Hollanda, Belçika ve Almanya'nın ardından Polonya’nın da sınırlarında geçici kontroller başlatması, Avrupa Birliği'nde (AB) serbest dolaşımın sona ereceğine yönelik kaygıları artırdı.
Polonya, pazartesi gününden itibaren Almanya ve Litvanya sınırlarında geçici kontroller uygulamaya başladı. Bu uygulamanın gerekçesi olarak "insan kaçakçılığıyla mücadele" ve "düzensiz göçü önleme" gösterildi.
Polonya İçişleri Bakanı Tomasz Siemoniak, bu uygulamanın yasadışı göçmen kaçakçılığına yönelik olduğunu belirterek, "normal yolcuların endişe duymasını gerektiren bir durum olmadığını" dile getirdi.
Polonya’nın kara sınırlarında uyguladığı ve şimdilik 5 Ağustos’a kadar devam edeceği açıklanan bu kontroller kapsamında, sınır geçişi yapacak tüm kişilerin kimlik, pasaport ve geçerli seyahat belgelerini yanlarında bulundurmaları gerektiği duyuruldu.
Söz konusu uygulamada 5 bin askerin ve insansız hava araçlarının görev alacağı belirtilirken, ilk gün yapılan denetimlere 800 sınır muhafızı, 300 polis, 200 jandarma ile iç güvenlik teşkilatlarından 500 gönüllünün katıldığı bildirildi.
Denetimlerde özellikle otobüsler, minibüsler, kalabalık yolcu taşıyan araçlar ve camları koyu renkli araçlara ağırlık verileceği aktarıldı.
Polonya Almanya'yı sorumlu tutuyor
Polonya Başbakanı Donald Tusk, kara sınırlarında neden kontrol başlatıldığını açıklarken doğrudan Almanya’yı işaret etti.
Tusk, aslında Polonya’nın kara sınırlarında kontrol uygulamak istemediğini vurgularken, bu adımın Almanya’nın tek taraflı olarak başlattığı sınır denetimlerine karşı bir yanıt olduğunu defalarca dile getirdi.
Almanya, Ekim 2023'ten bu yana Polonya ile sınırında geçici kontroller yürütüyordu. Mayıs ayında göreve gelen Başbakan Friedrich Merz liderliğindeki yeni Alman hükümeti ise bu denetimlerin daha da sıkılaştırılması talimatını verdi.
Almanya’nın yeni İçişleri Bakanı Alexander Dobrint ise, Almanya’ya iltica amacıyla gelen kişilerin sınırdan geri çevrileceğini resmen açıkladı.
Alman İçişleri Bakanlığı, 8 Mayıs’tan itibaren yürürlüğe giren bu uygulama kapsamında, Polonya üzerinden gelen yaklaşık 1300 kişinin ülkeye girişine izin verilmediğini bildirdi.
Hristiyan Birlik Partileri'nin (CDU/CSU) Federal Meclis'teki Grup Başkanı Jens Spahn, Alman basınına yaptığı açıklamalarda sınır kontrollerini "komşuları kızdırmak için değil, Alman halkını düzensiz göçün oluşturduğu yükten korumak için" başlattıklarını savunuyor.
Alman Dışişleri Bakanı Johann Wadephul da "Ben düzensiz göçün hepimizi etkilediği görüşündeyim ve bu nedenle daha fazla düzene ihtiyacımız var, Avrupa'da ve Avrupa ile birlikte daha fazla düzen bir gereklilik" sözleriyle, AB'nin iç sınır kontrollerinin bir gereklilik olduğunu, bunun bir geçiş süreci olduğunu belirtiyor.
Domino etkisi mi?
Schengen Anlaşmasıyla, AB'de bu anlaşmaya taraf üye ülkelerde kişilerin serbestçe seyahat etmesi sağlanmış, üye ülkeler arasında sınır denetimlerini kaldırılmıştı.
Ancak pek çok AB üyesi ülkenin sınır kontrollerinin geçici de olsa yeniden başlatılması, Schengen'in akıbeti ile ilgili endişeleri artırıyor, hareketli tartışmalara yol açıyor.
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Katarina Barley, Almanya'nın sınır denetimlerini başlatması sonrasında Polonya'nın benzer adımlar atmasının "kısasa kısas yaklaşımının bir yansıması olduğuna" işaret etti.
Alman televizyonlarına demeç veren Barney, "Bu domino etkisi elbette tüm Schengen sistemini sınırlarına getirir" diye uyardı.
Siyasi sembolizmden mi ibaret?
Brüksel'deki pek çok gözlemciye göre "kısasa kısas önlemleri" daha derin bir değişimi, Avrupa dayanışmasından ulusal reflekslere doğru bir kayışı yansıtıyor.
DW'ye konuşan Lüksemburg Üniversitesi öğretim üyesi Birte Nienaber'e göre Avrupa'da seyahat özgürlüğü, Schengen üyesi her üyenin geçici sınır kontrollerini başlatmasıyla yavaş yavaş erozyona uğruyor.
Nienaber, sınır kontrollerinin düzensiz göçü engellemede bir etkisi bulunmadığını söylüyor, "Bunlar tamamıyla siyasi sembolizmden ibaret” diyor.
Avrupa'da aşırı sağcı güçlerin yükselişiyle birlikte popülist söylemlerin tüm partilerde zemin kazandığının altını çizen Birte Nienaber'e göre göç konusunda sert tutum gösterme baskısı altındaki siyasetçiler, görünür ve kamuoyunda yankı uyandıran sınır kontrolleri ile kitleleri memnun etmeye çalışıyor.
Nienaber, "Kaçakçılar ya da düzensiz giriş yapmaya çalışanlar resmi kontrol noktalarından nasıl kaçacaklarını çok iyi biliyorlar... Kontroller onları durdurmuyor. Kontroller sadece düzensiz göçün kontrol edilebildiği izlenimini yaratıyor" sözlerini kaydediyor.
Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi'nin (CEPS) göç uzmanı Davide Colombi de bu tür politikaların sonuca ulaşmaktan çok algı yaratma ile sınırlı olduğu görüşünde.
DW'ye konuşan Colombi, AB'ye üye ülkelerin, şimdiye kadar göçü engellemek ya da terör saldırılarını önlemek için sınır kontrollerinin işe yaradığını kanıtlamakta başarısız olduklarının altını çiziyor.
Alman iş dünyası neden endişeli?
AB iç sınırlarındaki kontroller, Alman iş dünyasını endişelendiriyor.
Almanya Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Genel Sekreteri Helena Melnikov, Polonya'nın sınır kontrollerini başlatmasıyla birlikte endişe verici geri bildirimler aldıklarını duyurdu.
Alman basınına konuşan Melnikov, Almanya-Polonya sınırında yaşayan ve bu sınırlardan işe gidenlerin artık güvenilir bir şekilde ve zamanında işlerine gidememeleri halinde ciddi sıkıntılar yaşanabileceği, Almanya'daki kalifiye eleman sıkıntısının büyümesine yol açabileceği konusunda uyardı.
Helena Melnikov, perakende sektörü, sınıra yakın yiyecek içecek sektörü, hasta bakım ve sağlık sektörü ile büyük sanayi şirketlerinin bu süreçten etkilendiğini de sözlerine ekleyerek, "Şirketlerin yeni sınırlara değil, güvenilirliğe ve hareket özgürlüğüne ihtiyacı var” dedi.
Almanya Toptancılık ve Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Dirk Jandura, Alman basınına yaptığı açıklamada sınır kontrolleri nedeniyle tedarik zincirlerinde de sorunlar yaşanabileceğine dikkat çekti, "sınır kontrolleri siyasi baskı aracı olarak kullanılmamalı" diye konuştu.
Düzensiz göçmenler araçsallaştırıyor mu?
Alman polis sendikasından da dikkat çekici bir uyarı geldi.
Alman Polis Sendikası (GdP), Almanya sınırından geri gönderilen düzensiz göçmenlerin Polonya'da geri kabul edilmesi için iki ülke makamları arasında gerilim değil işbirliği olması gerektiğine dikkat çekti.
Sendika yöneticisi Andreas Rosskopf, Almanya'nın geri gönderdiği düzensiz göçmenlerin Polonya'da kabul edilmemeleri halinde "siyasetçilerin pinpon topuna dönüşecekleri" endişesini dile getirdi. Rosskopf, insan hayatının söz konusunu olduğunu vurgulayarak, iki ülke arasında "pinpon oyununa benzer bir süreç yaşanmamalı" diye konuştu.
Schengen sulandırılıyor mu?
AB hukuku, istisnai durumlarda iç sınır kontrollerine izin veriyor. Ancak bunların altı ay ile sınırlı tutulması gerekiyor. Uzatma da ancak somut ve makul gerekçelerle mümkün.
Oysa Fransa'da kontroller neredeyse on yıldır yenilenen uzatmalarla kesintisiz olarak devam ediyor. Avusturya, Danimarka, İsveç ve Almanya da ancak istisnai haller için geçerli sınır kontrollerini altı ay dolduktan sonra uzatıyor.
CEPS göç uzmanı Davide Colombi, "Bazı üye devletlerde bu sınır kontrollerinin kalıcı hale geldiğini görebiliyoruz. Bu asla Schengen Anlaşması'nın amacı değildi" diyor.
Schengen revize mi edilecek yoksa tamamıyla terk mi edilecek? İşte bu soruya yanıt aranıyor. Avrupa Komisyon'u, Schengen düzenlemelerinde güncellemeye gitmek için çalışmalar yürütüyor, bu reformların "Schengen'in çöküşü değil, evrimi olacağını" söylüyor.
Ancak Colombi, Schengen'in hayatta kalması için daha fazlasına ihtiyaç olduğunu savunuyor.
"AB'de siyasi cesarete ve üye devletler arasında karşılıklı güvenin yeniden inşa edilmesine ihtiyacımız var" diyen göç uzmanı, göç konususunun siyasi olmaktan çıkarıltılması ve tartışmaların sınır kontrolleri gibi etkisiz önlemlerden uzaklaştırılması gerektiğini aktarıyor. Ancak uzmanlar, bunu söylemekle birlikte kısa vadede bunun gerçekleşmesinin zor olduğuna işaret ediyor.
Schengen'in parçalanması Avrupa ekonomisini nasıl etkiler?
Lüksemburg Üniversitesi öğretim üyesi Birte Nienaber, aşırı sağ partilerin birçok ülkede siyasi söylemleri yeniden şekillendirmesiyle, ulusal egemenliği yeniden tesis etme baskısının arttığına dikkat çekiyor.
Nienaber, hükümetlerin iç sınırları siyasi olarak araçsallaştırmaya devam etmeleri halinde, Schengen Bölgesi'nin yakında parçalanabileceği konusunda uyarıyor.
Uzmanlara göre Schengen'in parçalanmasının Avrupa ekonomisine indireceği darbe de ağır olabilir. Malların, hizmetlerin, sermayenin ve insanların serbest dolaşımını, yani AB'yi ayakta tutan tek pazarının dört büyük sütununu sarsarak yıkabilir.
Fiyatlar artabilir, tedarik zincirlerinden büyük sorunlar yaşanabilir.
Davide Colombi'ye göre kayıp ekonomi ile sınırlı kalmaz.
Schengen'in, yani serbest dolaşımın, ortak Avrupa kimliğinin en önemli yapı taşlarından biri olduğuna dikkat çeken Colombi, "Schengen düşerse, Avrupa halkları için AB'yi ulusötesi bir proje olarak deneyimlemenin en somut unsuru da düşecektir" diyor.





