Kader; insan, insanın hareketleri ve her insanın dünya yaşamında nerede, ne zaman ve nasıl hareket edeceği, ne şekilde davranacağı, neleri yapıp neleri yapmayacağı ile ilgili olmayıp evrendeki tüm tabiat olaylarının tabi olduğu ilahi yasanın adıdır demek yanlış olmaz.

Kader; insan, insanın hareketleri ve her insanın dünya yaşamında nerede, ne zaman ve nasıl hareket edeceği, ne şekilde davranacağı, neleri yapıp neleri yapmayacağı ile ilgili olmayıp evrendeki tüm tabiat olaylarının tabi olduğu ilahi yasanın adıdır demek yanlış olmaz. İnsan dışındaki tüm canlı ve cansız varlıklar; rüzgârlar, yağmurlar, suların buharlaşması ve tekrar yağmur, kar veya dolu olarak yeryüzüne inmesi, güneş sistemi, gezegenler, galaksiler, ilah... Aklımıza gelen veya gelmeyen küçük-büyük her türlü olaylar ve yaşamlar ezelde Tanrı tarafından belirlenmiş ve hiç değişmeyen ve değiştirilemeyen bir yasaya göre cereyan ederler. İşte bu kaderdir. "Göklerin ve yerin tüm kontrolü Allah'ın elindedir. " (Şura, 12)

Oysa insan evrendeki canlı ve cansız tüm varlıklardan farklı özelliklere ve ayrı bir statüye tabidir. O, da insana bahşedilen akıl sayesinde insanlar karar verebilmesi, tercih yapabilmesi, seçimde bulunabilmesi, önündeki farklı yollardan dilediği birine gidebilmesi ve kısaca kendi kaderini kendisinin tayin etmesidir.           

Mesela insan çok acelecidir ve tamahkârdır. Aza kanaat etmez. Çabuk telaşlanır, aniden kızar ve parlar. Bu kızgınlıkla ve düşünmeden sonunda pişman olacağı sözler söyler ya da işler yapar. "İnsan, düşünmeden ya da inatla çok iyi işlere öncülük ettiğini sanırken aslında çoğu kere çok kötü şeylere çağırdığının farkına varmaz. Çünkü İNSAN ÇOK ACELECİDİR." (Esra, 11). Oysa yırtıcı hayvanlar karınlarını doyurduklarında avlanmaya devam etmezler, yedek yiyecek biriktirme gibi bir adetleri yoktur. Bir aslan, bir çita, bir leopar veya yırtıcı bir kuş karnını doyurmak için ava çıktığında avlayacağı hayvanların oluşturduğu sürünün tamamına saldırmaz. İçlerinden birini gözüne kestirir. Dikkatlice ve sinsice avına iyece yaklaşır ve enerjisinin tamamını harcayarak onu yakalamaya odaklanır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yırtıcı hayvanların her yüz avlanma girişiminden ortala sekseni başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.

Başka bir deyişle bir avcı hayvanın avını yakalama veya avlanmada başarı oranı yüzde on ile yirmi arasındadır. Fakat hiç birisi yılmaz ve avını yakalamak için çaba göstermekten vazgeçip acizlik göstermez. Avlanmadaki bu başarısızlığa rağmen hiç bir hayvan aç kalmaz. Bir şekilde karnını doyurur.

Ya insan!

İnsan ise, her şeyi bir anda yapmak ister. Birden zengin ve varlıklı olmak ister. Aza kanaat etmez. Tanrı'nın evrendeki her şeyi kendisi için yarattığını unutuverir. "Allah, her şeyi insanlar için yarattı." (Nahl, 4–18).

Evrendeki her şey insanın emrine verildiği halde, o yine de kanaat etmez. "İnsan gerçekten apaçık bir nankördür." (Zuhruf, 16).

Burada bir gerçeğin altını çizmek durumundayız. Kur-an’ın biz insanlar için kullandığı "Aceleci", "Nankör", "Cahil" ve benzeri sıfatları yanlış anlamalıyız. İnsanda bu özellikler var demektir bunun anlamı. Ama insanda acelecilik, nankörlük, cahillik gibi bir takım olumsuz özelliklerin var olması, her insanın aceleci, nankör veya cahil olduğu ya da olması gerektiği manasına gelmez. Aklını kullanan, aklı kendisine ve davranışlarına komutan tayin eden, Tanrı'ya inanan, vicdan sahibi, ilim sahibi ve namuslu insanlar kendilerinde var olan nankör, aceleci veya cahil özelliklerini dizginlerler ve frenlerler. Çünkü bilirler ki, aklını kullanmayanların üzerlerine pislik yağar. "Şu da bir gerçek ki,  hiç bir kimse, kendisi istemedikten sonra Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki, Allah AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERİNE PİSLİK YAĞDIRIR."  (Yunus, 100)

ÖZSÖZ: Göklerin ve yerin tüm kontrolü Allah'ın elindedir. O, çalışıp isteyene rızkı bol verir, çalışmayandan da kısar. Allah her şeyi bilir." (Şura, 12)