Geçen haftadan devam Fetih Sonrasında İnegöl Kasaba Merkezi’nin Durumu: Dört bir tarafı göl ve bataklıklar ile çevrilmiş olan İnegöl kasaba merkezi, ilk iki sohbetimde açıklandığı üzere; yapay bir “höyük” üzerine kurulmuştur; etrafı da her hangi bir ka-le duvarı ile çevrilmemiştir. Yakın çevresinde yer alan yerle-şim merkezlerine; İnegöl kasabası “sırt-yollar” üzerine inşa edilmiş “honta-köprüleri” ile bağlanmıştır. Kasabaya giriş-çıkışlar ancak, siyâsî otoritenin bilgisi ve de denetimi altında yapılabilmiştir. Tarihi ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde ye alan “Kol-ca Hisar”, “Kozulca” ve “Akhisar” köyleri, üstlendikleri misyondan dolayı çok önemli nirengi noktalarıdır. Çünkü “Kolca Hisar” Köyü, İnegöl tekfuru Nikola’nın hem güven- lik güçlerinin konuçlandığı ve hem de gümrükleme işlemle-rinin gerçekleştirildiği son derece önemli bir noktadır. “Kozulca Köyü” ise söz konusu ipek yolunun, “Ermeni-Beli= Hamzabey Boğazı” aracılığı ile Yenişehir’e bağlandığı bir noktayı oluşturmaktadır. “Akhisar Köyü” de tarihî ipek yolu üzerinde seyreden ticaret kervanlarının, yek diğerleri ile buluştuğu ve mal değişimi yaptıkları çok önemli bir ticârî merkezdir. Tarihî ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde yer almış olan bu üç önemli yerleşim alanı, İnegöl kasabasına, üzerinde “honta köprüsü” bulunan “sırt–yollar” ile bağlanmıştır. İnegöl kasaba merkezi de bu üç önemli yerleşim alanının arka planında ve Hocaköy Deresi ile Bedre Deresi arasında tabiî olarak oluşmuş olan “Digrîhî Çayırı” üzerinde yapay bir “höyük” üzerinde kurulmuştur. İnegöl-höyüğü’nün sınırları güncel ifadesiyle; İnegöl Merkez Belediye Başkanlığı binasından başlamak suretiyle; Nuri Doğrul Caddesi - Yenişehir Caddesi ve Zafer Caddesi arasında kalan sahadır ki –halk dilinde – İnegöl höyüğü’nün yer aldı-ğı bu saha, “yokuş ” adıyla anılmaktadır. 1299 yılında Turgut Alp eliyle İnegöl fetih olunduğunda İnegöl kasabası, işte böyle dar bir alanda kurulmuş küçük bir köyden ibarettir. Günümüzde İnegöl Belediye Başkanlığı’nın bulunduğu yer-de İnegöl tekfuru Nikola’nın sarayı yer alırken - muhteme-len- “yokuş”un tepe noktasında da Anjelokoma’nın kilisesi bulunmakta idi . Fetihten yıllarca sonra 1396 -97 yıllarında inşa edilmiş olan Yıldırım Beyazıt hamamı il 1510 -1512 yıllarında Si- nan Bey tarafından inşa ettriilmiş olan Sinanbey hamamı- nın bulunduğu saha da, muhtemelen, fetih öncesindeki İnegöl’ün, halka açık şehir meydanıdır. Çünkü fetih sonrasında bu meydanın kuzeybatısına , Turgut Alp tarafından bir tekke ve bir zaviye inşa ettirilmiştir. Bir sonraki sohbetimde açıklanacağı üzere ; söz konusu teke ve zaviyenin işletme giderlerini karşılamak üzere de Orhan Gazi ( 1326-1361) tarafından bu tekke ve zaviyeye bir “hizmet-dirliği” tahsis olunmuştur. Aynı meydanın doğu cihetine Yıldırım Beyazıt (1389-14029) tarafından in- şa ettirilmiş olam hamam yeterli olmadığından (1509-1512) yıllarında buraya Sinan Bey tarafından ikinci bir hamam daha inşa ettirilerek halkın hizmetine sunulmuştur . Söz konusu hamamların-mülkiyetleri şahıs üzerine geçmiş olsa da-günümüze kadar ayakta kalabilmiş olması çok sevindiricidir. Sinan Bey Camiii ile eski ilk öğretim Oku- lu da yine takriben 1509-1512 yıllarında söz konusu meydanda inşa ettirilmiştir. Günümüzde halka açık olan her iki hamamın doğu cihetinde Roman kökenli vatandaşlar, is-kân olunduğu için söz konusu hamamlar, düğünlerde eğlencelerin tertip olunduğu birer eğlence mahalli olarak da kullanıldığından bu hamamlar,halk arasında “şengül–hamamı” adıyla da anılmışlardır. Fetih Sonrasında İnegöl Coğrafyasında Oluşan Demografik Yapılanma: Bir önceki bölümde verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; 1396 yılında Yıldırım Beyazıt (1389-1402) tarafından kasaba merkezinde bir “hamam” ve bir de “cuma mescidi” inşa edilmiştir. Bundan önceki yıllarda İnegöl’de bir “tekke-zaviye” ve bir de pazaryeri misyonu taşıyan “Nakkarezen–Çiftliği”nin dışında sosyal ve de ticarî hiç bir tesis görülmemektedir. İnegöl kasaba merkezi küçük bir köy hüviyetindedir. Ancak Yıldırım Beyazıt tarafından bir hamam ve bir cuma mescidi inşa ettirilerek halkın hizmetine sunulunca İnegöl kasabası’nın nüfus yapısında bir değişiklik olmuş; meskûn mahal, “höyük” üzerinde kurulu merkezî yerleşim alanının dışına taşmaya başlamış ve cuma mescidinin çevresinde yeni bir mahalle oluşmuştur. Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanıp Türk-Tarih Kurumu’nca bastırılan “Hüdâvendigâr Livası Tahrir Defterleri” isimli kaynak esrede (s.115-203) görüldüğü üzere; Fatih devrinde 1478 yılında devletçe bir tahrîr ve yazım yaptırılmıştır. Bu tahrir ve yazımda İnegöl Kasaba merkezi, “Cami-i Şer-îf Mahallesi” olarak tescil edilmiş ve “Gulâm-ı Mîr” lakabı ile anılan Hamza Bey’in tasarrufunda gösterilmiştir. İnegöl kasaba merkezinde vergiye tabi olan evli hane sayısı, 25 olarak gösterilirken “mücerred” sözcüğü ile ifade edilen bekâr vergi mükellef sayısı da 5 kişi olarak gösterilmiştir. “Hane” halkının sayısı, tarihçler tarafından ortala-ma 5 kişiden oluştuğu var sayımı kabul edildiğine göre; Fatih Sulatan Mehmed (1451-1481) devrinde ve 1478 yılında yapılan söz konusu tahrir ve sayımda İnegöl kasaba merkezinde vergiye tabi yükümlü sayısı, 130 kişi olarak gözükmektedir. Bu tespit ve tescil bize fetih sonrasında İnegöl’ün sosyal ve ekonomik yapısı hakkında detaylı bir bilgi vermiş olmaktadır. İnegöl Kasaba merkezinin dışında mevcut olan veya yeni kurulan “köy” statüsündeki yerleşim merkezlerine gelince; bunların, genel olarak İnegöl Ovası’nın yakın çevresine tespih tanesi gibi dizildiğine şahit olmaktayız. Ana- dolu’da Hıristiyanlığın yayılmasında çok önemli rol oynayan Aziz Tomas, İnegöl coğrafyasında yaşamış; hatta uzun yıllar İnegöl’ün adı, onun adına izafe edilerek “ Antiktoma” diye anılmıştır. Tarihî verilere göre; Aziz Tomas, yıllarca İnegöl coğrafyasında yer alan Doma Köy’de= Şehitler Köyü’nde oturmuştur. Bu küyden başlamak başlamak suretiyle; saat yelkovanı istikametinde ilerleyerek İnegöl kasaba merkezinin yakın çevresinde bulunan köyleri şöyle sıralayabiliriz: Doma=İlaslan=Şehitler-Akhisar-AdabînîZındancık =Şıbalı -Kozulca- Kolcahisar-Gulamoğlu =Bilâl- Süpürtü-Ağamîr-Güde=Kurşunlu–Özçe Kaya=Özlüce-Kınık-Çiitli -Muzal = Gündüzlü-Hamamlı -Karacapaşa=Ortaköy-Cevher Lala = Maden -Subaşı = Deydinler-Îsaören - Hocaköy -Atoğlanları=Cerrah-Kulfal=Edebey-Çoban=Yenice–Hüseyin Hisar = Kademi = Akıncılar-Geyikli Baba = Babasultan ve Aktar-ma=Kozören. Evet sayılan bu köyler,zaman zaman çiftlik veya mezrea niteliği taşımış olsalar da fetih sonrasında İnegöl kasabası’nın yakın çevresinde yerleşim merkezleri olarak yer almışlardır. Şüphesiz bu yerleşim merkezleri, İne- göl’deki sosyal ve ekonomik hayatı çok derinden etkilemiştir. Bilindiği üzere; Osmanlı’da ekonomik yapı, geniş ölçüde, ziraata ve de hayvancılığa dayanmaktadır. İşletme sistemi olarak da “timar” ve “dirlik” sistemi, esas alınmış- tır. Bu nedenle vergiye esas olan gelir kaynakları yıllık ge- lir verisine göre; “has” , “zeamet” ve “timar” olmak üzere üçe ayrılmıştır. Timar ve dirlik sistemi içinde “hizmet dirlikleri” çok geniş yer tutmaktadır. Tarım yapılabilecek araziler de; “çift hayvan kullanılarak işletilme” esasına göre alt ve üst birimlere ayrılarak “bir çift”, “iki çift”, “nısf çift” gibi birim ölçüleri kullanılarak arazi değerlendirilmiş ve de işlenmiştir. Ayrıca kestane, ceviz, armut ve elma gibi meyva bahçelerinin işletilmesinde ise “tek kişi” gücü ile kotarılma-sı, “birim” ölçüsü olarak kabul edilmiş ve işletmeler, değerlendirilirken “bir erlik, iki erlik kestane..” tarzında ölçüler kullanılmıştır. Fetih Sonrasında İnegöl Coğrafyasında Ekonomik Yapılanma: Fetih sonrasında İnegöl coğrafyasında en üst seviyede yetkili ve de etkili olan İnegöl’ün fatihi, Turgut Alp olmuştur. Kendisine ve de aşiretine dirlik olarak tahsis olunan ve de “Turgut-Eli” diye anılan yörede başta Cevher Lala =Maden Karyesi civarında yer alan maden yatakları , onun ve oğlu İlyas Bey’in kontrolunda işletilmiştir. Bir önceki bölümde açıklandığı üzere; Bursa Darphanesi’nin ihtiyacı olan odunları temin eyleme imtiyaz ve ayrıcalığı da Turgut Alp ‘in aşiretine verilmiştir. Ayrıca “tekâlif-i dîvâniyye” adı verilen devlet vergisinden de “Turgut-Eli” sâkinleri muaf tutulmuşlardır. Diğer yandan Osman Gazi’nin oğlu Pazarlu Bey de fetih sonrasında Oylat-Ilıcası ile yakından ilgilenmiş; günümüzdeki Saâdet Köyü=Demirc pazarl Köyü -Bahariye-Hay- riye-Gündüzlü-Konurlar-Murat Bey = Dere Çatrı ve Karacapaşa = Orta Köy’ü içine alan coğrafi geniş bölgede söz sahibi olmuştur. Pazarlu Bey’in kızı “ Bula Melek Hanım” ın ve Konur Alp’in de bu yörelerde ilişkisinin bulunduğuna dâir “Hüdâvendiğar Livası Tahrir Defterleri” isimli kaynak eserde bazı işaretler göze çarpmaktadır. Aynı şekilde hükümdar hassı olarak belirlenmiş olan Çoban =Yenice Beldesi olmak üzere ; Hüseyin Hisar=Kademi =Akıncılar-Aktarma=Kozören-Geyikli Baba = Baba Sultan - İlaslan= Pekceviz=Doma=Şehidler-Harharca=Mecidiye=Halalca-Karamıklık=Karalar-Kızıl=Çavuş-Koçi = Sungurpaşa. Evet bütün bu geniş yerleşim alanlarını içine alan geniş coğrafyada beylik koyunları yayılmış ve uzun yıllar da bu yöreler, Osman Gazi ’nin oğlu Çoban Bey tarafından kullanılmıştır. Sığırtmaçlı ismi ile de anılan Adabînî =Alanyurt yöresi de “kara-sığırı” adı verilen büyük baş hayvanların yetiştirilmesi için kullanılmıştır. Akhisar-Kozulca ve Kolcahisar köylerinin üstlendikleri misyon yukarıda anlatılmış idi. Derbentçilerin ve yaya-birliklerinin konuçlandırıldığı Güde=Kurşunlu v Muzal=Gündüzlü köylerin gelince; bunlar, öncelikle, korumakla yükümlü bulundukları Ahî ve Domaniç derbentlerinden geçen ticaret kervanlarını ve de yolcuları, belirlenen bir proğram dahilinde, eşkıya saldırısına karşı koru- makla yükümlü tutulmuşlardır. Buna karşın yakın çevrelerinde yer alan ormanlardan diledikleri kadar kedilerinin, tarım ve ziraat yapmaları için de yer açma yetkisine sahip kılınmışlardır. Ayrıca, “tekâlî-i dîvâniyye” adı verilen devlet vergisinden de muaf tutulmuşlardır. “Mîz Ali Derbenti”ni korumakla yükümlü tutulan Eymür, Kınık ve Çitli köylerinde oturan derbentçiler de yine aynı statüye bağlı olarak çalışmışlardır. Gelelim İnegöl Ovası’nın orta yerinde ve yarı bataklık yörede kurulmuş olan Bilâl-Alibey, Ulu Çeltikçi, Zındancık ve Şıbalı köylerine; bu köylerde Alibey Köyü, manda veya camus adı verilen su sığırlarının yetiştirildiği sulak ve bataklık bir yöredir. “emîr-i ahûr” adı verilen ve üst yönetime dahil bir devlet görevlisi tarafından bu yöre idare olunmuş-tur. Mezit Bey ve Ali Bey isimli “emîr-i ahurlar” burada yaptıkları etkili görevleri ile meşhur olmuşlardır. Diğer dört köy ise, yani: Ulu Çeltikçi, Zındancık, Şıbalı ve Bilâl köyleri ise İnegöl Ovası’nda pirinç üretim merkezi olarak ün yapmış bölgeleridir. Uludağ ve Domaniç dağlarından İnegöl Ovası’na inen Çamlık, Akçasu, Bedre, Hocaköy, Akdere ve Kavaklı derelerinin aktığı tabii yatakların yanı başında onlara paralel bir şekilde açılan onlarca “su ark ve kanalları” ile pirinç ekilen yörelere su aktarılmış ve geniş pirinçlikler oluşturulmuştur. Böylece; İnegöl Ovası, bir anlamda Osmanlı’n pirinç üretim merkezi haline getirilmiştir. Şu kadar var ki pirinç üretim bölgelerinde sivri sinek, yılan, çıyan, fare ve benzeri zararlı haşarat çok olduğundan İnegöl Ovası’nda yerleşim alanı kurmak cazibesini kaybetmiştir. Hatta bu sebepten “Zındancık Köyü” boşaltılarak Kolcahisarı’n bir mahallesi durumunda olan “Enâsıl Köyü”ü ile birleştirilmiş ve günümüzdeki “Sipahî = Şıbalı Köyü” kurulmuştur . Muhtemelen Sultan İkinci Murad (1420-1451) devrinde kurulan Şıbalı Köyü’ne, Sultan ikinci Murad’ın vezirlerinden İvaz Pa şa tarafından Şıbalı Köyünde günümüze ayakta kalabilmiş olan İvaz Çelebi Mescidi - inşa edilmiştir. Değerli okuyucum! Hatırlanacağı üzere; Oğuz geleneğinde: “doğan”, “atmaca” ve “şahin” cinsi yırtıcı kuşları yetiştirmek , eğitmek ve bunları, istihbarat ve avcılıkta kullanmak geleneği çok yaygındır. Bu sebepten; Sarı Nâs = Sırnaz= Sarı Pınar Kö-yü ile Köçekler=Alayna =Doğanyurdu Köyü, bu tür yırtıcı kuşların beslendiği, yetiştirildiği ve de eğitildiği yerleşim alanları olmuştur. Başta Özçe Kaya –Akkaya-Karacaka-ya-Ulular Kayası-Mindos Kasyaları ve Kilise Kayası gibi yerler bu yırtıcı kuşların yuvalanıp yavru yaptığı yerler oldu-ğu için bu yörelerde “kayacı-başılık” adı altında ve bu yırtıcı kuş yavrularını toplayıp besleyip büyüten ve de eğiten bir meslek türü oluşmuştur. Söz konusu yırtıcı kuşlar, eğitilerek doğancı başına teslim edildiğinde devlet tarafından bu kişiler,ödüllendirilmişler ve aynı zamanda “tekâlîf-i divâniyye” adı verilen devlet vergisinden de muaf tutul- muşlardır. Doğan yavrularına, “sarı” ve atmaca yavrularına da “çakırca” adı verilmiş olduğundan İnegöl Ovası’nda yer alan bazı yörelerde “Çakırca” ve “Doğanca” çiftlikleri kurulmuştur. Çünkü pirinç üretimi dolayısı ile her tarafı kaplayan, böcek, sinek, yılan ve çıyan gibi haşerat ile bu yırtıcı kuşlar beslendiğinden İnegöl Ovası’nda yerleşime uyğun bir alan meydana getirilmesinde bu yırtıcı kuşların beslenme alışkanlıkları, İnegöl’lülere büyük yarar sağlamıştır. Altını çizerek bir daha ifade edelim ki tarihî süreç içinde bu yırtıcı kuşları besleyip büyüten ve eğittikten sonra da devlet temsilcisi olan doğancıbaşına bunları teslim eden Sarı Pınar ve Doğanyurdu köylüleri, enteresan bir meslek seçerek hayatlarını bu yolla kazanmışlardır. Şu hususu da hatırlatalım ki Karacapaşa=Ortaköy, Domaniç dağları üzerinde yer alan “Kazmıt Yaylas” ndan çıkan ve debisi yüksek olan bu akarsuyun aktığı derin vadi, “Mizal Derbendi” olarak isimlendirilmiştir. Bu akarsu, Bahariye-Hayriye-Konurlar ve Muratbey köylerinin yer aldığı coğrafyadan geçerek “Akça-Su” adını almış ve Ortaköy de Karacapaşa Kervansarayı ile buluşmuştur. Sözlükte “ara-köy” anlamına gelen Deydinler Köyü ile interlandında yani: arka planında yer alan Cevher Lala Karyesi = Maden Köyü ve onun da ardında yer alan Ağıllı Kaya Derbendi İnegöl Kasaba merkezideki hayatı, derinden etkilemiştir. İsaören ve Hocaköy ise İnegöl’ün arka bahçesi durumundadır; her iki köy, bağ ve meyva bahçeleri ile donatılmıştır. Cerrah Beldesi =At oğlanları Kayesi ile Edebey = Kulfal Çiftliği’ ne gelince ; bu yörenin de dikkati çeken enteresan bir geçmişi vardır . “Koşu-Yolu anlamına gelen Cerrah Beldesi Osman- lı’da askerî birliklerin techi edilmesinde ve donanımında kullanılan at, katır ve merkep gibi binek hayvanlarının üretildiği, yetiştirildiği ve de eğitildiği bir yerleşim yeridir. Edebey Köyü ise aslında “İş bitiren ve becerikli adam” anlamına gelen “Kulfâl-Çiftliği”dir ki fetih öncesinde bu yörede –muhtemelen- gayri Müslimlerin ikamet eylediği “Hereke” ve “Eleni” köyleri bulunuyordu. Fetih sonrasında ise bu yörede -önce- “Kulfa-Çiftliği” adıyla Kayı Karyesi kurulmuş ise de daha sonraki yıllarda bu yöre Anadolu Beylerbeyine dirlik olarak tahsis olunmuştur. Bu nedenle “Edebey Köyü ” adı, “Beylerbeyi” ünvanından alınmıştır. “Edip Bey” isminden alındığı varsayımı gerçek değildi. Olsa olsa bu bir yakıştırmadır. Çünkü tarihî kaynaklarda “Şeyh Edebâlî”ye “Ede Şeyh” dendiğ gibi “beyler beyine”de Farça: “mîrmîrân” veya Türkçe: “Edebey” denmiştir. Osman Gazi Devrinin İnegöl Coğrafyasına Yansımaları: (1281-1326) Fetih sonrasında İnegöl kasaba merkezi, bir tek mahal- leden ibaret iken günümüzde 26 mahalle olmuştur. Nüfusu da muhtemelen 2000-3000’i geçmez iken 2013 yılı itibariy-le İnegöl ilçesinin nüfusu 236.000’i bulmuştur. Nerden nereye gelinmiştir Hayat bu. Yarınların, bizlere neler getirece- ği hiç bilinmez. Bu sebepten merhum tarih ve siyer hocam Zekâyi Konrapa : “Bu günü tanımak yarını bulmak için dünü öğrenme ye mecburuz…İşte bize dünü öğreten ilme tarih de-nir” derdi ki bir anlamda tarih, millî hafızamızı oluşturmaktadır. Millî hafızsını kaybetmek, bir millet için en büyük fe- lâkettir. Bu temel gerçeği genç İnegöl’lü hemşehrilerime hatırlattıktan sonra; Osman Gazi devrinin İnegöl’e yansıma larından kısaca söz edebiliriz. Şöyle ki: Osman Gazi, bundan önceki sohbetlerimde açıkladığım üzere; Bilecik’i , Yarhisarı ve İnegöl’ü fetih ettikten sonra; bir müddet Bilecik’te yaşamış ve bu süre içinde de pederi Ertuğrul Gazi’nin türbesini yaptırmış; kayın pederi Şeyh Edebâlî için de Bilecik’ te bir tekke ve zaviye yaptırarak Şeyh Edebâlîyi, buraya yerleştirdikten sonra kendisi, 1301 yılında Yenişehir’i fetih etmiş ve yönetim merkezini de buraya nakletmiştir. Ardından da belirlediği strateji gereği Bursa ve İznik şehirleri çok sıkı bir şekilde kontrol altına alınmış; kan dökme-den teslim olmaları için her türlü psikolojik ve de ekonomik baskı devreye konmuştur. Yıllarca süren bir muhasara süresi uygulandıktan sonra Bursa Kalesi , Osman Gazi ölüm döşeğinde iken, 1326 yılında oğlu Orhan Gazi’ye teslim edilmiştir. 1331 yılında İznik Kalesi de yine Orhan Gazi’ye teslim edilmiştir. Osman Gazi, Yenişehir’i yönetim merkezi yaptıktan sonra, Şeyh Edebâli kızı Bâlâ Hatundan olan oğlu Erden Alâaddin Ali Bey’i müşavir ve müsteşar edinerek hem kendine ve hem de kayın pederi Şeyh Edbâlî’ nin hizmetinde görevlendirmiştir. Malhûn Hatundan olan küçük oğlu Orhan Beyi de Karaca Hisar sancak beyliğine atayarak askerî birliklerin başında fetih harekâtını sürdürmeye memur eylemiştir. Orhan Gazi, babasının sağlığında Bolu cephesinde Samsa Çavuş ve Konur Alp aracılığı ile Mudurnu’ya kadar uzayan beldeleri fetih ettiği gibi İzmit ve civarını da Abdurrahman Gazi eliyle Türklüğe kazandırmıştır. Bablaban Çavuş ve Aktimur tarafında göetim altında tutulan Bursa cephesinde de “Atronos” adıyla anılan Orhaneli kasabası, fetih edilerek, fetih harekâtı, Bandırma-Edincik istikametinde sürdürülmüştür. Şu kadar var ki: Osman Gazi, hayatı-nın son yıllarında “Nikris” hastalığına yakalandığı için yö- netim yetkisini oğlu Orhan Bey ile veziri Alâaddin Ali Paşa’ ya bırakmıştır. Vefatından sonra da nâşının, Bursa Kalesi içinde yer alan “Gümüşlü Kümbet”e defnedilmesini vasıyyet etmiştir. Ancak Bursa Kalesi’nin teslimi onun vefa tından önce gerçekleşmediği için Osman Gazi’nin nâşı, geçici olarak, Söğüt de Pederi Ertuğrul Gazi’nin türbesi yakınına defnedilmiştir. Bursa Kalesi’nin tesliminden sonra da Osman Gazi’nin nâşı, Bursa’ya nakledilerek vasıyyeine uygun bir şekilde-aslında bir şapel ve bir küçük kilise olan- Gümüşlü Künbete defnedilmiştir. Osman Gazi, 1301 yılında Yenişehir’i fetih edip burası-nı yönetim merkezi yapınca saray ve hamam gibi sosyal tesisleri de Yenişehirde inşa ettirmiştir. Buna karşın yönetim merkezi olan Yenişehir’in interlandında yani: arka planında kalan İnegöl dışa kapalı bir “arka-bahçe”ye dönüş- müştür. Osman Gazi, döneminde İnegöl’e herhangi bir sosyal ve ekonomik tesis yapılmamıştır