İyiliği sonsuz ikramı bol olan Allah’ın adıyla!

Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir. (Ali İmran Sûresi 92)

“İmtihan dünyası” derler…

Her insan ahir ömründe yaşadığı bir imtihanı vardır ve bu imtihan, kişinin karşısına bazen maddi ve manevi anlamda zenginlik olarak çıkar; bazen ise tüm soğukluğu ile yoksulluk…

Ve insan, hayat içinde kendisine verilen zenginliği nasıl kullandığıyla sınanır. İnsan maddi boyutta zenginliği ile kime, kimlere, ne kadar yardım etti? Kimin gönlünü tamir etti? Kaç yetimi, yoksulu, kimsesizi, ihtiyaç sahibini gözetti? Ne kadar derde derman olabildi?

Kişinin imtihanı bazen yoksulluktur; bazen maddi anlamda yoksullukla sınanır insanoğlu. Yoksul, fakir, kimsesiz, ihtiyaç sahibi: “Acaba bu durum karşısında sabır gösterecek mi?” diye sınanır.  İmtihan dünyasında bu yaşanmışlıklar hem kişinin sınavıdır; hem de bu acı durumun şahidi olan tüm insanlığın!

Bu itminanın beklide en zor, en çetin muhatapları vardır ki onlar, yaşadığımız çevre içinde bu duruma şahit olanlardır. Yani, tüm insanlıktır! Bu yoksulluğu, bu çaresizliği görmezden gelenler, kulak arkası edenlerdir.

Kur’an-ı Kerim bizi bu konuda uyarıyor ve nasıl bir yol takip etmemizi öneriyor?

“Onlar, kendileri (yemek) istedikleri halde yiyeceği yoksula, yetime ve esire ikram ederler. (İnsan Sûresi 8)

(Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. (İnsan Sûresi 9)

“Biz, dehşetli, çetin bir günde Rabbimizden korkarız.” (İnsan Sûresi 10)

Günümüzde büyük çoğunluğu Afrika ülkelerinden ve yarısından fazlası çocuklardan oluşan 1 milyar 200 milyon insanın açlık ve yetersiz beslenme altında yaşadığını maalesef istatistikler söylemektedir. Dünya nüfusunun azımsanmayacak boyutu bu gün açlıktan ölürken, geceleyin yatağına aç girerken ne acıdır ki kapitalist dünya düzeninin aktör devletlerinin gündemlerini obezlik ile mücadele meşgul etmektedir.

Her kesin dönüp kendi vicdanına sorması gereken müstesna soru şu olmalıdır:

“Bu gün dengesiz, adaletsiz, sorumsuz dünya politikaları sebebiyle savaşın bağrında açlıktan ölen, yoksulluğu, fakirliği, kimsesizliği, yetim olmayı tüm soğukluğuyla yaşayan hassaten çocukların, kadınların var olduğu dünyada o çaresiz insanlarla aynı nefesi alıyor; aynı güneşe bakıyoruz; ama onlar için ne yapıyoruz? Son aylarda dünyayı kasıp kavuran coronavirüs belasının sebeplerini bu bağlamda hiç düşündük mü?  Sahile vuran Suriyeli Aydan bebeklerin, dünya yollarında ellerinde bebeklerle umuda koşan mazlumların, doymak bilmez iştahlarıyla çıkarılan vekâlet savaşlarında petrol kavgalarından habersiz; masum, yetim ve öksüz çocukların ah’ının bir yerlerden çıkmayacağımı zannedildi? Dünyayı allak bullak eden kibir baronları; Nemrud’un bir sivrisineğe mahkûm olan zavallı, aciz halini ve akıbetini elbette bilmiyorlar ama bilenler biliyor!

İçinde kaybolduğumuz şehirlerin arka sokaklarında halinden ve ahvalinden bihaber yaşadığımız yoksul evlerde ne tür çaresizliklerin yaşandığını anlamadan, idrak edemeden yaşanılan hayatın bir bedelinin olacağı, bu bedelin de acı olacağı unutulmamalıdır!

Yardımlaşma kültürünün tüm toplumsal katmanlara yayılması düşüncesinin insani ve vicdani sorumluluk olduğu izahtan varestedir. Sorumluluk, hassasiyet ve duyarlılık hissiyle hareket edilmesi durumunda özelde yaşadığımız çevre, genel itibari ile yaşadığımız toplumda ve dünyada dayanışma duygusu güçlenecek ve bu durum sonuç olarak bizlere sağlıklı ve huzur dolu toplumun kapılarını açacaktır.

Yoksulluğun, acının, düşkünlüğün sonucu umutsuzlukların yaşandığı tüm ortamlarda sevgisizlik, ilgisizlik ve terk edilmişlik yaşayan kardeşlerimize gerek bireysel, gerekse ülkemiz özelinde dünyanın farklı ülkelerinde farklı dernekler vasıtası ile farklı seçeneklerle uzanacak her el, bizleri maddi ve manevi güçlendireceği gibi toplum yapımızı da ahlaki ve sağlam temellerle yeniden inşa sürecine sokacağı da unutulmamalıdır.

Yılmadan, yılgınlık göstermeden, tutkuyla ve bilgece; yoksulu, yetimi, açı, açıkta olanı gözetleyen eller var memleketimde. Türkiye özelinde ümitsizlerin ümidi, umutsuzların umudu haline dönüşen; sadece vatandaşlarımızın değil insanlıkta kardeş olduğunu bildiğimiz yardıma muhtaç tüm insani yardım kuruluşları ile toplumsal yardımlaşma düşüncesi, fikri, sorumluluk bilinci ve büyük bir ufuk zenginliğiyle yukarıda ifade etmeye çalıştığım hassasiyetler temelinde hizmet ediyor. Dünya genelinde yaptığı çalışmalarla rüştünü ispat eden Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve Kızılay hayırsever sponsorlar eliyle savaş mağduru yetimlerin yardımına koşması; insanlarımızın engin ruh dünyasının yansıması olduğunu bizlere gösteriyor ve İslam Peygamberinin şu sözünü aklımıza kazıyor: “Yetime kol kanat geren kimse ile cennette böyle (yan yana) olacağız. Buyurdu ve aralarını hafifçe açarak işaret parmağıyla gösterdi.”

Yardımlaşma duygusunu bir kavramdan öte hayata geçiren, eyleme döken yurt içi ve yurt dışı yardım kuruluşları ve derneklerin emeklerine teşekkür ederken; tüm yardımseverlerimizi ve okuyucularımızı bütün kalbimle selamlıyorum.