Özellikle 2021 sonrasında dolaşımdaki nakit para ile bankalardaki vadeli hesaplar ve yatırım fonlarını kapsayan geniş kapsamlı para arzı göstergeleri arasındaki farkın giderek büyüdüğü görülüyor. Bu durumun temel nedenlerinden biri yüksek faiz politikası. Faizlerdeki artışla birlikte vatandaşlar paralarını daha çok vadeli hesaplarda değerlendirmeyi tercih ediyor, bu da geniş tanımlı para arzı göstergelerinde keskin bir yükselişe neden oluyor. Diğer yandan bu gelişmeler, ekonomide parasallaşma eğiliminin de güçlendiğini ortaya koyuyor.
Para arzı, genel anlamda bir ülkedeki toplam para miktarını ifade ediyor. Bu kavramın enflasyonla olan ilişkisi oldukça doğrudan: Para arzının hızla artması, piyasadaki para miktarını yükselttiği için talebi artırıyor ve bu da fiyatlara yukarı yönlü baskı yapıyor. Tersine, para arzının daraltılması talebi kısarak fiyatları düşürebiliyor ama bu kez de ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor.
Faiz oranları da para arzını etkileyen önemli bir unsur. Arz arttıkça faizler düşüyor, bu da krediye erişimi kolaylaştırıyor ve ekonomik hareketliliği artırıyor. Ancak bu döngü kontrolden çıkarsa, aşırı parasal genişleme sonucu enflasyon patlaması yaşanabiliyor. Türkiye’de son dönemde yaşanan da bu dengenin hassaslaştığı bir süreç. Yüksek faiz ortamı geniş tanımlı para arzını tetiklerken, bir yandan da enflasyonla mücadele çabalarını zorluyor.
Dar anlamda para arzı yani M1, halkın kolayca erişebileceği nakit ve vadesiz mevduatlardan oluşuyor. Daha geniş tanımlı olan M2’ye vadeli mevduatlar da dahil. En kapsamlı ölçüm olan M3 ise M2’ye ek olarak repo işlemleri, para piyasası fonları ve bankaların çıkardığı menkul kıymetleri kapsıyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, 2021 sonrasında bu üç gösterge arasında belirgin ayrışmalar yaşanmaya başladı. Özellikle M1 ile M2 ve M3 arasındaki farklar dikkat çekecek düzeyde açıldı. Bu durum, nakit paraya olan ilginin azaldığını ve bireylerin daha çok faiz getirisi olan ürünleri tercih ettiğini gösteriyor. 2023'ün ikinci yarısından itibaren ise M2 ile M3 arasındaki fark da belirginleşmeye başladı. Bu ayrışmanın da artan faizlerle birlikte bankaların daha fazla menkul kıymet ihraç etmesi ve yatırım fonlarının öne çıkmasıyla bağlantılı olduğu görülüyor.
Genel olarak tablo, ekonomideki para miktarının arttığını ama bu artışın yapısal olarak daha çok faiz getirisi sağlayan finansal ürünlerde yoğunlaştığını gösteriyor. Bu eğilim enflasyonu doğrudan etkileyerek politika yapıcıları da zor durumda bırakıyor. Para arzı ile faiz ve enflasyon arasındaki karmaşık ilişki, Türkiye ekonomisinde kritik dengelerin yeniden kurulmasını zorunlu kılıyor.