1915’in 18 Mart’ına kadar topla, tüfekle aşamadıkları boğazı,12 Kasım 1918’de güle oynaya geçip gittiler…

Geçildi…

1915’in 18 Mart’ına kadar topla, tüfekle aşamadıkları boğazı,12 Kasım 1918’de güle oynaya geçip gittiler…

İstanbul’a doğru…

Marmara’yı kirleterek…

Osmanlı’nın payitahtı, sarayı hümayunun burnun dibine…

Toplarının namluları oraya dönük…

 “Geldikleri gibi gidecekleri” güne dek, baykuşlar gibi tünediler boğazın mas, mavi sularının üzerine…   

Pisleyerek…

Boğazlardan savaşla geçemeyenler, 30 Ekim 1918 tarihli Agamemnon Zırhlısında imzalanan ve tarihimizi kirleten Mondros teslimiyetimizin sonucu işgal ettiler İstanbul’u.

Tabii:

Sadece Çanakkale Boğazını değil, karadan da aşıp geçemediler Mehmetçiğin gücünü…

Ama:

Bizler, Çanakkale Savaşları deyince hep 18 Mart’ı bilir ve coşkuyla O’nu kutlarız…

Oysa:

25 Nisan 1915’de başlayıp 8-9 Ocak 1916 Gecesine kadar süren ve Yüz Binlerce Anadolu yiğidinin şahadetine neden olan, Gelibolu Yarımadası kara savaşlarını üstün körü geçiştiririz…

Elbette deniz savaşları çok önemlidir; ilkel savaş araçlarıyla, dünyanın en büyük armadası olan emperyalist güçlere karşı, ölümüne savaşarak, onlara geçit vermeyen, kahraman ecdatlarımızın bu başarısını hatırlayacağız ve öğüneceğiz…

Öte yandan da:

Sekiz Ayı aşkın bir süreç içinde, dünya harp tarihine menendi görülmemiş bir savaşın destanını yaratan ecdadımızı da unutmuyoruz, unutmayacağız…                   

Sonuçta:

Hesapsız, kitapsız bir macera sevdası uğruna, 1914 yılında girdiğimiz 1. Dünya savaşında mağlup olarak, 1918 de kayıtsız şartsız teslim bayrağını çektik.

Deniz ve Kara savaşlarında arkalarına bakmadan çareyi kaçmakta bulanlar, 12 Kasım 1918 günü boğazlardan geçerek İstanbul’u kirli çizmeleriyle işgal ettiler…

Teslimiyet acıydı, işgal kötü idi, hem de çok kötü; ordular dağıtıldı, silahlara el konuldu, stratejik bölgelere asker çıkartıldı ve böylece yurt toprakları bilfiil işgal edildi…

Ama:

Çanakkale kara ve deniz savaşlarındaki başarılar, üç önemli noktanın gelişmesine neden olurken, iler-de Anadolu topraklarında doğacak, nur topu gibi bir cumhuriyet’in habercisiydi…

1912- 1913 Balkan Savaşında el kadar Bulgaristan karşısında mağlubiyet sonucu, Osmanlı Ordusunun Edirne önlerinden ta İstanbul varoşlarına kadar çil yavrusu gibi dağılmasına neden olmuştu. Bunun utancı milletimizi manen çökertmiş, subaylarımız halk arasında üniforma ile dolaşamaz hale gelmişti…

Tüm dünya, artık Türklerin bitip tükendiğini, savaş gücünü kaybettiğini, tarih sahnesinden çekilmek üzere olduğunu düşünüyordu…

1- Çanakkale Savaşları: Morallerimizi yükseltti; kendimize güvenimiz artarken, dosta düşmana henüz ölmediğimizi kanıtlamış oldu…                            

Şayet:

Müttefik güçler, Çanakkale de durdurulmayıp, İstanbul’a girebilmiş olsa idi: Çarlık Rusya ya her türlü yardım gidecek, belki de Lenin, Sovyet Devriminde başarılı olamayacaktı…

Hal böyle olunca da, Doğu Anadolu’yu Erzincan’a kadar işgal etmiş olan Çar orduları, Güneye, ta Musul ve hatta Basra’ya kadar inecekti… Dahası: Bugün bile o hevesinden vazgeçmeyen Ermenilere o coğrafyada bir devlet kurduracaklardı…

2- Sovyetlerin, Çarlığı yıkması, 1. Dünya savaşından çekilmesine neden oldu. Dolayısıyla da, Rus Orduları biz Türklerle barışarak, Doğuda Kars’a kadar çekildi. Sonraları Kurtuluş Savaşımıza çok büyük destek vererek, düşmanın Anadolu dan atılmasında etken oldu…  

3- Çanakkale Kara Savaşları öylesine hayırlı oldu ki: Yüz Binlerce şehidimizin acısını unutamasak bile, Güneş gibi doğan bir Mustafa Kemal’in varlığıyla teselli olmamıza neden oldu…

Nasıl teselli olmayalım ki:

Yanmış, ölmüş, bitmiş bir imparatorluğun külleri üzerinde “ilelebet payidar olacak” bir devlet yaratmak, halkın iradesine dayalı bir cumhuriyet kurmak, 20. Yüz Yılın, hatta 21 Yüz Yılın hangi dehasına, hangi beynine kısmet olmuş ki…

Hey Mustafa Kemal hey!

Çanakkale de parladın, Samsunda Anadolu ya doğru şimşek oldun çaktın, aydınlattın dört bucağı…

Kurduğun Cumhuriyet’i çağdaş devrimlerinle taçlandırdın…

Birçok mazlum ülke halkı, seni örnek aldı; senin kavlin üzerine yurtlarını yapılandırdılar…

Ama bizler, ne çare seni unuttuk, seni ağır, ağır yokluğa doğru götürüyoruz; sağından solundan ilkelerini yontuyor kuşa döndürüyoruz…

Çanakkale de ölmelerini emrettin; gözlerini kırpmadan öldüler. Hepsinin mekânı cennet, ruhları şad olsun.

Yüce Önder! İslam yurdunu, Hıristiyan çizmesinden temizledin; Bugün kiliselerin çan sesi yerine, minarelerimizde ezan seslerini duyuyorsak; kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün hepsi senin eserindir…

Yüce Allah senden razı olsun, ebedi istirahat mekânında ışıklar içinde yat...