Referandum öncesi ve referandum sonrası Avrupa´nın özellikle Almanya´nın Türkiye´ye demokrasi derslerine şahit olduk ve hala oluyoruz. Türkiye o kadar antidemokratik ki demokrasi bekçisi olan Almanya´nın derslerine çok ihtiyacı var. Şimdi o demokratik uygulamalara bir göz atalım ve Almanya´nın karnesini birlikte verelim.

Almanya´nın Türkiye´de ki muhalif basına destek kampanyası:

Alman yayın ve kitap evlerinin çatı kuruluşu olan Alman Kitap Basım ve Yayıncıları Derneği Borsa Birliği Türkiye´de zor koşullarda yayın yapan gazete ve internet siteleriyle dayanışma kampanyası başlattı. İnternet üzerinden başlatılan kampanya ile desteklenmek istenen gazete ve internet sitelerine ilan verme yoluyla maddi yardım yapılacak. Hayırdır bu ne iyimserlik? Türkiye´yi eleştiren basın mensupları ve medya kuruluşları maddi olarak desteklenip güçlendirmek mi hedefleniyor? Aynen öyle oluyor. Alman kaynaklı kurulan ve Can Dündar´ın başında bulunduğu “özgürüz” isimli haber sitesi bunu kanıtlamaktadır.

Haçlı ruhu hortladı:

Avrupa Birliği liderlerini toplayan Papa, laikliğin çanına ot tıkadı. 

Sömürmek istedikleri Müslüman ülkelere laiklik dayatması yapan Batı liderleri,  Papa Franciscus´un huzurunda verdikleri resimle AB´nin 60 yıldır din temelli bir siyaset güttüğünü, sekülerizm ve laikliğin sömürdükleri ülkeleri uyutmak için bir masal olduğunu bir kez daha gösterdiler. 

Düşünebiliyor musunuz Türkiye´nin darbe girişiminde yıkılmaması olasılık bir darbe için yöntemler alınması Yani kendini koruması Ayrıca başkanlık sistemine geçmek için Anayasa değişikliğini referanduma sunulması Papaya ve güdümünde bulunan Hristiyan Avrupa ülkeleri liderlerini gizlice yaptıkları bir planı bozmuş olması gerek ki, yeni planlar peşindeler. Laik olmadıkları halde Türkiye´ye neden laiklik dayatılmış oldu? Cevabı çok basit Türkiye´ye karşı Avrupa ülkelerinin ittifak ettiği ilk kez görmüyoruz. Osmanlı´yı yıkmak için benzer planlar kurulmuş ve yürürlüğe sokulmuştur. Sonuç olarak anlamış oldular ki Osmanlıyı yıkabilmenin tek bir yolu vardır. O da Osmanlı´yı Kur´an anlayışından uzak tutmaktır ve Kurana bağlılıklarını çekmektir. Bu sebeple din ve devlet ayrılmış oldu. Şimdi ise böyle bir tehlikeyi sezdiklerinden dolayı babalarıyla birlikte buluşmuş oldular. Bakalım yeni planlar ne olacak.

1949 yılında kuruluşundan bu yana üye ülkelerde ki demokratik değerler ve insan haklarının korunması için faaliyet gösteren Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) son oturumunda Türkiye´yi yeniden siyasi ve hukuki denetim mekanizmasına dâhil etme kararı aldı. Meclisin denetim grubu, karara gerekçe olarak Türkiye´deki 16 Nisan referandumunu ve ülkede devam eden olağanüstü hal durumunu gösterdi.  

Ya hu. Sana ne benim ülkemde ki referandumdan?  Yapılması gerekiyor ise bu seni ne ilgilendirir?  Biz, Türkiye olarak faciadan kıl payı kurtulmuşuz. Tabii ki önlemler alınacak. Katliam oldu, kıyım oldu, meclisimiz bombalandı, binlerce kişi yaralandı yüzlerce kişi şehit edildi ve siz toplanıp geçmiş olsun bile demediniz. Şimdi hangi yüzle, ülkemizde OHAL ilan edildi diye eleştiriyor ve hatta hakkımızda karar çıkarıyorsunuz? İfadedeki çarpıklığa bir bakın hele, “suçu kanıtlanmamış, boş yere tutulan gazeteci ve demokratları serbest bırakın”. Bir de dayatmaya kalkıyorlar. Bunlar Feto´yu bir terör oluşumu kabul etmediği müddetçe bizim sunmuş olduğumuz hiç bir delili kabul etmeyecekler. Düşünceleri bu yönde olduğu için böyle bir ifade kullanarak Türkiye´yi dünyanın gözünde diktatör bir ülke olarak gösterip aldıkları karar ile kendilerini haklı olduğunu ispat etmek istiyorlar. Sonucunda ne anlıyoruz? Bu resmen siyasi bir operasyondur. Demek ki bu oluşumda da, Teröre hizmet eden lobiler mevcut. Bunu anlamış olduk. Fransa´da da 2 yıldır OHAL var. Onlar niye denetim altında değiller? Burada yükselen Türkiye´yi engellemek için çırpınışlar olduğu görülmektedir. Söz konusu Avrupa da insan ve fikir hakları ihlali ise, Almanya´ya bir göz atsınlar derim. Nasıl fikir özgürlüğü ve insan hakları ihlal ediliyormuş, oradaki Türklere yapılanlardan görsünler. 

 

AGİT´ten Türk hükümetine referandum eleştirisi:

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi´nden (AKPM) gönderilen gözlemciler, yaptıkları açıklamada, oylamanın yasal standartlara uygun olmadığı kuşkusu taşıdıklarını, belirtmişlerdir.

 

Bu gözlemcilerin yaşantılarına baktığımızda görüyoruz ki, PKK´nın Hayır mitinglerine gidip konuşmalar yapmış, Türkiye aleyhine kampanyalarda yer almıştır. Bu nasıl bir anlayıştır ki, baştan beri düşman olduğu ve yıllar öncesinden beri aleyhimize yapılan kampanyalar da yer alan birilerini, gözlemci olarak Türkiye´ye yollarsınız? Hadi yolladın. Biz bunu yutar mıyız? Yutmayız ve yutmadık. Bu kimselerin söylemiş olduğu her söz mundardır. 

 

Hayır çıkmış olsaydı o zaman ki raporları görün, hepsi olumlu olurdu.

 

Medya Propagandası:

Özellikle 15 Temmuzdan sonra Türkiye hakkında sadece kötü haber çıkmakta. Tümüyle bütün basın medya kuruluşları bir ağızdan Türkiye ve Türkleri kötülemekten geri kalmıyor.  Mesela Referandumda Hayır çıkması için ellerinden geleni yaptılar. Her gün tartışma programlarında konu Türkiye ve Referandum idi. Programlara davet ettikleri Türk konuşmacıların sözünü ağzına tıkayarak söz hakkı bile tanımadılar. Türk konuşmacılar Türkiye karşıtı ya da Erdoğan karşıtı konuştukları zaman stüdyodaki seyirciler tarafından alkışla tutuldu.

Türk siyaseti yapmak yasak:

Avrupa´da ki Türklerin referandum da halk oylamasına katılmakla sözde Almanya´da ki Türklerin birliğini bozuyormuş. Türkiye´nin siyasi tartışmalarını Alman topraklarına taşınmamasını her fırsatta dile getirdiler. Türkiye´ye ait ne varsa Türkiye´de kalacakmış. Galiba bunlar iyice kafayı yedi. Böyle saçma sapan bir ifade kullanmak dahi referandum neticesini sindirememiş etkisidir. Bir siyasetçi olarak böyle bir şey nasıl söylenir? Böyle demokrasi anlayışı mı olur? Yani, Türk olabilirsin ama bizden izinsiz ülkene vatandaşlık yapamazsın. Ne güzel demokrasi be.

Çifte Vatandaşlık:

Bir de tutturmuşlar çifte vatandaşlık uyuma engelmiş. Asırlardır çifte vatandaşlığı uyuma engel değildi. Avrupa Türkleri vatanlarında ki referandum ve seçimlere ilgi gösterince mi çifte vatandaşlık uyuma engel oluyor? Bu mu yani Almanya´nın demokrasi anlayışı? Açık açık, “dediğimizi yapmayan Türkleri cezalandırmak istiyoruz” deseler ya şuna.  

Zamanında çifte vatandaşlığını zorla cebimize koydular, Almanya seçimlerinde oy kullanalım diye şimdi ise kendilerinin vermiş oldukları çifte vatandaşlığın iptali söz konusu öyle mi? Çifte vatandaşlığın iptali referandum öncesi tehdit olarak dile geliyordu. Referandumda Avrupa Türkleri tarafından Evet oy oranı bayağı bir fark attığı ve bir nevi cezalandırmak amaçlı çifte vatandaşlığın iptali artık gündemde.

Fikir özgürlüğü yok:

Almanya´da, Hayır kampanyaları yapan kişilere evet ´çiler baskı yapıyormuş ve engelliyormuş. Tüm Alman halkına medyada olayı böyle yansıtıyorlar. Hâlbuki olay tam tersine cereyan ediyor. Alman siyasi partileri ve mensupları bizzat kendileri Hayır kampanyaları yapıp, Hayır çadırlarına ve PKK´nın Hayır programlarına konuşmacı olarak katıldılar. Cem Özdemir ve Sevim Dağdelen birer örnektir. Çifte standardın ta kendisi. Ayrıca, Evet oyu verenlerin ülkeyi terk etmeleri için baskılar çoğalmış durumda.

Cem Özdemir, gurbetçileri Alman anayasasını sadece yüzeysel değil tam anlamıyla benimsemesi gerektiğini söylüyor.

Milletimiz hür iradesi ile referandumda oy kullandıkları için mi Alman Anayasası kabul edilmemiş oluyor? Böyle saçmalıklar gösteriyor ki, Türkler yine seçim malzemesi olarak kullanılmaktadır. Şunu merak ediyorum. Türklerin, Evet oyu kullanması ile anayasanın hangi maddesinde karşı gelmiş oldu? Yok tabii ki böyle bir şey. Demek ki bu iftira da saçma ve Almanya´nın dikta bir rejimi olduğunu ispatı.

Avrupa Birliği şantajı:

İdam cezası geldiği takdirde Türkiye´nin Avrupa Birliği üyelik müzakereleri iptal olacakmış. Şimdiye kadar sanki Avrupa Birliği´nin Gözde üyesi idik de bundan sonra bizi gözden çıkarmış olacaklar. Bu şekilde Türkiye´nin üzerinde baskı yapmalarını demokrasiden sayıp, sözde bize gözdağı vermektedir. 

Daha küstahça bir ifade ise, “Türkiye´ye yapılan maddi yardımların Avrupa Birliği üyeliğine hazırlık amacıyla yapılmış ve milyarlarca Euro´yu mültecilerle mücadele ´de kullanılması gerektiğini” vurguluyorlar. Hangi milyarlardan bahsediyorlar bunlar? Anlaşma da milyarlar var ama henüz verilen 1 milyar bile yok. O sebeple bu küstahça ifadeyi nasıl kullanırlar? Avrupa kendi halkını işte böyle kandırarak Türkiye aleyhine kışkırtıyor. 

Sonuç:

Avrupa, Türkiye´nin boyun eğene kadar böyle devam edecektir. Bu konuda acelesi de yoktur. Ne kadar uzun sürerse Avrupa´nın o kadar işine yarar. Zira şu ana kadar Türkiye sadece konuşuyor ve tehdit savuruyor diye görünüyor. Yaptığı bir hamle yok. Avrupa ise hamle üzerine hamle yapıyor. Biz yaparız dedikçe onlar yapıyor, karalıyor ve önümüzü kapatmaya çalışıyorlar. Bu sebeple acilen dış siyasetimizi değiştirip çözüm bulmamız lazım. Gerçek şu ki, tükürdüğümüzü yalar boğun eğecek olursak burnumuzdan fitil fitil getirecekler. Bunun içın pes etmemizi bekliyorlar. Adamlar bile bile antlaşmalarını yerine getirmiyorlar ki (mülteci antlaşmasında ki maddi yardım) ülkemiz ekonomi krizine girsin. Biz ne yapıyoruz? Tehdit ediyoruz. Açacaksın 3 gün sınırı bakın Merkel nasıl tıpış tıpış Türkiye´ye geliyor.  

Yukarıda saydığım her bir madde, Türkiye´nin bir tehdit sonucunda yapılan hamlelerdir. Bir zaman gelecek, mülteci konusunda Avrupa aralarında anlaşacak. Muhtemelen Almanya´da ki seçimler bekleniyor. Eğer anlaşırlarsa elimizde bulunan tek ve son kozu kaybederiz. 

Hareket vakti.