BU YAZI ALİ ÇOLAK’IN “SÖZ IŞILDAĞI” KİTABINDAN ALINTIDIR

BU YAZI ALİ ÇOLAK’IN “SÖZ IŞILDAĞI” KİTABINDAN ALINTIDIR

Varsa yoksa doğallıktır benim aradığım. Yaşamın bütün zevki, bütün rahatlığı, olduğun gibi, içinden nasıl geliyorsa öyle davranmaktır. Bunun aksi, zorlamadır bütün bütün, yorucudur. Maskeler takmak, illa ki hoş görünmek için yüzünü zoraki gülücüklerle donatmak işkencedir. Yalnız böyle davranmaya çalışana mı? Değil, onunla muhatap olan herkese. Böyle sentetik bir yüz ifadesi takınıp gelen, dudaklarını yayıp dişlerini parıldatan, vücudunun kimyasını değiştirerek, öğrendiği nezaket kurallarını ‘oynamaya’ çalışan biri karşısında rahat olabilir misiniz? Asla!... Sıkıntı basar, daralırsınız. Karşınızdaki, bir insandan çok, iyi tasarlanmış sentetik bir nesne ya da insan kılığına bürünmüş zarif bir robottan farksızdır çünkü. Doğrusu, bütün yaşamını böyle insanlarla, böyle ortamlarda geçirmek; hat-ta işi, mesleği böyle davranmak olanlara ne kadar acısak azdır. İçinden farkı duygular, farklı davranış biçimleri geçtiği, mesela gülümsemeye hiç mi hiç mecali olmadığı halde ille de gülücükler dağıtmak, neşeli, mutlu görünmeye çalışmak çekilir azap değildir.

Mesleği gereği insanlara hoş ve güler yüzlü görünmek mecburiyetinde olanları ayrı tutalım hadi. Hostesler, sahne sanatçıları, halkla ilişkiler uzmanları, satış elemanları… bu gruptandır. Bu meslekleri seçen kişilerin yaratılışça da zarif, neşeli insanlar olmaları gerekir. Gel gelelim ki çevremiz, böyle bir tabiatı olmadığı halde günlük hayatta kendisine sentetik bir ‘imaj’ tasarlayan, ‘olmadığı gibi görünmek’ sevdasına düşenlerden geçilmiyor. Kimler mi bunlar? Sınıf atlamaya karar vermiş, kendince yüksek idealler belirlemiş ve fakat arzu ettiği dünyanın ve yaşam şartlarının birikimlerine sahip olmayan; kısa yoldan merdivenleri üçer beşer tırmanıverip yüksekçe bir yerlere varmak niyetinde olan insanlar… Kendilerini, hayal ettikleri dünyaya hazırlamak için, bu yolda gereken bütün fiziki ve ruhi şartları alelacele kazanmak, ‘yeni bir insan’ olmak istiyorlar. Bu ‘yeni insan’ın ilk alametlerini takınarak, kocaman açılmış gözler, abartılı mimikler, ödünç alındığı için asla yerine oturmayan gülünç kelimeler, boyası şıpır şıpır akan cilalı cümleler ve nihayet sürekli gülümsemek zorunda kalmaktan asli rengini ve biçimini yitirmiş plastik bir yüzle çıkıyorlar karşımıza. Kendileri ne sanır, ne düşünür bilinmez; ama böyleleri, görünmeye çalıştıklarının tam aksine, fazlasıyla itici oluyor, insanın ruhunu karartıyorlar. İyi pişirilmemiş bir yemek, yanlış makamda söylenen bir şarkı, henüz tamamlanmamış bir resim nasıl tat vermezse, böyle insanlarla vakit geçirmek mecburiyetinde kalmak da aynı çekilmezlik duygusunu verir insana.

Bunları söylüyorum ya, bir yandan da acaba haksızlık mı ediyorum bu tür insanlara, fazla mı keskin sıfatlar kullanıyorum diye de kendimi sorgulamaktan geri durmuyorum. Sanırım onları yererken, kendilerini böyle bir gayri tabiliğe zorlayan şartları ve ‘cilalı imaj çağı’nda yaşamakta olduğumuzu da hesaba katmak durumundayız. Günümüzün popüler, başarılı insan portresini çizenler, ‘kazanılmış bir kişilik’ vaat ediyor ve planlıyorlar. Son yıllarda yerden biter gibi çoğalan kişisel gelişim uzmanları ve her gün onlarcası çıkan kişisel gelişim kitapları, ‘düzgün imaj sahibi, pozitif, kendine güvenen, başarılı’ bireyler yetiştirmeyi vaat ediyor. İnsanın içindeki cevheri ortaya çıkarmada hatırı sayılır bir katkısı olan bu tür yöntemler, fazla abartıldığında yahut herkes uzmanlığa soyunup karton insan tipleri tasarlamaya kalktığında ortaya gülünç manzaralar çıkıyor. Hemen her gün bizi etkilemek için gözlerini gözlerimizin içine dikip, dudaklarını yayarak sırıtan, olur olmaz kelimelerle kulağımızı tırmalayan, henüz pişirilmemiş mimikler ve vücut hareketleriyle gözümüzü yoran maskeli tiplerle karşılaşıyoruz. Sonra, çölde su arar gibi ‘nerdesin doğallık!’ diye haykırasımız geliyor.

Gayri tabilik, ham bir meyve gibi tatsız gelir insana. Doğal olmayan nezaket, sempatik ve sevecen görünme çabası, beğeniden çok nefret uyandırır. Oysa ilk anda kaba saba, çirkin görünen nice insan vardır ki, doğallıklarıyla ilgimizi çeker, sevgimizi, dostluğumuzu kazanır, güzelleşirler bizim katımızda. Onlar, zoraki gülücüklerle değil, içlerinin ışıltısıyla aydınlatırlar çevrelerini. Dedim ya, belki de haksızlık ediyorum ‘imaj yapmaya’ çalışan insanlara, belki göründükleri gibi değillerdir. Ama ne yaparsınız ki suniliğe, zoraki kibarlığa tahammül edilmiyor…

Sevgiler, saygılar.