Testosteron vücudu pek çok biçimde etkilediği için, bazen kişinin T seviyesinin düşük olup olmadığını söylemek zordur. Üstelik düşük T semptomlarının pek çoğu yaşlanma semptomları ile örtüştüğünden, teşhis sorunu daha da artar. Sonuçta yaşlandıkça erkeklerin cinsel dürtülerinin biraz zayıflaması, sert ya da güvenilir şekilde ereksiyon olamamaları,  veya kendilerinde çok fazla itici güç hissetmemeleri normal değil mi? Ve “keyifsizlik”, “sıkıntı” veya “bitkinlik” hissi gibi ruhsal durum sorunları söz konusu olduğunda, tüm bunlar düşük T’den ziyade depresyon semptomları olamaz mı?

Bir dereceye kadar bu tamamen doğrudur. Kişinin T seviyesinin düşük olduğunu kesin olarak gösterecek tek bir semptom yok. Ayrıca düşük T’nin neden olduğu semptomların her biri başka durumlardan da kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle ne zaman düşük T’den kaynaklanabilecek semptomları olan ve kanında düşük seviyede T olan bir hasta görsem, tam olarak emin bir şekilde kendisinde düşük T semptomu olduğunu veya tedavinin semptomlarını kesinlikle hafifleteceğini söyleyemiyorum.

Bir hastanın semptomlarının düşük T’den kaynaklandığından veya tedavinin yardımcı olacağından emin olamasam da, bu tür bir hasta ile ilgili olarak kendime şu basit soruları sorarım: Tedavinin yardımı olup olmayacağını görmeye değer mi? Muhtemel fayda risk olasılığından daha mı yüksek?

Cevabın evet olduğuna inanıyorum. Düşük T çok kadar kolay ve başarılı bir şekilde tedavi edilebildiğinden, karakteristik semptomlardan birine veya daha fazlasına sahip olan erkeklerde düşük T olup olmadığının tespit edilmesi için, bu kişilerin değerlendirmeye ve teste tabi tutulmaları gerekir.

Bu bölümde düşük T semptomlarını, düşük T bulgularını ve düşük T’nin nasıl teşhis edildiğini değerlendiriyorum.

Düşük T Nedir?

Bu kitapta, bazı teknik isimleri ve telaffuzu zor olan terimleri ‘düşük T’ olarak kısaltma özgürlüğümü kullandım. Testosteron kan dolaşımında ölçülebildiği için, ‘düşük T’ terimi basitçe testosteron seviyelerinin düşük olduğu anlamına gelir (testosteron ve sonuçların ne anlama geldiği hakkında spesifik bilgiler için 4. Bölüme bakın). Gerçekten de düşük testosteron seviyeleri teşhisin önemli bir parçasını teşkil eder, fakat gerçek teşhis düşük T’nin kişi üzerinde biraz etki göstermesini de gerektirir. Bu tür etkiler, zayıflamış cinsel dürtü gibi erkeğin fark edebileceği şey olabileceği gibi, testlerde ortaya çıkan düşük kemik yoğunluğu veya kırmızı kan hücresi sayısının düşük olması anlamına gelen anemi gibi bir şey de olabilir.

Düşük T seviyesi gösteren bir kan testi sonucu ile benim düşük T olarak adlandırdığım durumu birbirinden ayırmamın nedeni, kanında testosteron seviyesi düşük olan her erkeğin tedaviye ihtiyacı olmamasıdır. En azından şu anki anlayışımıza göre, onları tedavi etmemizi gerektiren sağlam bir kanıt mevcut değildir. Müsaadenizle buna biraz açıklık getireyim.

Tıptaki temel ilkelerden biri, sadece hayatlarını daha iyi hale getireceğimize, hastalığı önleyeceğimize veya hayatta kalma şanslarını artıracağımıza dair makul beklentilerimiz varsa insanlara müdahale etmemiz veya onları tedavi etmemizdir. Genel olarak bir semptomu veya anormal test sonucu olsa bile, kendileri için tedaviden sağlanacak bilinen veya kanıtlanmış bir yarar yoksa kişileri tedavi etmekten kaçınırız. Hekimlerin her gün bir kişinin tedavi edilip edilmeyeceğine karar verirken dengeyi sağlamak için göz önünde bulundurduğu unsurlardan biri de, her tedavinin bazen bilinen bazen bilinmeyen potansiyel riskler içeriyor olmasıdır. Kesin bir fayda yoksa, “Öncelikle zarar verme” anlamına gelen Latince primum non nocere özdeyişine uygun olarak tedavi uygulamama eğilimi sergileriz.

Düşük testosteron seviyelerinden kaynaklanan semptomları olan erkekler söz konusu olduğunda ise, T seviyelerinin normale döndürülebilmesi halinde o semptomların iyileşme şansının çok yüksek olduğunu biliriz. Fakat alanın merak uyandıran yönlerinden biri, kan testi sonuçları düşük T seviyesi göstermesine rağmen herhangi bir semptomu olmayan çok sayıda erkek olmasıdır. Henüz hiç kimse ikna edici bir şekilde bu erkeklerde testosteron seviyelerini yükseltmenin herhangi bir kısa veya uzun vadeli bir fayda sağlayacağını ortaya koymadığı için, bu erkekleri tedavi etmenin bir mantığı yoktur. Dolayısıyla, düşük testosteron seviyesine sahip olmak başlı başına tedavi gerektirmeye yetmez.

Testosteron hakkında daha fazla şey öğrendikçe bu durum değişebilir. Örneğin son birkaç yılda gerçekleştirilen birkaç çalışma, düşük testosteron seviyeli erkeklerdeki mortalite oranlarının normal testosteron seviyeli erkeklere kıyasla önemli ölçüde daha yüksek olduğunu gösterdi. Bu, kesin olarak testosteron seviyesi düşük olan erkekler testosteron tedavisi görmüş olsalardı daha uzun yaşarlardı anlamına gelmez, çünkü bu olasılık bu çalışmalarda test edilmemişti. Ve düşük testosteron seviyelerinin sadece o erkeklerin ciddi hastalıklara yakalanma risklerinin daha yüksek olduğuna işaret ediyor olması da mümkündür (araştırmacılar bu açıklamayı destekleyen bir kanıt bulamamıştır). Ancak bu tür sonuçlar etkileyicidir ve bir gün semptomları olsun ya da olmasın düşük testosteron seviyeli erkekleri tedavi etmek için bir neden bulacağımız ihtimalini artırırlar.

Hal böyleyken, bu noktada ben testosteron tedavisini sadece karakteristik semptomların veya bulguların ve kandaki düşük testosteron seviyelerini doğrulayan bir kan testinin kombinasyonu olarak tanımlanan düşük T’ye sahip erkekler için öneriyorum. Bunlar, tedavi ile makul bir iyileşme şansına sahip olduklarına dair kanıtımız olan erkeklerdir.

Düşük T’nin teşhisi söz konusu olduğunda, tıbbi metinler ve uzman görüşleri öncelikle kan testi sonuçlarına odaklıdır. Ben farklı bir açıdan bakarak, üzerinde durulması gereken asıl şeyin semptomlar olduğunu düşünüyorum. Teşhis koymanın en önemli kısmı dinlemek ve düşük T olduğunu düşündüren semptomları tanımlama kabiliyetine sahip olmaktır. Mevcut karakteristik semptomların sayısı ne kadar yüksek olursa, teşhisin doğru olma ihtimali kadar yüksektir. O halde kan testi teşhis koymak için değil, teşhisi doğrulamak amacıyla yapılır.

Felsefi bir görüş olmak üzere, bunun tıbbın en çok işe yaradığı yöntem olduğuna inanıyorum. 4. Bölümde açıkladığım gibi, kişi neyin ölçüldüğünü anlamadıkça kan testi sonuçlarının biraz kafa karıştırıcı ve hatta yanlış yönlendirici olabilmesi de, uygulamada bir sorun teşkil ediyor. Her hafta muayenehanemde takip kontrolleri sırasında testosteron tedavisine güzel bir şekilde cevap vermiş olan fakat daha öncesinde laboratuvar sonuçlarının normal olduğunu sanan başka bir hekim tarafından testosteron eksikliklerinin olmadığı söylenen mutlu hastalar görürüm. Teşhiste anahtar niteliğinde olan semptomlardır. Kan testi sonuçları ise teşhisi doğrulamak için kullanılır.

Tıp literatüründe ve ayrıca yayınlarda ve internet sitelerinde düşük T için kullanılan daha pek çok isim olduğunu bilin. Bunlardan en yaygın olanı hipogonadizmdir (kelimenin tam anlamıyla “yeterince işlev görmeyen testisler”). Androjen eksikliği veya daha doğrusu testosteron eksikliği terimleri, gittikçe popülerlik kazanan terimlerdir. Diğer terimler arasında ‘geç başlayan hipogonadizm’ (LOH), ‘yaşlanmakta olan erkeklerde androjen eksikliği’ (ADAM), ve ‘yaşlanan erkeklerde kısmi androjen eksikliği’(PADAM) vardır fakat ben bunların hepsini çok fazla teknik buluyor ve bazılarının yanlış olduğunu düşünüyorum. Sonuçta düşük T sadece “yaşlanan erkeklerde” (anlamı ne olursa olsun) değil herhangi bir yaştaki erkekte ortaya çıkabilir. Bu söz bana sanki doğduğumuz andan itibaren yaşlanmaya başlıyoruz gibi geliyor. Bu durumda testosteron seviyesi düşük olan otuz beş yaşında bir erkeğe yaşlanmakta olan erkek mi demem gerekiyor? Bu nedenle hastalarımla birlikte (ve bu kitapta) kullandığım terim düşük T’dir.

Düşük Testosteronlu Erkeklerin Yüzdesi

Testosteron seviyeleri düşük olan erkeklerin yüzdesi, erkekler yaşlandıkça önemli ölçüde yükselir. Burada gösterilen, toplam testosteron veya biyolojik olarak kullanılabilir testosteron ölçümlerine dayalı olarak tespit edilen, düşük testosteronlu erkeklerin yüzdesidir.

E L. Rhoden ve A. Margentater’in, New England Journal of Medicine’da [350, (2004):482-92] yayınlanan “Testosteron Replasmanı Tedavisinin Riskleri ve Gözetime İlişkin Tavsiyeler” adlı eserinden uyarlanmıştır. .

Büyük resim, düşük T’nin sirkülasyonundaki testosteron hormonunun seviyesinin düşüşünden kaynaklanan tedavi edilebilir bir tıbbi durum olduğunu gösteriyor. Teşhis, doğrulayıcı bir kan testi sonucu ile birlikte karakteristik semptomların ve/veya bulguların var olmasını gerektirir. Sizde veya sevdiğinizde düşük T olup olmadığını tespit etmek için, karakteristik semptomları değerlendirelim.

Düşük Testosteronlu Amerikan Erkeklerinin Toplam Sayısı

Düşük T, ciddi derecede yeterince tanınıp tedavi edilmiyor. FDA’nın yakın zaman önce yaptığı bir tahmine göre, düşük T’li Amerikalı erkeklerin sadece 5’i tedavi görüyor.

Düşük T’nin Belirtileri

1. Bölümde düşük T’nin zayıf cinsel dürtü, düşük enerji ve ereksiyon bozukluğu (HD) gibi en yaygın cinsel ve cinsellikle ilgili olmayan semptomlarından bazılarını ele almıştım. Aşağıda bölüm, bu farklı semptomların nasıl ortaya çıkabileceğinin detaylı bir açıklamasıdır.

Cinsel Semptomlar

Seks arzuyu, ereksiyonu ve boşalmayı içeren karmaşık bir süreçtir. Testosteron bunların tümünde rol oynar. Öyleyse düşük T’nin çeşitli cinsel semptomlara neden olabileceğini düşünmek mantıklıdır.

Azalan Cinsel İstek Zayıf cinsel dürtü olarak da bilinen düşük libido, düşük T’ye işaret eden bir özelliktir. 1. Bölümde hikayesini anlattığım Jerry gibi düşük T’li bazı erkeklerin libidoları tamamen kaybolurken, diğerlerinin sadece cinsel dürtülerinde zayıflama olur. Hala seks açlığı hissetmekte olduklarını ve seks yaptıklarında çok zevk aldıklarını, fakat artık sekse eskisi kadar sık istek duymadıklarını düşük T’li hastalarımdan sıkça duyarım. “Doktor, önceden her gün ve Pazar günleri iki kez seks yapmak isterdim, fakat artık ayda bir veya iki kez yapmaktan mutluluk duyuyorum” sözü, sıklıkla duyduklarımın özetidir.

Bazı erkekler ise libido’daki düşüşü farklı bir şekilde yaşarlar. Duygu ve düşüncede istek hala sıklıkla mevcuttur fakat bu istek ortaya çıktığında eskiden olduğu gibi aciliyeti olmaz. Bir hastanın söylediği gibi, “Hala seksten zevk alıyorum doktor, beni yanlış anlamayın. Eşim ile sekiz yıl önce evlendiğimizde yaptığımız gibi hala haftada birkaç kez seks yapıyoruz. Fakat sekse olan açlığı eskiden olduğu gibi hissetmiyorum. Bazı geceler eşim bana bir sebepten ötürü istemediğini söylerse benim için sorun olmaz. Hatta kendimi rahatlamış hissedebilirim. Bir yıl önce böyle değildi.” Bu adam, cinsel dürtüsünün yoğunluğunda genel bir düşüş olduğunu belirtmişti.

Bazen cinsel dürtüdeki bir düşüşün anormal bir şeyin göstergesi mi yoksa sadece yaşlanmanın normal bir parçası mı olduğunu söylemek zor olabilir. Ve testosteron seviyeleri çoğu zaman bu yıllarca süren yavaş bir düşüş eğilimi sergilediği için, güçlü bir cinsel dürtünün nasıl bir şey olduğunu hatırlamak bile zor olabilir. Erkeklere cinsel dürtülerinin hala güçlü olup olmadığını sorduğumda, “Şey doktor, artık on sekiz yaşımdaki gibi değil” cevabını alırım.

Yine de bazen hem doktor hem de hasta için bir erkeğin cinsel dürtüsüne olan şeyi sınıflandırmak zor olabilir. Düşük T tedavisi uyguladığım Gary, ilk ziyaretinde eşine olan isteğinin yirmi beş yıl önce ilk tanıştıkları gün olduğu kadar güçlü olduğunu ifade etmişti. Tedaviden sonraki ilk ziyaretinde ne fark ettiğini sordum. Başını iki yana sallayarak süklüm püklüm bir halde gülümsedi ve “Her şey harika doktor. Fakat seksi ne kadar fazla düşündüğüme inanamıyorum! Tıpkı eskiden olduğu gibi eşimi odanın içinde kovalıyorum” dedi. Gary’ye önceki ziyaretinde cinsel dürtüsüün normal olduğunu söylediğini hatırlattığımda, kafasını sallayarak “Doğru” dedi ve devam etti. “Eşimle seks yapma isteğim çok güçlüydü. Fakat o bilinçli bir ilgiydi, bu kadar şey değildi ….” Doğru terimi aradı, yumruğunu sıktı ve gülümseyerek, “bu kadar ilkel ve esaslı bir dürtü değildi” dedi.

Libidosu hakkında ilk kez konuştuğumuzda, Gary yine eşiyle cinsel ilişki kurma isteğine sahip olduğunu ifade etmişti. Fakat bu bir erkeği gerçekten harekete geçiren içten gelen bir seks açlığı değil, düşünsel bir sanıdan ibaretti. Gary, çok sevdiği eşine olan eski cinsel yakınlığını geri kazanmak istiyordu. Kendisine cinsel isteğinin seviyesini sorduğumda, dürüstçe eşiyle seks yapmak istediğini söyledi. Ancak birbirinden farklı iki şeyden (cinsel yakınlık kurmaya yönelik düşünsel istek ve içten gelen seks açlığı) bahsettiğimizi anladığımızda, geç de olsa Gary’nin libidosunun son iki yıldır neredeyse tamamen yok olduğunu keşfettik. Gary’nin yıllar önce bana hikayesini anlattığı o günden beri, “seks isteği” yerine “seks açlığı” hakkında soru sormaya her zaman özen gösteririm.

Bir kadın için, erkek libidosunu kaybettiğinde ne yapması gerektiğini bilmek çok zor olabilir. Birçok kadın bunun kendi hataları olmasından korkar. Bazı kadınlar bana eşlerinin azalan cinsel ilgisinin kendilerinin daha az çekici olmalarından ve belki de kilo almalarından veya yaşlanmalarından kaynaklanmış olmasından korktuklarını söylediler. Bazı kadınlar ise bunun eşlerinin başka bir sevgili bulmuş olmasının bir işareti olduğuna hükmettiler.

Bu tepki doğaldır, ancak yatak odasındaki durumu hızla daha kötü hale getirebilir. Erkek zaten cinsel anlamda eşinin ihtiyacını karşılayamıyor olmaktan ötürü kendini kötü hissederken, bir de eşini gerçekten sevdiğine, onu çekici bulduğuna ve başkasıyla aldatmadığına ikna etme ihtiyacı duyar. Sonrasında da eşini hala cinsel bakımdan çekici bulduğunu kanıtlamak için daha iyi performans göstermesi gerektiğini düşünür. Fakat o duygu yoksa, bu durum bir erkekte çok büyük bir stres meydana getirebilir. Eşi numara yaptığını hissedebilir veya erkek ilişkiye girmenin mümkün olmadığını görebilir ya da ereksiyon halini sürdüremeyebilir. Bu gibi şeyler durumu daha da kötüleştirir.

Elbette ki en iyi çözüm, libido sorununu halletmektir. Şu gerçeği kabul etmek gerekir ki, hepimiz arzu ettiğimiz ve arzulandığımızı anladığımız zaman kendimizi daha iyi hissederiz. İyi haber şu ki, problem düşük T ile ilgili ise hafifletilebilmesi için iyi bir şans vardır.

Editör: Samet Sağlam