Dini bilgilerin Kur’an ve sahih/doğru hadislere dayanmayanları bize rivayet yolu /sözlü aktarım ile gelmiştir. Bundan dolayı bir çok dini mesele, bazen erkeksi yorumlardan bazen yöresel ve töresel anlatımlardan bazen da kişileri aşırı yüceltme kültürüne dayalı olarak Kur’ana, sünnetullaha/evren kanunlarına aykırı olarak anlatılır durulur.
Bu cümleden olarak toplumda benimsenmiş, yazılı ve sözlü din kültüründe yaşatılmakta olan bazı yanlış söylemlere işaret edelim.
-Rüyada beyaz veya yeşil görmek hayra, siyah veya kırmızı görmek şerre işaret olduğu, hiçbir sahih delile dayanmaz. Kur’an’ın yüzüne bakmanın sevap olduğunun da bir delili yoktur. Peygamberimiz zamanında Mushaf kitap haline getirilmemişti ki böyle bir sevaptan bahsedilsin. Iskatı salat/namaz borcunun düşürülmesi için bir miktar parayı fakire verip tekrar almak şeklindeki devir uygulaması da hiçbir dini delile dayanmadığı halde bazı yörelerde hala devam eden bir yanlış bir gelenektir.
-Recm/zina cezasından dolayı öldürülenin, namazının kılınıp kılınmayacağı, dinden çıktığı için öldürülenin cenaze namazı kılınmayıp boş bir araziye gömüleceği gibi yazılı kültürde var olan ve hiçbir delile esasa dayanmayan rivayetlerdir. Bu gün hala cenazelerden sonra kabirde yapılan telkin duası/imamın kabir başında defnedilen ölüye yaptığı tenbihatın da hiçbir delili yoktur. Mezarlıklarda cenazeden sonra esas telkin dirilere yapılmalıdır. Çünkü mevta/ölü bizi duymaz. Ölülere evde veya mezarlıklarda “Yasin” okumak da Peygamberimizin yapmadığı bir uygulamadır. Çünkü Yasin süresindeki 70. ayette “..Bu Kur’an’la diri olanları uyarmasını ve inkarcılara cezanın hak olduğunu söylemesini istedik..” denilerek yaşayan Mü’min’lerin dikkati çekilmektedir.
Kurban sahibi elini hayvanı kesenin eli üzerine koyarsa ikisinin de “besmele” okumaları, eğer birisi besmele okumaz ise o hayvanın etinin yenmeyeceği, Nikahlarda iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk olacağı, Kadınlar için teşrik tekbirleri gerekmediği, yüne kadınların ramazan hilalini görmede iki kadının şahitliğinin bir erkeğe denk olduğu, kadının kocasının izni olmadan yalnız kocası ihramlı iken nafile oruç tutabileceği, başka zamanlarda kocasının izni olmadan nafile oruç tutamayacağı tamamen dinin erkeksi yorumlarından kaynaklanan ifadelerdir, yani töreseldir.
Sarıkla kılınan namazın 70 derce daha faziletli olacağı, sakallı imamın arkasında namaz kılmanın da çok sevaplı olacağı, Cuma günü şayet Cuma namazımız olmadı ise diyerek tedbir olarak öğle namazını “zuhri ahir” niyeti ile kılmak da tamamen mevzu/uydurma hadislere veya yöresel kabullere göre yazılıp söylenen şeylerdir.
Hz.Peygamberin (as) bugünkü sarıklar gibi bir sarığı olmadığı gibi sakalı da bir din emri olarak değil hem yöresel kültür, hem de İslam dışı bazı unsurlara tepki olarak tavsiye etmiştir. Hz.Peygamberin (as) kendisinin Peygamber olduğunu belli edecek toplum içinde hiçbir ayrı kıyafeti olmamıştır.
Halk arasında 32 ve 54 farz diye bilinen rakamsal farz sayımları da tamamen Osmanlı din kültürünün bir ürünüdür. Her ne kadar küçük çocuklar için, ezber kolaylığı veren bir öğretim şekli ise de, 32 farz da Hanefi mezhebine göre farzlar dizayn edilmiş olup, diğer mezheplerde bu farzlar 40’a hatta 50’ye çıkabilmektedir. Hatta Hanefi mezhebine göre de, Orucun ve Hac’cın farzları bu sayıma dahil edilmediğinden noksandır.
Ellidört farz ise, Alevilikte Hacı Bektaşi Velinin MAKALAT isimli kitabında anlatılan Aleviliğin esasları sıralamasına çok benzeyen bir sıralamadır. Alevilik/,Bektaşilikte DÖRT KAPI KIRK MAKAM prensipleri vardır. Ellidört farz bunların hemen hemen aynıdır.
Tabii ki bunları ezberlemek ve hayatta uygulamak hem Sünniler için hem de Aleviler için çok faydalı şeylerdir. Nihayet insanlara dinin yasaklarını ve emirlerini bildiren prensiplerdir…
BU KONUYA DEVAM EDECEĞİZ)