Genç bir hayatın trajik vedası, arkasında pek çok soru işareti, büyük bir hüzün ve ağır bir sorumluluk duygusu bıraktı.

Olay yerinde yapılan incelemelerde polis, Sena’ya ait olduğu düşünülen bir not buldu. Satırlara dökülen duygular, bir vedadan öte; yaşamın ağırlığına, hayal kırıklığına ve kırılmış bir kalbin sessiz çığlığına işaret ediyordu. Notta “Bütün elbiselerimi yardım kuruluşlarına verin. Kitaplarımı üniversiteye, oyuncaklarımı yuvaya, balığı Ahmet’e…” sözleriyle başlayan cümleler, genç bir kadının dünyadan silinme isteğini ve arkasında iz bırakmamaya dair kararlılığını gözler önüne seriyordu. Mezar taşı istemeyen, çiçeksiz bir mezar dileyen, kimsenin başında uzun süre durmamasını isteyen Sena, son dilekleriyle hayattan bağını koparırken, “asıl mesele Ahmet asla mezarıma gelmesin” diyerek ismini verdiği kişiye de bir mesafe koyuyordu.

İddiaya göre notta geçen “Ahmet” ismi, aynı fakültede görev yapan Araştırma Görevlisi A.P.’yi işaret ediyordu. Genç kadınla arasında gönül ilişkisi olduğu öne sürülen A.P. hakkında, Yükseköğretim Kurulu tarafından inceleme başlatıldı. Konuyla ilgili müfettiş görevlendirildiği bilgisi kamuoyuna yansıdı.

Olayın yankıları sürerken, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hacı Musa Bağcı, derin üzüntüsünü gözyaşları eşliğinde paylaştı. Bir yıl boyunca Nur Sena’nın derslerine girdiğini belirten Bağcı, birebir yakın temasları olmamış olsa da onun hanımefendi kişiliğini hatırlayarak konuştu. İçten bir pişmanlıkla “Keşke Sena bana ulaşsaydı” dedi. “Derman olabilirdik” sözleri, bir eğitimcinin çaresizlik duygusunu ve içinde taşıdığı vicdani yükü yansıtıyordu.

Öğrencileriyle her zaman irtibat halinde olduğunu söyleyen Bağcı, bu trajedinin sorumluluğunu üzerinden atmadı. “Layıkıyla görevimizi yapamadık” diyerek açık bir özeleştiride bulundu. Bu olayın, bundan sonrası için bir dönüm noktası olması gerektiğini belirten dekan, benzer acıların yaşanmaması adına öğrencilere daha fazla ulaşmayı, daha fazla destek olmayı temenni etti.

Kaynak: Türkiye Gazetesi