Akciğer kanserini iki grupta değerleyecek olursak, küçük hücreli akciğer kanserinde günümüz koşullarında yaygınlığına bakarak tedavi stratejisini belirliyoruz. Göğüs boşluğuna sınırlı ise yani bir radyoterapi alanını aşmamış ise, çok büyük göğüste yayılmamışsa ışın tedavisi ve kemoterapiyle hastanın yaşamını kurtarmayı hedefliyoruz. Ama şunu biliyoruz ki, küçük hücreli akciğer kanseri çok erken dönemlerde bile vücuda yayılabiliyor ki eğer beyin, karaciğer, kemik, böbrek üstü gibi organlara sıçramışsa ya da göğüs boşluğunda çok büyümüşse buna iler evre veya göğüs boşluğuna taşmış küçük hücreli akciğer kanseri diyoruz. Burada hedefimiz kemoterapi ve bazen gerektiğinde de ışın tedavisini kullanarak yaşam süresini uzatmayı, yaşam kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Dolayısıyla küçük hücreli akciğer kanserinin tedavisini bu şekilde özetleyebiliriz. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri ise bu grup çok daha önemlidir, çünkü tüm akciğer kanserlerinin 

yaklaşık %85’ini oluşturur. Bunlar içinde de kabaca evrelerine göre tedavi stratejileri belirlenir. Örneğin, 1. ve 2. evre sınırlı evredir. Tümör belli bir boyutu aşmamıştır. Yoğun bir lenf bezi tutulumu yoktur. Göğüs boşluğu dediğimiz alana taşan bir lenf nodu yayılımı yoktur. Bu tümörler ameliyata alınabilir ve hastanın yaşamı kurtarılabilir. 2. evreden 3. evreye geçmiş ise ki bunu 3A ve 3B evreleri olarak adlandırıyoruz. 3A evresi, çok agresif lenf nodu tutulumu olmayan hasta grubudur ki bunlarda da bazen kemoterapi ya da ışın tedavisini birlikte verip öncü tedavi ile hastaların bir kısmını ameliyata taşıyıp yaşamlarını kurtarabiliyoruz.

3A ya da 3B dediğimiz grubun bir grubu yani tümör belli bir boyutu aşmış, göğüs boşluğundaki lenf bezlerine yayılımı olmuş hastalarda ışın tedavisi ve kemoterapiyi kullanarak, uygun kondisyon ve uygun performansı olan hastalarda yine hastayı hastalığından kurtarmayı hedefliyoruz. Belli bir aşamayı aşmışsa yani karaciğer, kemik, beyin, böbrek üstü bezi gibi diğer organlara yayılmışsa o zaman tedavi stratejisi türlere göre değişiklik gösteriyor. Mutlaka hastanın genetik değişikliklerine bakıyoruz. Bu hastalarda temel hedefimiz, hastalıktan kurtarmaktan ziyade yaşamı uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak oluyor. Özellikle tümöre bağlı gelişen bazı yan etkiler (halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, ağrı) gibi durumları verdiğimiz tedavilerle azaltıp, hastanın yaşam kalitesini artırıyoruz. Çoğunlukla kemoterapi ile başlıyoruz. Bununla birlikte eğer hasta adenokanser ise bir takım genetik değişiklikleri varsa, bu genetik değişiklikler akıllı ilaç kullanmaya uygunsa gerekirse akıllı ilaçlara geçerek hastanın yaşamına ek katkı sağlamayı hedefliyoruz. Son yılların en popüler tedavisidir ve son derece de başarılıdır. Dolayısıyla bu grup kapsamlı değerlendirilmeli ve çok erken evre ise ameliyat ile kurtulmalı, orta evrede ise ameliyat şansı olup olmadığına bakılarak buna bakılmalı, bunlar mümkün değilse ışın ve kemoterapi ile tümör yok edilmeye çalışılmalı ama eğer yayılmışsa alt gruplara bakarak tedavi stratejisi belirlenmelidir.

Editör: Öznur Dede