Tarihin seyri içinde hurafecilik Yahudilikle başlamış, Hıristiyanlıkla devam etmiş, ne yazık ki Yahudi ve Hıristiyanların büyük gayretleri, Müslümanların dikkatsizlikleri sebebiyle Müslümanlar arasında da yaşama imkânı bulmuştur. Eğer din gerçek olarak öğrenilmez ya da öğretilmezse bu durum daha da artarak devam edecektir.
Meselâ; Yahudilikte köpeğin uluması ölüme, ayın tutulması da belaya işarettir. Çocuğun erkek olması için, hamilelik sırasında anne her Cuma günü bir erkek adı telaffuz eder. Yine Hıristiyanlıkta evlerin kapılarına at nalı asılması, birinin öldüğü evdeki aynaların örtülmesi, baykuşun ötüşünün ölüm habercisi olduğu, ölü ruhların yeryüzüne dönmesini önlemek için cenazede siyah giyilmesi gerektiği şeklindeki pek çok gelenek Hıristiyanlara aittir. Bunun yanında Cahiliye Araplarından kalma hurafelerde vardır. Cinlerin, kertenkele, kirpi, deve kuşu, fare, tavşan gibi hayvanların şekline bürünerek insanlara göründüğüne inanılması, karganın uğursuz sayılması Cahiliye Araplarında yaygındır. Şamanizmden geçen su kültü anlayışı da vardır. Su kültü, Şamanizim de hemen he- men bütün yönleriyle yer almıştır. Şamanistler doğadaki her şey gibi suyun (çay, göl, ırmak, deniz) da bir ruhu olduğuna inanırlar ve bu nedenledir ki; Şamanist Türkler Şaman ayinlerinde ırmak adlarını anmadan geçmezler.
Bireysel ve toplumsal zararını hayatın her anında ve alanında gördüğümüz hurafeciliğin başında gelen kadın konulu hurafeciliğe de burada biraz değinmek istiyorum. Kökleri antik çağa kadar uzanan önceki kültür ve zihniyetler ile İslâmiyet öncesi Cahiliye dönemi kadın anlayışları Sevgili Peygamberimize isnat edilerek günümüzde de dinimizin sorgulanmasına ve en önemlisi de dinimizin kötülenmesine, kötü gösterilmesine sebep olmaya devam etmektedir. Belli başlı kadın içerikli hurafî rivayetler şunlardır:
-Kadına okuma yazmayı yasaklayan rivayetler
-Kadınların akıl ve din yönünden eksik oldukları ve cehennem halkının çoğunun kadınlardan oluştuğuna dair rivayetler
-Kadınların insanın karşısına şeytanın silahı, tuzağı ve ipi olduklarına dair rivayetler
-Kadınlar olmasaydı hakıyla ibadet edilebilecekti şeklinde ki rivayetler
-Kadınları yüksek yerde oturtmayın, kadınlar için kabir daha hayırlıdır, kadınlar avrettir, kadınların hayırlı işi yün eğirmektir, kadının kocasının izni olmadan evden çıkması halinde her şey onu lanetler, kadınlara saygı ve itaat pişmanlıktır, kadınlar geriden yürüsün, kadınlarda uğusuzluk vardır, kadınları aç ve açık bırakın, kadınlara danışın fakat dediklerinin tam aksini yapın şeklindeki rivayetler.
Ayrıca kadınların kocalarının hakkını asla ödeyemeyeceği, İnsanın insana secdesini emretseydim kadının kocasına secde etmesini emrederdim şeklindeki rivayetler, Kuran, Hadis ve mantık kurallarına uymamaktadır. Üstelik bunların her biri muazzez dinimizin kötülenmesine, rastgele insanların dinimizin aleyhine yazıp çizmelerine neden olmaktadır. Şimdi din kitaplarında yer alan bu rivayetler, niçin dinî değildir, ona bir bakalım:
1- Bu rivayetler, insanın fıtrat ve yartılışına aykırıdır.
2- Bu rivayetler, Hz. Peygamberin yaratılışına, tebliğ metoduna ve en önemlisi de bizzat uygulamasına aykırıdır.
3- Bu rivayetler Kurana aykırıdır.
4- Kadınların aklının kısalığı ya da eksikliği bilimsel olarak asla doğrulanmış değildir. Bu nedenle halk arasında kadınların saçı uzun aklı kısadır sözünün hiçbir şekilde doğruluk payı ve geçerli bir tarafı yoktur.
5- Bunların hepsinin antik çağın kültür ve zihniyetinin ürünleri olduğu tarihen sabittir. Bu nedenle daha fazla bir şeyler söylemeye hacet yoktur.
Günümüz toplumunda sıkça görülen hurafelerin başında muska ve tılsımlar gelmektedir. (Bunlar, da-ha çok psikolojik temeli olan ruhî (manevi) hastalıklardan korunma amacıyla yapıldığı ifade edilen ve muhtelif şekilleri olan maskotlardır. Halk arasında gözlemlendiği şekliyle bunlar boyunlara takılmak, evin, arabanın belli yerlerine asılmak, hayvanların kafasına bağlanmak gibi farklı şekillerde kullanılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v)in sünnetinde muska ve temaim (Temimenin çoğulu olup bunda Allahın (c.c) isimlerinden bir isim veya ayetlerden bir ayet veya Rasûlüllahtan (s.av) tavsiye edilen duaların bulunmadığı ve çocuklara takılan şeylerdir. Mavi boncuk, ip v.s şeyler belalardan, nazardan korur inancıyla takılırsa bunlar haramdır) yasaklanmış olup; Allahtan de-ğil de bu çeşit eşyadan yardım dilemenin şirk koşmak demek olacağı ifade edilmiştir. Çünkü böyle bir inanç, Tevhid düşüncesini zedelemektedir. Zira fiillerin isnadının Allahtan başkasına izafe edilmesi, yani muskalardan veya bir takım tılsımlardan medet umulması Allah inancını gölgede bırakmaktadır ki, böyle bir inanç içinde şirk unsurunu taşıyan bir inançtır. Her ne kadar bu yola tevessül eden insanların böyle bir niyeti olmasa da, konunun şirke düşme riski büyük olan bir uygulama olduğunu özellikle belirtmek isteriz. Muska uygulaması, Hz. Peygamber (s.av)in hadislerinde belirtildiği şekliyle şartlı olarak izin verilen Rukye ile hiçbir zaman karıştırılmamalıdır.
Rukye; Fatiha, Ayetel-Kürsi, İhlâs, Felak, Nâs ve Kurandan diğer bazı surelerle ayetlerin okunması ile, Rasulüllah (s.a.v)den sahih olarak gelen duaların okunması ve üflenmesiyle yapılan şeye rukye denir. Herhangi bir yerimiz ağrıdığında ve çocuğumuza göz değmesi halinde ya da değmemesi için yahutta zehirli bir hayvan tarafından sokulmamak için Allaha dua ederek rukye yapılır. Ancak hastalık halinde öncelikle yapılması gereken şey tedavi olmak ve daha sonra şifa bulmak için Allaha dua ve niyazda bulunmaktır. İbn Hacer el- Askalanî, alimlerin şu üç şartın bulunmasıyla rukyenin caiz olacağı üzerinde görüş birliği içerisinde olduklarını bildirmektedir:
a- Allah Tealânın kelamıyla (âyetlerle), isimleri ve-ya sıfatlarıyla olması;
b- Arap diliyle veya başka bir dille anlaşılır olacak şekilde yapılması;
c- Yapılan rukyenin bizzat faydasının dokunduğu-na değil, umulan faydanın Allah Teâlâ tarafından gönderildiğine inanılması (Fethul-Barî, X, 206).
Yine böyle yaygın bir inanç da, eşyada uğur ve uğursuzluk bekleme düşüncesidir. Hemen her konu-da uğursuzluk düşüncesine konu olmuş pek çok inanç öğesi bulunmaktadır. Söz gelimi, baykuş ve karganın ötmesinde, köpek ulumasında, kara kedide, siyah köpekte, farede, yılanda, tenha ve ıssız yerlerde bulunduklarına inanılan, değişik suret ve şekillerde görünerek insanları yoldan saptırıp helak olmalarına sebep olan gul ve gulyabani de uğursuzluk vardır. Pazartesi çamaşır yıkamak iyi değildir. Salı uğursuz bir gündür. Gece aynaya bakmak uğursuzluk ge- tirir, cin çarpar. Gece dışarı çöp atılması, çocuk beşiğinin boş sallanması iyi değildir. Elbiseyi çıkarmadan insanın üzerinde bir yerini dikmek uğursuzluk getirir gibi.
Her ne kadar bu tür inanç ve uygulamaların bazılarının pratik açıklamaları olsa dahi, prensip olarak Hz. Peygamber (s.av)in Hadislerinde Eşyada uğursuzluk görmek diye bir şeyin olmadığı bizzat ifade edilmiştir. Ama bugün şöyle bir etrafımıza baktığımızda, hemen her seviyede, ister eğitim görmemiş olsun, isterse eğitim görerek belli bir kültür birikimine sahip olmuş entellektüel pek çok insanın uğur ya da uğursuzluk inancına sahip oldukları görül-mektedir. Dinimizi her türlü tenkitten kurtarabilmemiz için önce inancımızı her türlü akıl ve bilim dışı düşüncelerden arındırmak zorundayız. Bu da ancak bilgi ile olur. Hz.Peygamberi tanıyarak, öğrenerek ve Onu örnek alarak olur. Şunu da unutmayalım ki hurafeyi besleyen en önemli faktörlerden birisi de cehalet ve bilgisizliktir. Daha çok inanç boşluğu ile bilgisizlikten kaynaklanan ve insanları Allahtan başka varlık ve güçleri kutsallaştırmaya götüren hurafeler, dini hayatı zayıflattığı gibi ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemekte, ayrıca insanları bilimsel alanda geri kalmaya mahkum etmektedir. Zira ilmi faaliyet, varlıkları akıl ve bilimin yöntemleriyle incelemeye, hangi sonuçların hangi sebeplere bağlı olduğunu belirlemeye dayanır. Hurafelere inananların ise böyle bir yöneliş içine girmeleri zordur.
Toplumsal hayatımızın şekillenmesinde çok önemli bir yeri olan dinimizin öğrenilmesi, yine toplumsal hayatımızın yanlış şekillenmesini engelleyecek yegâne vasıtadır. Dinimizi öğrenmek için zaman ayırmak hedefimiz ve gayemiz olmalıdır. İnsanın meşru olan istek ve arzularına ulaşmak için muskalara ve tılsımlara veya türbelere değil, normal ve mantıklı çarelere başvurmak gerektiği Kuran tavsiyeleri arasındadır. O halde dini öğrenmek her yaştan ve her cinsten insanın en önemli görevidir diyebiliriz.
Öyleyse gelin, bu dini en güzel şekilde öğrenelim, çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren dinimizi doğru olarak öğretelim ve en önemlisi de dini, dini din eğitimi almış uzman, ehil kişilerden öğrenelim, rastgele din eğitim ve öğretimi adına hiçbir ehliyeti, uzmanlığı ve formasyonu olmayan kişilerden dini öğrenmeyelim. Bu konuda halk arasında yaygın bir olarak söylenen bir sözü hatırlatmak isterim. Yarım hoca adamı dinden (imandan) eder, yarım doktor adamı canından eder. Din konusunda herkesin yetkili, uzman ve ehil olmadığını bilelim. Sadece ve sadece dini öğretme durumunda olan kimselere ve makamlara kulak verelim.
Her türlü saadetimiz bundadır.
Memleketimizin, milletimizin ve hatta bütün Müslümanların huzur ve güveni bununla mümkündür.
Bu huzuru; huzurumuzu, birliğimizi, beraberliğimizi ve dirliğimizi bozmak isteyen, vatanımızı, milletimizi ve tüm Müslümanları bölmek ve parçalamak isteyenlere karşı, kendimize çok görmeyelim.