Turgut Alp, “Bâbî Geleneği”ne bağlı olduğundan dolayı; müritleri ile birlikte “Turgut-Eli” yöresine yerleşmiş olan Geyikli Baba’ya karşı derin bir sempati duymuş; onu sık sık ziyarette bulunmuş ve de Geyikli Ba- ba’yı Orhan Gazi ile tanıştırmıştır. Geyikli Baba, Orhan Gazi’yi ziyaret için Bursa’da Bey Sarayı’na gittiğinde saray kapısının önüne teberrüken bir kavak=çınar ağacı dikmiştir. Halen bu kavak ağacı=çınar ağacı, şifâhî anla- tıma göre Bursa –Hisar içinde yer alan Kavak Camii’nin önünde bulunmaktadır. Menkîbevî anlatıma göre; Geyikli Baba, bir geyiğe binerek Bursa’ya Orhan Gazi’yi ziyaret gelmiş ise de onunla yüz yüze görüşmeden kendisi ve de müridleri adına Orhan Gazi’ye hayır düâda bulunarak sırtında getirdiği kavak=çınar ağacını, teberrüken, saray kapısının kenarına dikerek Bursa’dan ayrılmış ve tekrar “Turgut-Eli” yöresindeki Geyikli Baba Karyesine = Baba Sultan Köyü’ne dönmüştür. Hayatının sonuna kadar burada münzevî ve de kırsal bir hayat yaşayan Geyikli Baba’yı, sık sık Turgut Alp, ziyaret ettiği gibi zaman zaman da Orhan Gazi de geyikli Babab’yı ziyaret etmiştir. Yine menkîbevî anlatıma göre; Geyikli Baba, Turgut Alp ile birlikte Orhan Gazi tarafından yapılan bir çok fetih harekâtına iştirak etmiş ; kullandığı tahta kılıç ile askerlerin önüne düşerek onlara moral destek sağlamıştır . Bursa coğrafyasında “Bâbî Geleneği”nin diğer temsilcileri, Abdal Murad, Abdal Musa ve Doğlu Baba’dır. Bunlar, müritleri aracılığı ile ipek mendile sarılı bir “köz ve kor”u, hediye olarak Geyikli Baba’ya göndererek onun sahip olduğu yüksek manevî dereceyi sınamak istemişlerdir. Geyikli Baba da onların ipek mendile sarılı “köz ve kor” hediyesine karşılık olmak üzere; Geyikli Baba’da onlara yenice sağılmış bir bakraç taze geyik südü göndermiştir. Bu tarzda başlayan ilişkiler sonunda taraflar, yek diğerini yoklayarak tanışmışlar ve gönderile hediyeler üzerinde yapılan değerlendirme sonunda; “Geyikli Baba” nın daha üstün bir dereceye sahip olduğu kabüllenilmiş- tir. Böylece; Abdal Murad, Abdal Musa ve Doğlu Baba, Geyikli Baba’nın, Bursa coğrafyasında temsilcilik göre-vini üstlenmişlerdir. Bu nedenle daha sonraki yıllarda Geyikli Baba, “Baba Sultan” ünvanı ile anılmaya başlamıştır. 1354 yılında Bursa Bey Sarayı Nâzırı Aksungur eliy- le Ankara fetih edilerek Ankara Ahîleri Osmanlı himayesi alınınca bir kısım Ahî ileri gelenleri, Aksungur tarafından Bursa coğrafyasına getirilmiş ve günümüzde “Kestel” adıyla anılan yörerde iskân edilerek burada bir “Ahî Karyesi” kurulmuştur. Böylece; “Babî Gelene-neği”nin temsilcisine karşı sempati besleyen Turgut Alp’e karşı Bursa Bey Sarayı Nâzırı Ak Sungur’un da “Ahî Geleneği”ne karşı sempati beslemesi ve Ankara’yı fetih ettikten sonra da bir kısım Ankara Ahîsini, Bursa coğrafyasına getirerek Kestel İlçesi’nin bulunduğu yere iskân eylemesi, son derece dikkat çekicidir. Orhan Gazi, 1361 yılında vefat eyleyince O da baba-sı Osman gazi gibi Bursa-Kalesi’nin içinde yer alan ve türbe haline getirilen bir şapel’e Küçük kilise’ye defnedil-miştir. Bundan sonraki sohbetimde arzedileciği üzere; Orhan Gazi’nin vefatından sonra hükümdâr olan Oğlu Hüdâvendiğâr Sultan Birinci Murad, (1361-1389) “Ahî Geleği”ne sempati beslemesinin yanı sıra- fiilen - Ah’i reisliğini de üstlenmiştir. Açıkça görülüyor ki Hüdâvendi- ğâr Sultan Birinci Murad (1361-1389) devrinden itibaren İnegöl coğrafyasında hem >“Bâbîlik Geleneği”ne mensup kişler ve hem de “Ahîlik Geleneği”ne bağlı kişiler, yaşamaya başlamıştır. Orhan Gazi Devrinde İnegöl Kaza Merkezinde Görülen Sosyal Yapılanma: Görüldüğü üzere; Orhan Gazi (1326-1361) devrinde İnegöl coğrafyası üzerinde Turgut Alp’in, oğlu İlyas Bey’in ve Osman Gazi’nin oğullarından Pazarlu Bey ile Çoban Bey’in etkileri ve de yetkilerinin yanı sıra Birde Orhan Gazi’nin ordu komutanlarından Ferzende ile Bursa Bey Sarayı Nâzırlarından Ak Sungur Ağa’nın gölgesi görülmektedir. İnegöl İlçe merkezinde ise bu devirde günümüzde Çardak Camii’nin bulunduğu alan üzerinde İnegöl’ün ilk sanayî bölgesi olarak niteleyebileceğimiz bir sanaatkârlar bölgesi, oluşturulmuştur. Bu yöre daha sonraki yıllarda kurulaca olan Orhaniye Mahallesi’nin de çekirde ğini oluşturmuştur. Demirciler, pullukçular, çilingirler, hırdavatçılar, düvenciler, sandıkçılar, semerciler, nalburlar, yağhanecer, saraciye ve koşum takım imalatçıları ve benzeri bütün sanat erbabı, bu yörede iş ve satış yeri kurmuşlardır.İki katlı olan iş yerlerinin ikinci katlarını ise mesken olarak kullanmışlardır. O devirde Yenişehir yolu üzerinde yer alan söz konusu bölgenin güney ucunda “Odun pazarı” yer alırken kuzey ucunda da tarihî İpek yolununu Bursa ayağı üzerinde yer alan Kozulca Köyü ile irtibatlı “Nakkarezen Çiftliği” yer almıştır. “Panayır-Yeri” niteliğine sahip olan Nakkarezen Çiftliği’ne gelen ticaret kervanları, bir taraftan İnegöl’lülere ihtiyaç duydukları malları satarken bir taraftan da kendilerinin ihtiyaç duydukları malları İnegöl’lü- lerden satın almışlardır. Söz konusu küçük sanayi bölgesinin güney ucunda, altında dükkâlar bulunan, iki katlı bir ahşap mescid inşa edilmiştir ki halk arasında bu fekânî ahşap mescide, “Çardak Camii” adı verilmiştir. Günümüzdeki İnegöl belediye başkanlığı binasının önünde yer alan meydan ise tahrîr defterlerine “Saray Önü Çayırı” adıyla geçmiştir. Unutmayalım ki bu dönemde Bedre Deresi’nin tabii yatağı, günümüzdeki Su-Yolu Caddesi-Osmanbey Caddesi ve Mesûdiye Caddesi güzergâhını takip ederek Zındancık Köyü civarında Koca Dere ile buluşmaktadır. Aynı şekilde Hocaköy Deresi de günümüzdeki Çamaşırlık Camii civarında yer alan “Dere Sokağı”ndan akmaktadır ki bunların tabiî yatakları, tanzîmat (1839-1876) devrinde değiştirilerek yeniden açılan bu günkü yataklarına aktarılmıştır Hüdâvendiğâr Sultan Birinci Mura Devri ve İnegöl: (1361-1389) Sultan Birinci Murad, Orhan Gazi’nin eşlerinden Nilüfer Hatun’dan doğma küçük oğludur. 1326 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. 1326 yılı aynı zamanda hatır lanacağı üzere; Balaban Çavuş ve Ak Timur tarafından, uzun yıllardan bu yana gözetim altında tutulmakta olan Bursa’nın, Bizanslı yetkililerce Orhan Gazi’ye teslim edilme yılıdır. Diğer yandan 1326 yılı, Osman Gazi’ nin, eşi Bâlâ Hatun’un ve kayınpederi Şeyh Edebâlî’nin de Hakk’a yürüdüğü bir yıldır. “Tanrının lütfu olarak verilmiş bir yer ” anlamına gelmek üzere: Bursa’ya, fetih edildikten sonra; “Hüdâvendiğâr” ismi verilmiştir. Orhan Gazi, 1361 yılında ve- fat edince yerine geçen oğlu Sultan Birinci Murad’a da bu ünvan verilmiş ve Sultan Birinci Murad (1361-1389) “Hüdâvendiğâr” ünvanı ile anılmıştır. Sultan Birinci Murad, ağabeysi Şehzade Süleyman Paşa, daha önce-ki yıllarda Trakya coğrafyasında çıktığı bir av partisinde attan düşerek beklenmedik bir anda hayatını kaybettiği için o, problemsiz olarak, hükümdar olmuş ve Osmanlı tahtına oturmuştur. Hükümdar olunca; babası Orhan Gazi ve ağabeysi Şehzade Süleyman Paşa gibi o da fetih harekâtını, ağırlıklı olarak, Balkan coğrafyasında sürdürmüştür. Bu nedenle; 1368’de Edirne’yi - fetih eder etmez - Osmanlı başkentini, Bursa’ dan Edirne’ye taşımıştır. Bir sonraki bölümde görüleceği üzere; Sultan Birinci Murad (1361-1389), hükümdarlığı döneminde Balkanlarda ülke sınırlarını, batı cihetinde, Adriyatik Denizi’ne kadar genişletirken kuzey cihetinde de Tuna Nehri’ne kadar genişletmiştir. Trakya’da ise başta Edirne olmak üzere; Vize-Kırklareli-Sözebolu-Keşan-Bababeski - Lüleburgaz ve Çorlu, fetih edilerek Bizans’ın, Balkanlar ile irtibatı kesilmiştir. Anadolu cephesine gelince; bu cephede de yaptığı ilk askerî harekât, Ankara Ahîlerine karşı olmuştur. Bir önceki sohbetimizde bahsedildiği üzere; Ankara, Kırşehir ve Eskişehir coğrafyalarında yarı bağımsız bir şekil-de yaşamakta olan “Ankara-Ahîleri”, yakın çevresinde yer alan Karaman Beyliği, Amasya-Eretna Beyliği, Kütahya-Germiyan Beyliği ve Kastamonu -Candâroğulları Beyliği tarafından baskı altına alınmak istendiğinden “Ankara-Ahîleri”, Orhan Gazi’ye mürâcaat ederek Osmanlı himayesine girmek istemişlerdir. Bunun üzerine; Orhan Gazi, 1354 yılında “Emîr-i Alem = Bursa Bey Sarayı Nâzırı” Hadım Ak Sungur Ağa komutasında bir askerî birlik göndererek Ankara- Ahîleri’ni, ilk defa Osmanlı himayesine almış ve bunu çevredeki beyliklere de kabul ettirmiştir. Ancak Orhan Gazi, 1361 yılında vefat edince; Anka-ra –Ahîleri, Osmanlı himayesinden ayrılarak yine eskiden olduğu gibi yarı bağımsız yaşamağa başlamışlardır. İşte bunun üzerine; Sultan Birinci Murad, hükümdâr olur olmaz , ilk askerî harekâtını Ankara-Ahîlerine karşı yapmıştır. Bu nedenle 1361 yılında güçlü bir askerî birliğin başında Bursa Bey sarayı Nâzırı Hadım Ak Sungur Ağa’yı, ikinci defa olma üzere, Ankara Ahileri üzerine göndermiş ve Ankara- Ahîlerini, tekrar Osmanlı himayesi altına almıştır. Şu kadar var ki Ak Sungur Ağa, Bursa’ ya dönüşü esnasında “Ankara ve Eskişehir=Sultan Önü” yöresinde yaşayan ve “Ahî Geleneği ”ne bağlı oğuz boyuna mensup göçerlerden bir kısımını, İnegöl coğrafyasına aktarmış ve onları, Bilecik-Pazaryeri İlçesi’nden başlayarak Bursa-Kestel İlçesi’ne kadar doğu-batı istikametin-de uzayan sıra dağların üzerine yerleştirmiştir. Bursa- Bey Sarayı Nâzırı ve Emîr-i Alem Hadım Aksungur Ağa, gerçekleştirdiği bu başarılı askerî harekât sonrasında halk tarafından “paşa” ünvanı ile anılmaya başlamış ve bu arada “Ahî Geleneği”ne bağlı oğuz boyla- rını iskân ettiği İnegöl coğrafyasında yer alan sıra dağlara da “Ahî Dağı” adı verilmiştir . İnegöl Ovası’nın kuzeyinde yer alan bu dağ silsilesi, doğuda; “Sınır-Beli” ile Domaniç dağlarından ayrılırken batıda da “Ulular-Derbendi” ile Uludağ’ dan ayrılmıştır. Su kaynakları bakımından çok fakir olan Ahî Dağ silsilesi, yer yer derin vadiler ile yek diğerinden ayrılmış olmasına karşın akar su bakımından çok fakir olduğu için üzerinde, sadece baltalık cinsi, ağaç türleri gelişebilmiştir. İnegöl Ovası’ndaki akar suları, Yenişehir Ovası’na aktaran “Koca Dere” ile “Kara Dere”nin tabanını oluşturan iki derin vadi, Ahî Dağı’nın batı ucunda “Yenişehir-Eşiği” ile “Kazancı-Eşiği” bölümlerini meydana getirmiştir . “Kazancı-Eşiği” bölümünde yer alan Koçi Köyü, önce, Hadım Ak Sunğur Paşa’ya, mülk olarak verilmiş sonra da eşkincilü vakfa dönüştürülerek çocukla-rı ve torunları tarafından bu çerçeve içinde kullanıl- mıştır. Günümüzde bu köy, “Sungur Paşa” adıyla anılmak- tadır. Yine bu yörede olup da günümüzde “Çavuş Kö- yü” ismiyle anılan yerleşim merkezinin eski adı, “Kızıl Karyesi”dir ki bu köy, çok cesur ve gözü pek bir yiğit olduğu için “Kızıl Deli” lakabı ile anılan ve Ak Sungur Ağa’nın babası olan Deli Murad’a, dirlik olarak verilmiştir. Ancak daha sonraki dönemlerde; bu “Kızıl Karyesi”, Bursa- Bey Sarayı çavuşlarına, dirlik olarak verilmeye başlayınca bu köyün adı değişmiş ve “Çavuş Köyü” ismi ile anılmaya başlamıştır. Bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyen okuyucularım, Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanmış ve Türk Tarih Kurumunca bastırılmış olan “Hüdaven- diğar Livası Tahrir Defterleri” isimli kaynak esere bakabilirler. Sultan Birinci Murad Devri ve Başlıca Siyâsî Olayları (1361-1389) 1) Karadeniz Ereğlisi ile Ankara ve Sultan Önü’nün fethi (1361 ). 2) Edirne, Vize, Keşan, Babaeski, Lüleburgaz, Kırklareli ve Çorlu’nun fethi (1362). 3 Yeniçeri teşkilâtının temelini oluşturan pencik vergisinin ihdâsı; kazaskerlik Makamının tesis olunması (1362). 4) Bulgaristan coğrafyasında Filibe şehrinin fethi (1363). 5) Balkan coğrafyasında Sırp Sındığı Savaşı ve Anadolu coğrafyasında Biğa şehrinin fethi (1364). 6) Süze bolu’nun fethi ve Edirne’nin başkent yapılması (1368 ) 7 Müttefik Sırp ve Bulgar ordularının yenilgisi ve Samako Kalesinin fethi (1371). 8) Osmanlı askerî harekâtının Adriyatik Denizi’ne kadar başarıyla sürdürülmesi ve Sırbistan’ın, tâbiiyet altına alınması (1372). 9) Bizans İmparatorluğu’nun tâbiiyyet altına alınmsı ( 1373). 10) Balkan coğrafyasında; İskeçe, Drama, Kavala, Serez, Vardar Yenicesi ve Karaferye’nin fethi ve de Bulgar Krallığı’nın, Osmanlı hâkimiyetine girmesi (1374). 11) Bulgar prensesi Tamâra’nın, Sultan Birinci Mu- rad ile evlenmesi; Kara Timurtaş Paşa’nın, Rumeli beylerbeyliğine atanmaıs; Voynuk teşkilâtının kurulması; “Zeâmet” ve “timar” sisteminin kurulması (1376). 12) Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın kızı Devlet Ha- tun ile Sultan Birinci Murad’ın oğlu Şehzade Beyazıt’ın evlenmesi ve “çeyiz olarak” Kütahya, Simav ve Tavşanlı’nın Osmanlılara verilmesi; Antalya-Teke yöresinde yaşayan Hamid Oğullarından bir kaç kasabanın Osmanlılar tarafından satın alınması ve Karaman oğullarına kız verilerek Osmanlı-Karamanoğulları arasında akrabalık bağının kurulması (1381) 13) Selânik şehrinin kuşatılması ve Manastır şehrinin fethi (1382) 14) Sofya’nın fethi; Osmanlı-Kölemen devletleri arasında ilk kurulan ikili temas ve Karaman Oğulları ile Osmanlılar arasında vuku bulan ilk silahlı çatışma (1386). 15) Sadrazam Çandarlı Hayreddin Kara Halil Paşa’nın ölümü (1387). 16) Osmanlılara karşı kurulan Balkan ittifakı, Birinci Kosava Savaşı ve Sultan Birinci Murad’ın savaş meydanında uğradığı bir sû-ikast sonunda şehid olması (1389). Muhterem okuyucum! Görüldüğ üzere; Hüdâvendiğâr Sultan Birinci Murad devrinde hem Balkan coğrafyasında ve hem de Anadolu coğrafyasında siyâsî, askerî ve de sosyal alanlar-da son derece yoğun bir hayat yaşanmıştır. Yaşanan bu yoğun siyâsî ve askerî hayatın son yıllarında üçüncü Osmanlı hükümdarı Hüdâvendiğar Sultan Birinci Murad (1361-1389), Birinci Kosav Muharebesi’nde şehid düş-müştür. Naşı, tahnit edilerek, Bursa’ya nakledilmiş ve sağlığında inşa ettirniş olduğu Çekirge’deki camii’nin ön bahçesinde yer alan türbeye defnedilmiştir. Diğer yandan henüz savaş meydanından ayrılmadan önce başta; akıncı komutanlarından Evrenos Bey olmak üzere; diğer akıncı komutanlarının ortak kararı ile Şehzade Yakup, etkisiz hale getirilerek ağabeysi Şehzade Beyazıt , dördüncü Osmanlı hükümdarı olarak ilân edilmiştir. Amasya sancak beyi olarak Birinci Kosava Savaşı’na katılan Şehzade Beyazıt, savaş sonrasında Başkent Edirne’ye hükümdâr olarak dönmüştür. Sultan Birinci Murad (1361-1389) Devrinin İnegöl’e Yansımaları : 59/a- İnegöl’de “Eğrek-Yeri”nin ve de Muradiye mahallesi’nin kurulmasına gelince hatırlanacağı üzere; günümüzde İnegöl belediye başkanlığı olarak kullanılan binanın yerinde fetih öncesinde İnegöl tekfuru Nikola’nın kışlık sarayı bulunmakta idi. Osmaniye Mahalle’sinin merkezini oluşturan günümüzdeki “Çamaşırlık Camii” nin yakın civarında yer alan Dere Sokağı da Hocaköy Deresi’nin tabiî yatağı idi . İnegöl tekfuru Nikola’nın kışlık sarayından Hocaköy Deresi’ nin tabiî yatağına kadar uzanan geniş çayırlık alan, tahrîr defterlerinde, “Sarayönü-Çayırı” diye tescil olunmuştur. Fetih sonrasında İnegöl halkı, çamaşırlanı Hocaköy Deresi’nde yıkadıkları için bu dere, halk arasında, “ Çamaşırlık” veya “Kızlar Deresi” ismiyle anıldığı gibi kenarı da “Eğrek-Yeri” olarak anılmıştır. Orhan Gazi (1326-1361) devrinde günümüzdeki Çardak Camii’nin bulunduğu alanda-Orhaniye mahallesi’nin çekirdeğini oluşturan İnegöl’ün ilk sanayî bölgesi kurulmuş idi. Daha sonra Hüdâvendiğâr Sultan Birinci Murad (1361-1389) devrinde de “İnegöl-Sarayönü Çayrı” kenarından akmakta olan Hocaköy Deresi, üstlendiği misyondan dolayı hem “Eğrek-Yeri” hem “Çamaşırlık Deresi” ve hem de “Kızlar Deresi” adıyla anılmıştır. Burada inşa edilen ilk camiye,“Eğrek-Camii” adı verilirken yakın çevresinde başlayan yapılaşma da günümüzdeki Osmaniye Mahallesi’nin çekirdeğini oluşturmuş ve bu mahalle, ilk yıllarda “Murâdiye Mahallesi” diye anılmıştır. Böylece; Hüdâvendiğar Sultan Birinci murad (1361-1389) devrinde İnegöl kasaba merkezinde-farklı isimler altında da olsa -Osmaniye ve Orhaniye mahallelerinin çekirdeği oluşmaya başlamıştır. Unutmayalım ki bu dönemde bile İnegöl kasabası, tek bir mahalleden ibarettir ve de merkezinde sadece bir tekke-zaviye vardır. Cu- ma camii, yoktur. Sözünü ettiğimiz Osmaniye ve Orhaniye mahallelerinin çekirdeğini oluşturan yerler de, he- nüz mücavir alan niteliğindedir. Dikkati çeken husus, oluşturulan bu yeni yerleşim alanları, kurulurken bir mabet etrafında teşekkül ettirilmiş olmasıdır. Söz konusu mabetler, günümüze “Çardak camii” ve “Çamaşırlık Camii” adıyla intikal eylmiştir. 59/ b- Sungur Paşa’nın Kişiliği, hizmetleri ve de hay- rî eserleri söz konusu olunca; Fars Dili’nde “sungur” sözcüğü , kuş türlerinden “doğan türü kuş”a verilen bir isimdir. Selçuklularda v Osmanlılarda bu isim, “Ak Sungur” ve “Kara Sungur” tarzında kişi adı olarak da kullanılmıştır. Bursa Bey Sarayı Nâzırı ve Emîr-i Alem Ha- dım Ak Sungur Ağa, 1361 yılında Ankara-Ahîleri üzerine yaptığı ikinci başarılı harekât sonrasında Sultan Birinci Murad tarafından kendisine, “paşa” ünvanı verilen ve yönetimde ağırlığı hissedilen bir kişidir. Bir önceki sohbetlerimde açıklandığı üzere; Sungur Paşa’nın babası Kızıl Deli Murat’dır. Bu zât, çok cesur ve de gözü pek bir kişi olduğu için kendisine ,“kızıl-de- li” lakabı verilmiştir. İnegöl yakınında yer alan “Çavuş Köyü”, ilk önce Kızıl Deli Murad’ a dirlik olarak tahsis olunduğundan bu köy, tahrîr defterlerinde “Kızıl Karye- si” adıyla tescil olunmuştur. Ancak Sultan Birinci Murad devrinden itibaren söz konusu köy, Bursa Bey Sarayı çavuşlarına dirlik olarak tahsis edilmeye başlayınca köyün adı değişmiş bu kerre “Çavuş Köyü” olarak şöhret bulmuştur.