Allah yolunda savaş ne demektir? İnsanların savaşmalarını mı, yoksa barış içinde yaşamalarını mı ister Allah? Allah ki; yeryüzünde sulhun, selametin, barışın, hoşgörünün, sevginin, saygının, samimiye-tin, doğruluğun, dürüstlüğün, nezaketin, anlayışın, başkalarının dertleriyle hemdert olmanın, dostluğun, kardeşliğin, barışın, anlaşmanın ve kaynaşmanın; mutluluğun, huzurun, saadetin ve sağlığın; çalışmanın, çabalamanın, ilmin, ifranın, medeniyetin, ilerlemenin, gelişmenin, refahın, mutluluğun, düzenin, dirliğin, uyumun, ahengin, dengenin...

Allah yolunda savaş ne demektir?  İnsanların savaşmalarını mı, yoksa barış içinde yaşamalarını mı ister Allah? Allah ki; yeryüzünde sulhun, selametin, barışın, hoşgörünün, sevginin, saygının, samimiye-tin, doğruluğun, dürüstlüğün,  nezaketin, anlayışın, başkalarının dertleriyle hemdert olmanın, dostluğun, kardeşliğin, barışın,  anlaşmanın ve kaynaşmanın; mutluluğun, huzurun, saadetin ve sağlığın; çalışmanın, çabalamanın, ilmin, ifranın,  medeniyetin, ilerlemenin, gelişmenin, refahın, mutluluğun, düzenin, dirliğin, uyumun, ahengin, dengenin... Velhasıl insanlar için, canlılar için ve evrenin tamamı için iyi, güzel, doğru ve yararlı olan ne varsa tüm bunların evrende hükümran olmasını ve hüküm sürmesini isterken ve Kur'an'da insanlara "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, fitne çıkartmayın, insanların arasını bozmayın!" uyarısını sık sık tekrarlarken, nasıl olur da O Allah kendi yolunda insanların kan dökmelerini ister? Bunu anlamak zor.
"Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla mücadele ediniz, savaşın" mealindeki Tanrı buyruklarının demek istediği gerçek anlam şöyle olabilir:
"Ey insanlar! Sizlerin yaratıcısı ve Tanrı'sı olarak ben, aklınızı kullanarak barış, huzur ve güven içinde yaşamanızı, insanlar arasında bozgunculuk yapmamanızı,  dili, rengi, dini ve ülkesi ne olursa olsun kimseye zarar vermemenizi ve ayrımcılık yapmamanızı, yönetiminizde adaleti hâkim kılmanızı istiyorum. Sizler bu buyruklarıma uyarsanız her bakımdan kazançlı çıkarsınız. Yeryüzünde kimsenin burnu bile kanamaz. Ne zaman ki, sizlerin barış ve  güven içinde, demokrasi  ilkelerine  göre yaşamanızı ve adaletle hükmetmenizi istemeyenler ortaya çıkar ve onlar haksız yere, kendi çıkarları için veya sizi sevmediklerinden dolayı sizlere saldırırlarsa,  canlarınıza, mallarınıza, hak ve hürriyetlerinize tecavüz ederlerse  işte o zaman sizler de onlara misliyle cevap verin ve her türlü haklarınızı koruyun. Barışa sahip çıkın. Zulmün egemen olmasına izin ve fırsat vermeyin."
Kaldı ki, işin aslının böyle olduğu Kur'an'ın evrensel mesajı içinde hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde açıklanmıştır.
"Sizi yok etmek isteyenlere karşı siz de karşılık verin ve kendinizi savunun.  Ama haksız yere saldırmayın. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. Sadece size savaş açanlara karşı savaşın ve sizin yurdunuzu işgal ederlerse ve sizi oradan çıkartırlarsa, siz de el birliği içinde saldırganları geri püskürtün." (Bakara, 190,191)
Bu cümleden olarak Türkiye'nin 1974 yılında gerçekleştirmek zorunda kaldığı Kıbrıs çıkartmasının son derece doğru ve haklı olarak adı  "Barış Harekatı" konmuştur. Çünkü bu askeri harekatın gayesi Kıbrıs'ta ihlal edilen insan haklarını tesis etmek, adaleti ikame etmek ve kanına girilen barışı ihya etmekti.
ÖZSÖZ: "Ey insanlar!  Verdikleri sözleri tutmayarak yaptıkları anlaşmaları bozan, taahhütlerini yerine getirmeyen Elçiyi ve barışsever insanları yurtlarından sürgün eden, sizler barış istediğiniz halde sizlere savaş açan azgın topluluklara karşı barışı güveni, düzeni ve adaleti koruma adına savaşmayacak mısınız?" (Tevbe, 13)
Allah yolunda savaş, salt kılıçla, topla-tüfekle, atom ve hidrojen bombası atarak, füze fırlatarak yapılan ve insanların birbirlerini acımasızca öldürdükleri bugünkü anlamdaki savaş olarak algılanmamalı. Tanrı kitabı Kur'an'daki gerçekleri, doğruları ve insanlığın yararına olan tüm mesajları insanlara duyurmak, insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırmak; hak olanı desteklemeye ve adaleti yeryüzünde egemen kılmaya davet etmek, herkese iyilik yapmayı ve yardım etmeyi öğütlemek, kısaca salât kelimesi ile ifade edilen tüm güzel eylemleri yapmaya çalışmak için illa kuvvete ve şiddete başvurmak zorunda değiliz. Doğaldır ki, insanlar bütün bunları yaparken maddi ve manevi sıkıntılara düşebilir. Bedenen, zihnen ve fikren yorulabilir. Bunların olması normal karşılanmalı. Ancak insan her sıkıştığında kaba kuvvete yönelmemeli. Bu noktada Kur'an mesajı muhteşem bir ilke koyuyor ortaya: Yukarıda sayılan iyi ve güzel eylemler yapılırken insanlara olabildiğince nazik, kibar, saygılı, mütevazı, şefkatli, alçak gönüllü ve yumuşak davranılacak ve kaba kuvvete başvurmaktan, kaba ve çirkin davranmaktan, saygısız ve kalp kırıcı yaklaşımlardan kesinlikle uzak durulacak.
"Ey Muhammed! Rabbinin yoluna bilgelikle ve en güzel yöntemlerle çağır insanları. Aynı zamanda ortak koşucularla en güzel yol ve yöntemlerle mücadele et." (Nahl, 125) "Firavun'a yumuşak dil kullanın; olur ki, öğüt alır veya saygı duyar." (Ta-Ha, 44)
"Ey Elçi!  Savaşın o sıkıntılı anlarında Allah'ın sana bir iyiliği olarak insanlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve otoriter davransaydın, yanında kimse kalmaz, hep-si seni bırakıp giderlerdi. Sen onların davranışlarını hoş gör ve anlayışla karşıla, ayrıca onların bağışlanmalarını dile Allah'tan. Yapılacak işler hakkında onlarla istişare et ve onlara danış." (Al-i İmran, 159).
"Güzel bir söz ve güler bir yüz, başa kakılan bir yardımdan ve yapılan bir iyilikten daha iyidir. Allah zengindir ve aynı zaman-da çok şefkatlidir." (Bakara, 263).
"Kullarıma söyle: Sözlerine dikkat etsinler ve en güzel biçimde konuşup tartışsınlar.  Aksi halde nefisleri ve egoları-benlik duyguları ağır basarak aralarını bozar. Çünkü ego, insanın apaçık bir düşmanıdır."( İsra, 53)
Haasılı kelam... Adı  'barış, sevgi, dostluk, güven, huzur, mutluluk, iyilik, güzellik" olan bir dinin Tanrısı insanlara "savaşın, birbirinizi öldürün, kan akıtın" der mi?
ÖZSÖZ: "Musa zamanında İsrailoğullarından şunları yapacaklarına dair kesin söz almıştık: Allah'tan başkasına yapmayacaksınız, anaya, babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik yapacaksınız, insanlara dostça davranacaksınız, Allah ile iletişim halinde olacak ve onun mesajını sürekli okuyarak akılda tutacaksınız ve o mesaja bağlı kalacaksınız, o mesajdaki buyruklarla arınacaksınız, birbirlerinizi öldürmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarından çıkartmayacaksınız." (Bakara, 83)
Bir bilgisayar, bir otomobil ya da bir komplike makine düşünelim... Bu teknoloji ürünü aletlerden  ve bunların en verimli şekilde nasıl kullanılacağından en iyi kim anlar? Elbette bu makineleri tasarlayan ve üreten mühendisler ve bilim adamları, yani onları yapan ve üreten insanlar anlarlar.
İnsan ürünü olan en karmaşık sistemle üretilmiş çok gelişmiş bilgisayarlardan çok çok daha fazla karmaşık ve gelişmiş yapıya ve sisteme sahip insandan da en iyi anlayan varlık, insanı yoktan var eden Tanrı'dır.
"Hiç yaratan yarattığını en iyi bilmez mi? Yaratan Tanrı, en ince ayrıntıları görür, bilir ve her şeyden haberdar olur." (Mülk, 14)
"Allah, sizlerden hanginizin en güzel işler yapacağını açığa çıkartıp yaptıklarınızın tam karşılığını sizlere vermek için yaşa-mı ve ölümü yarattı."  (Mülk, 2)
"Ey ortak koşucu insanlar! Sizler sözünüzü gizleseniz de, açıklasanız da hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sizin gönlünüzdeki gizli düşünceleri çok iyi bilir." (Mülk, 13)
İnsana yaraşan ve yakışan odur ki,  Tanrı'nın insana verdiği değeri, önemi ve kadri güzelce anlamaktır. Evreni yaratan Tanrı, orada yaşayacak canlıları da yarattı. Canlılar esas itibariyle iki ana gruba ayrılırlar: İnsanlar ve hayvanlar. İnsanı hayvandan ayıran en temel ve önemli özellik ise akıl gibi muhteşem bir hazineye ve rehbere sahip olmasıdır.
Tanrı'nın insanı yaratmaktaki maksat ve muradı biz insanların vahşi hayvanlar gibi birbirimizi parçalamamız ve öldürmemiz değildir. Zira Tanrı insanı kendisinin yeryüzündeki halifesi olsun diye yarattı. Tanrı'nın halifesi olmak ise Tanrısal eylemlerde bulunmakla mümkündür. Dünya yaşamımız-da biz insanların zorluk çekmemeleri ve karşılaştığımız sorunlarla kolay başa çıkabilmemiz için açıklayıcı, aydınlatıcı, uyarıcı, müjdeleyici, arındırıcı ve erdirici yol haritası olan kitap göndermiştir Tanrı. Dinin anayasası olan kitabın bize lütfettiği dinin adı barış, sevgi, güven, huzur ve selamettir. Bunun anlama da, bizlerin barış ve medeni ilişkiler içinde yaşamamız, aramızdaki her türden anlaşmazlıklarımızı sulh yolu ile, konuşarak ve anlaşarak çözümlememiz lazım geldiğidir.  Bu ideali ne kadar yaşama geçirebilirsek o kadar halifelik yolunda mesafe kat'etmiş oluruz.
ÖZSÖZ: "Ey insanlar! Hepiniz beraberce barış içinde yaşayın. Barışı sabote edenlerden, aranızda bozgunculuk yapanlardan ve fitne çıkartanlardan uzak durun ve onların peşinden gitmeyin, onlara uymayın. Çünkü onlar sizin apaçık düşmanınızdır." (Bakara, 208)