- sinden kuzey doğuda yer alan kaya kütlesinin üzerinde Bilecik Kalesi, inşa edilmiş iken kalenin güney batısında yer alan diğer yalçı ve görkemli kaya kütlesinin üzerine de Şeyh Edebâlî Tekke ve de Zaviyesi inşa edilmiştir. İslamî düşünceye göre: imanda teklik, amelde çokluk esas alındığına ve çokluğun da Arap Dili’nde “üç”ten başladığına göre; Bilecik’te Şeyh Edebâlî adına kurulan ilk tekke ve zaviye, muhtemelen, halvet, tevhidhâne ve imarethane olmak üzere; üç ana bölümden oluşmuştur. Ancak tarihî süreç içinde Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi, değişik zamanlarda değişik seviyede onarım ve tadilat geçirmi olduğu anlaşılmaktadır. Söz gelimi : Günümüzde mevcut olan tekke ve zaviye kompleksi, Sultan II. Abdülhamit (1876-1908) devrinde inşa edilmiştir ki kuzeye açılan cümle kapısından içeriye girildiğinde mescid görevi üstlenmiş olan genişçe bir salon ile karşılaşılmaktadır. Söz konusu salon’un sağında bir tevhidhâne bölümü yer alırken sol tarafta da Halvethane göze çarpmaktadır. Tekke ve zaviye’nin Tevhidhâne bölümüne, Şeyh Edebâlî ile âilesine mensup kişiler defnedilmiştir. Halvethâne bölümü ise misafir kabul salonu olarak dizayn edilmiştir. Tekkenin zaviye bölümü de müstekıl bir bina olarak tekkenin batı kısmında yerini almıştır. Dikkati çeken bir husus, Osman Gazi’nin eşlerinden Malhûn Hatun, Şeyh Edebâlî’nin kızı olmadığı için onun türbesi, Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin doğu kısmında ayrı bir teras üzerinde müstekıl bir türbe olarak inşa edilmiştir. Yerleşim yeri olarak da halk, Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin yer aldığı görkemli yalçın ka-ya kütlesinin batı yamacında oluşturdukları set ve teraslar üzerine inşa ettikleri meskenlerde ikamet eylemiştir. (Bu konuda fazla bilgi edinmek isteyen okuyucularım, Coğrafyadan Vatana İnegöl ve Alperenler isimli esrime baka bilirler.) Şeyh Edebâlî ’nin Osmman Gazi’ ye Yaptığı Nasihatler: •Yüce Allah’ın emirlerine karşı bir iş, işlemeyesin; •Bilmediğin hususları, uzmanlarından sorup öğrenesin; •Sana itâat edenleri hoş tutasın. *Askerlerine izzet ve ikramı, ihmâl etmeyesin ki insan, ihsân’ın kölesidir; *Mal ve askerin ile gururlanarak bilginlere sırt çevirme; *Gördüğün yerde ilim ehline rağbet et; onlara yumuşak davranın. *Cihadı, Allah adına terk etmeyerek, beni şâd eyleyesin; *İslam, Allah yoludur; mesleğimiz, onu yaşamaktır; yoksa bir kuru kavğa değildir: *Hele cihangirliğe kalkmak, hiç değildir; sana da bunlar, yakışır . *Her kese –dâimâ - ihsânda ve ikrâmda bulun; *Kamuya âit işleri-yerinde ve zamanında- eksiksiz yap ; *Güçlü, kuvvetli, akıllı ve de cerbezeli olabilrsin; x x x •Ancak; bunları, nerede, ne zaman ve nasıl kullanacağı-nı bilmezsen; •Sabah rüzgarında savrulup gidebilirsin... •Böyle durumlarda nefsini saran öfke, aklını yenmiş olur. x x x •Bilinmeyen ve görülmeyen gizemler ve de sırlar; •Ancak, senin fetih olunmamış fazîlet ve erdemlerin ile; •Gün ışığına çıkacaklardır... x x x •Sakın! Umudunu yitirme..Umudunu yitirirsen; •Yeşil iken çoraklaşana ve de çöle dönersin... *Bildiğin yere sık sık gidip gelme! Muhabbetin, kalkar; sonra da itibarsız olursun. *Mâ-Hasal=cahiller arasında kalan âlime ; *Zengin iken düşene; hatırlı iken itibarsız kalana acıyasın . x x x *Unutma! Yükseklerde yer tutanlar; aşağıdakiler kadar emniyet ve güvende değillerdir. *Haklı olduğunda mücadeleden korkma! *Biliniz ki atın iyisine “doru” yiğidin iyisine “deli” derler. x x x *Ey oğul! Beysin. Bundan sonra; öfk bize... uysallık, sana *Güceniklik bize. Gönül almak sana... Suçlamak bize Katlanmak sana... *Âcizlik de yanılgı da bize... Hoş görmek, sana … x x x *Geçimsizlikler, çatışmalar uyumsuzluklar ve anlaşmazlıklar bize…Adalet, sana . *Kötü sözler, şom ağızlar ,haksız yorumlar bize…bağışlamak, sana... *Ey oğul! Bölmek bize .. bütünlemek sana…. Üşengençlik, bize.. *Uyarmak, gayretlendirmek ve şekillendirmek, sana …. x x x *Ey oğul! Sabretmesin bil! Vaktinden önce hiç çiçek aç-maz… *Şunu da unutma! İnsanı, yaşat ki devlet, yaşasın... x x x *Ey oğul! İşin, ağır…İşin, çetin… *Gücün ise bir “kîle…” bağlı…Allah, yardımcın olsun! (Çok önemli bir not: Bu tavsiye metninin son satırında yer alan “kîle” kelimesi, Yüce Rabbimiz’in: “ Ey kulum! artık bana dön!” anlamına gelen “Kîle’rciû…” âyet-i kerîmesinde yer alan “kîle” kelimesine işaret etmektedir) Osman Gazi’nin Bilecik’e Yerleşmesi ve O Devrin Başlıca Siyâsî Olayları: Osman Gazi, 1299 yılı ilk baharında Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ü fetih ettikten sonra yönetim merkezini Sögüt’den Bilecik ’e taşımıştır. Kayın pederi Şeyh Edebâlî adına Bilecik’de tekke ve zaviye yaptırdıktan sonra; onu da ve yakın âile çevresini de Bilecik’e nakletmiştir . Fetih sonrasında; Müslümanların Bilecik’te ilk yerleşim mahalli, yukarıda açıklandığı üzere; Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin inşa edildiği yalçın ve de görkemli büyük kaya kütlesinin Tabakhâne Deresi’ne bakan yamaçlarında medya getirilen teraslar olmuştur. Daha sonraki yıllarda ise Tabakhane Dersi’nin bulunduğu derin vadinin iki tarafında yerleşim, genişlemiş ve mahalleler oluşturulmuştur. Tabakhane Deresi’nin başlangıç noktasına da Osman Gazi tarafından bir küçük mescit inşa edilmiştir. Osman Gazi, kayın pederi Şeyh Edebâlî’yi, Bilecik’e yerleştirdikten sonra bir süre burasını yönetim merkezi olarak kullanmıştır . Bu arada Bilecik’ten -devletçe alınması ön görülen- vergi gelirini, Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesi’nin işletme giderlerini karşılamak üzere tahsis eylemiştir. Osman Gazi’nin eşi ve Şeyh Edebalî’nin kızı Bâlâ Hatun, bir diğer ismiyle, Râbia Hatun da kendisine mülk olarak tahsis olunan Kozağacı Karyesi’nin vergi gelirini, Şeyh Edebâlî Tekke ve Zaviyesine vakfetmiştir. 1326 yılında 125 yaşında Hakk’a yürüyen Şeyh Edebâlî, uzun yıllar, tekke ve zaviyesinde kesintisiz irşat hizmeti sunmuştur. Osman Gazi devrinin başlıca siyasî olaylarına gelince; bunlar satır başları halinde Merhûm İsmail Hâmî Danişment’ in, “Osmanlı Tarihi Kronılojisi” isimli eserinden (C.!; s. 5-14) özet şeklinde aktararak sizler ile paylaşmak istiyorum. Şöyle ki : 1) Eskişehir-Karaca Hisar’ın fethi, Osman Gazi’nin direktifi ile hutbenin, Dursun Fakîh tarafından Osman Gazi adı-na okunması (1290-1291) . 2) Yörede Selçuklu hâkimiyetinin çökmesi üzerine; Bilecik ,Yarhisar ve İnegöl’ün Osman Gazi tarafından fetih edilerek coğrafyadan vatana geçilmesi (1299-1300). 3)Yenişehir’in fetih edilmesi; yönetim merkezinin, Bilecik’ten buraya nakledilmesi ve Osman Gazi adına, ilk defa, burada bir saray ve bir de hamam inşa edilmesi (1300-1301). 4) Göksu Irmağı’nın Sakarya Nehrine döküldüğü yerde bulunan stratejik değere sahip Köprü-Hisar’ ın fethi ve amcası Dündar Bey’in etkisiz hale getirilmesi .(1302-1303) . 5) İznik fethine yönelik olarak; Samsa Çavuş kardeşi Sülemiş, Tâz Ali ve Konur Alp’in Bolu ve İznik coğrafyasında görevlendirilmesi; Aktimur ve Balaban Çavuş tarafından Bur-sa Kalesi’ne giriş çıkışlarının gözetim ve de denetim altına alınmış olması (1304-1305). 6) Dimboz=Turan,Kestel, Kite, Ulubat kaleleri ile İmralı Adası’nın fethi ( 1306-1308). 7) Osman Gazi’nin yakın dostları ve de istihbârat elemanları olan “Harman Kaya” tekfuru Mişel= Köse Mihal ile Anastas Efendi’nin İslam’ı kabul ederek Osman Gazi’nin maıyyetine girmeleri; Pamuk Ova, Lefke=Osmaneli, Geyve ve Küplüce’nin fethi ( 1313-1314). 8) Bursa’nın muhasara altına alınması ve Akça Koca’nın fethi ( 1314-1317). 9) Osman Gazi’nin “Nikrîs” hastalığına yakalanması ve oğlu Orhan Beyi, vekil tayin etmesi; Mudanya’nın fethi ve ilk defa Trakya’ya harekâtına başlanması (1320-1321) . 10) Akyazı, Mudurnu ve Kara Mürsel’in fethi (1322-1324) 11) Atronos=Orhaneli, Bursa, Bolu ve Kandıra kalelerinin fethi; Şeyh Edebâlî’nin, Osman Gazi’nin ve Eşi Bâlâ Hatun vefatları (1325-1326). Samsa Çavuş’un Mudurnu Yöresine Yerleşimi : Samsa Çavuş ve kardeşi Sülemiş, Ertuğrul Gazi’nin gö-zü pek silah arkadaşlarındandır. Karakeçili Aşireti’ne bağlı en güçlü bir oymağın reisidir. 1232 yılından itibaren 1299 yılına kadar uzun seneler, Karakeçili Aşireti’nin Domaniç yaylasına gidişlerinde ve dönüşlerinde İnegöl tekfuru Nikola tarafından yapılacak saldırılara karşı emniyet ve güvenlik tedbirlerini alarak Karakeçili Aşiretini, saldırılara karşı korumuştur . İnegöl’ün fethinden sonra ise Osman gazi’nin belirlediği yeni stratejiye göre Bolu  Mudurnu coğrafyasında gö- revlendirilmiştir. Çünkü Eflânî beyi Şemsettin Yaman, Umur oğlu Mahmut Beyi ortadan kaldırınca Çoban oğulları beyliği, son bulmuş; Bolu ve Kastamonu coğrafyasını içine alan Paflogonya yöresinde yönetim açısından sosyal bir boşluk doğmuştur. İşte bu boşluğu doldurmak üzere; Osman Gazi, Samsa Çavuş ve kardeşi Sülemiş, Mudurnu yöresinde görevlendirirken Konur Alp’i de Bolu yöresinde görevlendirmiştir. Tâz Ali Bey’i de İznik çevresinde -günümüzde Dazallı Köyü- diye anılan köyün bulunduğu mıntıkada görevlendirmiştir “Dazallı ” sözcüğü aslında, “ Tâz Ali =Genç Ali ” isminin halk ağzına uyarlanmış şeklidir. Bir önceki sohbetimde Samsa Çavuş’ un iyi derecede Rumca bildiğine işaret etmiştik; israrlı talebine rağmen Osman Gazi, onu Kara Tekin Kalesi’nde görev-lendirmemiştir. Samsa Çavuş’ûn şahsiyet ve kişiliğine ge- lince; bu hususu, Aşık Paşa Zâde’nin “Tevârih-i Âl-i Osman” isimli esrinden (s.12-13) aktaracağımız bir alıntı ile ortaya koyalım : “Samsa Çavuş dahî ol vilâyete yakın bir yerde olur; ana dahî haber idelim ki bir fırsat olduğunda bize bildire… Ve aralarında bir müteayyen (yani: tarafımızdan tanınan, bilinen ve de güvenilen Köse Mihal) bir kâfir var idi. Anı okudular, yani: davet ettiler. O da geldi; Osman Gazi ile ahd-ü peyman ettiler ki Samsa Çavuş , ne dirse anı kabul ittiler…” Süâl: Samsa, ne kişüdür? Cevap: O, bir kişüdür kim anın dahî çokça cemâati var idi ve hem yoldaşlığa yarar bir kardaşı var idi. Adına Sülemiş derler idi. Ol vakit kim Ertuğrul Gazi, Söğüd’e geldi; bunlar dahî anınla bile gelmişlerdi. Ancak ol tarafta durmadılar; İnegöl kâfirleri, onları incittüğünden vardılar Mudurnu vilâyetinde kaldılar . Anın kâfiriyle müdârâ idüp (hoş geçinerek ve de idare ederek) otururlar idi. Ve ol sebepten Osman Gazi, ol vilâyeti, bunlara ismarladı” “Cihannümâ” isimli kitabın yazarı Neşrî Mehmed Efen- di de Samsa Çavuş’un, Mudurnu coğrafyasındaki faâliyetlerinden ve buradaki “Çavuş Dersi” deresinden bahseder. Tarih ve siyer dersleri hocam Merhum Zekâyi Konrapa tarafından hazırlanan ve 1916 -1919 yıllarını içine alan “Müstekıl Bolu Sancağı Sâlnâme-i Resmîsi” isimli kaynak eserde (s.288 ves. 320) Samsa Çavuş hakkında detaylı bilgiler bulunduğu gibi Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından hazırlanmış olan “Osmanlı Mîmârîsinde İlk Devir” isimli eserde (C.I;s.10-13) de Samsa Çavuşu’un Mudurnu coğrafyasında ve Gembemüz Köyü civarında yaptırmış olduğu hamam, çeşme ve Cuma mescidinden detaylar verilerek bahsedilmiştir. Bu nedenle İnegöl-Çavuş Köyü’nde medfûn bulunan “çavuş” Samsa Çavuş değildir . Burada medfun bulunan “çavuş”, Bursa Bey-Sarayı çavuşlarından Ahmet ve Mustafa çavuşlardan biridir. Çünkü Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanan “Hüdâvendiğar Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserde açıklandığına göre; günümüzdeki Çavuş Köy’ün eski devirlerdeki adı “ Kızıl Karyesi”dir. Burası, ilk defa, Sungur Paşa’nın babası Kızıl Murad’a dirlik olarak tahsis edilmiştir. Daha sonra ki yıllarda ise burası -sırasıyla- Bursa Bey-Sarayı çavuşlarından Dura Çavuş’ a, Ahmet Çavuş’ a ve Mustafa Çavuş’ a dirlik olarak tahsis olunmuştur. Ayrıca Çelebi Sultan Mehmet (1412-1420) devrinde de burada Derviş Hamza adına bir “tekke-zaviye” inşa edilerek hizmete konmuştur. Tarihî, realite, İnegöl’de Çavuş Köyü’nde medfun bulunan yatırın Samsa Çavuş olmadığı gerçeğidir. Ancak Çavuş köylü hemşehrilerim, çavuşlarına sahip çıksınlar; zira orada Bursa Bey Sarayı çavuşlarından Ahmet ve Mustafa çavuşlar metfun bulunmaktadır. Ayrıca yakın civarlarına Çelebi Sultan Mehmet (1412-1420) devrinde Derviş Hamza tekke ve zaviyesi, inşa edilerek, uzun yıllar burada halka hizmet sunulmuştur. İnegöl’ün Fethi ve Turgut Alp’in İnegöl Coğrafyasına Yerleşmesi: 1299 yılı ilk bahar mevsiminde –Evliya Çelebi’nin ifadesine göre- bir Cuma günü Turgut eliyle İnegöl, fetih edilmiştir. Fetih sonrasında –güncel ifadesiyle- doğuda Akçasu Deresi’nin ana kaynağını oluşturan Kazmıt Deresi’nden başlayarak batıda Kozören = Aktarma Köyü’ne kadar uzanan Uludağ ve Domaniç dağlarının İnegöl Ovası’na bakan kuzey cephesi, Oğuz geleneğine göre; Turgut Alp ve aşiretine, dirlik olarak tahsis olunmuştur. Bu yöre İnegöl Ovası’na inen Akçasu, Bedre, Hocaköy, Akdere, Kavaklı ve Kara Dere gibi yazkış kurumayan ve debisi, yüksek akar suların çıktığı bir yöredir. Bitki örtüsü itibariyle de bu yöre, başta gürgen cinsi olmak üzere; değişik ağaç türleriyle kaplanmıştır. Kestane, ceviz, elma, kiraz ve armut cinsi meyvalar açısından da yöre, çok zengindir. Diğer yandan başta geyik ve ceylan olmak üzere; bir çok av hayva-nı da bu yöreyi mesken tutmuştur. Daha sonraki yıllarda “Turgut-Eli” adıyla anılacak olan bu yöreye Turgut Alp ve aşireti, yerleşmiştir. Yerleşim yerleri, doğudan batıya doğru sırasıyla: Cevher Lala Karyesi ki günümüzde bu köy, “Maden” ismi ile anılmaktadır; geri kalan yerleşim yerleri ise, Kirles = Paşaören-Köçekler =Alayna = Doğanyurdu -Süle=Suluköy- Gence = Işık = Turgut Alp – Gelene = Kayapınar –Geyikli Baba=Babasultan – Aktarma= Kozören köyleridir. Bu köylerin ön kısmında İnegöl Ovası’na yakın bölümünde yer alan Bedre = Çayyaka - Sırnâs = Sarı Pınar - Çoban =Yenice ve Hüseyin Hisar = Kademi = Akıncılar adını almış olan yerli köylerin ilk halkı da Turgut Alp’in aşiretine mensup topluluklardır. Osmanlı yönetiminde “Turgut-Eli” sınırları içinde oturan köylüler, Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrine kadar, uzun yıllar, ayrıcalıklı bir hayat yaşamışlardır. Çünkü Bursa Darphanesinde işlenen madenleri, Cevher Lala=Maden Köyü civarınd ye alan ocaklardan çıkartma yetkisi ve bu madenlerin Bursa’ya nakledere darphanede kullanılacak odunları temin etme yetki ve imtiyazı da “Tutgut-Eli” sakinlerine verilmiştir. Ayrıca; “Turgut-Eli” yöresinde yaşayanlar, “tekâlîf-idivaniyye” adı verilen devlet vergisini ödemekten de muaf tutulmuşlardır. Diğer yandan başta kestane, ceviz, elma ve armut olmak üzere; değişik meyva türlerine sahip olan bun yöre halkı, kış mevsiminde Uludağ ve Domaniç dağlarının “odun”unu ve yaz mevsimlerinde de Ulu Dağ’ın “karı”nı İnegöl’lülere satmak suretiyle dışa kapalı sakin ve de sessiz bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdir. Fetih öncesinde İnegöl tekfuru Nikola tarafından yazlık sarayı olarak kullanılan “Kızıl Saray” ve bir diğer ismiyle; “Kızlar Sarayı” de bu yörededir. “Hüdâvendiğar Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserde “Kızıl Saray’ın bulunduğu yöre, “Lipe Toma” olarak isimlendirilmektedir ki Türkçe karşılığı, “Aziz Tomas’ın dağ eteğinde ve kenarındaki yeri” anlamına gelmektedir. İlk sohbetimde İnegöl’ün isimlerinden birinin, Aziz Tomas’ın yeri anlamına gelen “Antiktoma” olduğu bilgisini, sizler ile paylaşmıştım. Ulu Pınar ve Altın Pınar gibi menba sularının da kaynağını oluşturan bu yöre, fetih sonrasında “Mesâriye, Merzûkıye ve Çiftlik” gibi isimler ile anılmıştır. Tarihsel nitelikte bir nirengi noktası-nı luşturan bu yörenin hemen yakınında Ahûşen Köprü=Rû-şen Köprü = Esen köy, yer almış bulunmaktadır. Bu nedenle neTurgut Alp ve ne de aşiretine mensup kişiler, İnegöl kasaba merkezin gelip yerleşmemişlerdir. Çünkü yerleştikleri “Turgut-Eli” yöresi, bol oksijenli temiz havası, menba suları, debisi yüksek tatlı akar su kaynakları ve de zengin bitki örtüsü ile en güvenli bir yöre olarak değerlendirilmiştir. Gence Köyü’nde oturmayı yeğleyen Turgut Alp, gü-nümüzde “Sırnaz –Dedesi” diye isimlendirilen Genceli Ali’yi, Dede Bayrı zirvesine yerleştirerek İnegöl’ün emniyyet ve güvenliği açısından, İnegöl kasaba merkezini uzaktan gözetim altında bulundurmayı yeterli görmüştür. Ayrıca; Deydinler -bir diğer adıyla- Subaşı Köyü ile İnegöl kasabasını birleştiren yayla–yolu üzerinde , muhtemelen, günümüzdeki Kasım Efendi Camii yakınında konuçlan- dırdığı asker nitelikli “yaya birliği” vasıtasıyla da İnegöl ’deki halkın emniyet ve güvenliğini sağla- mıştır. Daha sonraki sohbetlerimde detaylı olarak anlatılacağı üzere; Turgut Alp, Geyikli Baba’ya karşı çok yakın ilgi duymuş; onu Orhan Gazi ile tanıştırmıştır. Prof. Dr. Ömer Barkan ile Enver Meriçli tarafından hazırlanan “Hüdâvendiğâr Livası Tahrîr Deftrele-ri” isimli kaynak eserde işaret olunduğuna göre; Orhan Gazi, İnegöl coğrafyasında ilk mîmâri eserini, Geyikli Bab