Uzun dönemdir takip ediyorum ki kadınlar üzerine geliştirilen politikalar, ister hükümet eliyle olsun isterse STK'lar eliyle olsun hep, toplumun en önemli unsurlarından biri olan aileyi hedef alacak şekilde “kadın”ı yeniden dizayn etmeye çalışıyor... Adeta düzen ailenin altına odun koyup, ateşi harlayarak aileyi  buharlaştırma çabalarına matuf politikalar üretiyor... Kadını kişilik olarak değil, dişilik olarak ön plana çıkaran, ambalajlanmış bir meta gibi sunan ve erkek ile kavgalı, hatta ondan nefret eden, potansiyel düşman gibi gören canavar yaratmaya mebni girişimlerde bulunuyorlar..

Özellikle medya ve reklam sektörü başta olmak üzere, oyuncak sektöründen, politikacıların siyasi reflekslerine kadar Cinsizyetsizleştirme çabalarını da bu minvalde okumak gerekiyor. Yani kadını toplumdan silerken yanında erkeği de götürmek istiyorlar... Bu daha vahimi... Sonuçta bir kadın ve bir erkek kalmayacak, sonuçta evlilikler yerine kısa süreli, hazza dayalı rastgele ilişkiler yerini alacak. Böylece toplumu oluşturan/koruyan en küçük yapı taşı olan aile mefhumu yok edilecek... Amaç bu. Araçlar ise farklı farklı...

Hadi kökü dışarıda, batılılaşma serüveninde manivela görevi gören karanlık STK, Parti ve çeşitli medya organlarını anlıyoruz. Onlar cibilliyetlerinin ve onlara verilmiş görevlerinin gereğini yapıyorlar ya AK Parti, ya sayın Cumhurbaşkanının kızının önderlik ettiği KADEM ne yapmaya çalışıyor...? İstanbul sözleşmesiyle alevlenen tartışmalar, sağduyulu toplum çevrelerinden gelen yoğun tepkiler üzerine nihayet bu korkunç sözleşmenin iptal edilmesi ile son buldu... Gerçekten hafsalam almıyor... Size en çok inançlı insanlar oy verdi. Aile ve toplumu korusun, dini ve milli değerlerimizi muhafaza etsin diye size oy verdi, ama siz hep Kemalist-laik-modernist kesimin dümenine su taşıdınız... Kendi bacağınıza sıkıyorsunuz haberiniz yok. Nedir bu Kemalistlere karşı yaşadığınız eziklik psikozu..? Yoksa sizin gerçekten böyle bir derdiniz yok mu? Kadının şahsiyetini çalıyorsunuz.. Kişiliğini yok ediyorsunuz... Kadını sadece dişiliği ile var olabilen bir nesne haline getirdiniz.

Geçen gün Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in “Doğu Batı Arasında İslam” eserini okurken dikkatimi çekti. İzzetbegoviç diyor ki; “Medeniyet kadından hayranlık duyulan veya kullanılan bir nesne yaratmış, ancak değer ve saygının hâmili olabilecek yegâne şey olan şahsiyeti ondan koparmıştır. Bu duruma giderek daha fazla şahit oluyoruz. Bu durumun en açık şekilde gözler önüne serildiği platform çeşitli güzellik yarışmaları ve mankenlik ve fotomodellik meslekleridir. Burada kadın artık bir şahsiyet hatta neredeyse insan bile değildir. En iyi ihtimalle "güzel bir hayvan"dan biraz daha fazlasıdır.

Medeniyet bilhassa anneliği aşağılamıştır. Hiç tereddüt etmeden, satıcı, manken, eğitici (diğer çocukların), sekreter, temizlikçi gibi meslekleri annelik vazifesine tercih etmiştir. Medeniyet anneliği kölelik ilan etmiş ve kadına bundan kurtuluş vadetmiştir. Medeniyet, kaç kadını aileden ve çocuktan ayırarak (ona göre “özgürleştirerek”) bir memur ya da işçi yaptığı ile ilgili bilgileri büyük bir gururla ilan etmektedir. Bunun tam tersi bütün kültür ezelden beri anneyi yüceltmiştir. Anneyi bir sembol, bir sır, kutsal bir varlık olarak addetmiştir. En güzel mısralarını, en dokunaklı tonlarını, en hoş tablo ve heykellerini ona adamıştır. Medeniyet dünyasında annenin sürgünü devam ederken, Piccaso büyüleyici tablosu Annelik'i resmediyor, bu muazzam methiyesiyle "anne”nin kültür için hâlâ var olduğunu ilan ediyor. Kreşlerle birlikte huzur evleri de gelmektedir. İkisi de aynı düzenin bir parçasıdır ve aynı çözümün iki ayrı aşamasını temsil etmektedir. Kreşler ve huzur evleri suni doğumu ve suni ölümü çağrıştırmaktadır. İkisinin özelliği de konforun ön planda olması, sevgi ve sıcaklığın bertaraf edilmesidir. İkisi de aileye muhalif konumda yer almakta ve insan hayatında kadın rolünün değişmesinin bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. İkisinin de ortak öncülü anne-babalık ilişkisini adım adım bertaraf etmektir: çocuklar kreşte anne-babasızdır, huzurevlerinde anne-babalar evlatsızdır. İkisi de medeniyetin “harikulade” ürünleridir ve her ütopyanın idealidir.

Aile anne ile birlikte dinî dünya görüşüne aittir, kreş ise memurları ile birlikte "öteki” anlayışın bir parçasıdır.” düşüncelerime tercüman olan İzzetbegoviç'i rahmetle anıyorum...

Seni anlamadılar ey Bilge Kral...