Oldum olası ve ben bildim bileli:
Başta aydınlar, birazcıkta aydınımsılar…
Sonra da solcuyum diyenler, sosyal demokratlar; ya da kendilerini öyle sananlar…
Sağdakiler, sağın da sağında olanlar, inançlılar; veya Ümmet-ti Muhammed’e karşı öyle görünenler…
Hasılı kelam:
Cümle alem, tekmili birden orduya yüklenmekte birbirleriyle yarışıyorlar…
Neymiş?
“Ordu; Devlet yönetimine ikide bir müdahale ediyormuş, sivil yönetimler ordu’nun vesayeti altında olmamalıymış; demokrasilerde böyle bir anlayışın yeri yurdu yokmuş.”
Doğru yoktur.
Ama nerede o demokrasi?
Ülkemiz: İngiltere mi, Almanya mı, Norveç mi, İsveç mi?
Ya halkımız?
Sosyal yaşam ilişkilerinde ve dolayısıyla demokratik perspektif görüş açısından batılı insanların neresinde?
O batılı ülke yöneticilerinin demokrasi anlayışı ile bizimkileri, aynı kefede tartmamız mümkün mü?
Adamlar, en küçük görev ihmallerinde, istifayı bir erdem sayarken; dünden bu güne bizleri yönetenlerin ruh halini görmüyor muyuz?
Son olaylara bir bakalım:
34 Canımız, bir yanlışlık uğruna kurban verildi; sorumlusu kim? Yok! Hiçbir yetkili bu samur kürkü alıp giyme yiğitliğini gösteremiyor; herkes kendi dışında bir sorumlu arıyor… Sonuçta olay unutulma-ya terk edildi…
Batı demokrasilerinde olsa, sorumlu makam sahipleri çoktan kendiliğinden istifayı basmışlardı…
Modeli, demokrasilerde asla görülmeyen başka bir güncel konu:
MİT ve Genelkurmay; Başbakanlığa bağlı, oradan emir alan, devletin iki önemli kurumu…
Bir önceki Genelkurmay Başkanı, komuta ettiği 900 Binlik, tam donanımlı silahlı kuvvetler kendisine yetmediğinden! Ayrıca da başka bir silahlı çete kurmaktan! Tutuklanıyor, şimdi Hapiste…
Yürütme Erki’nin kodamanları: “Yargı bağımsızdır; karışılmaz.” diyerek, olayı küllenmeye bırakabiliyorlar…
Öte yandan:
MİT Başkanımız ve görev arkadaşları da, PKK ile görüşmekten ve PKK’nın şehir yapılanması olan KCK ile birlikte çalışmaktan suçlu olabileceği savıyla, ifadesi alınmak için Özel Yetkili Savcılığa çağrılıyor… (Belki de ucu birilerine kadar uzanacaktı. Bilinmez.)
Sen misin çağıran! Sözde tam bağımsız! Olan ve Adalet Bakanlığının başkanlığında görev yapan Hakimler, Savcılar Yüksek Kurumu(HSYK) derhal bir hükümle, Özel Yetkili Savcının yetkisini elinden alıyor… Yetmiyor; Ceza Mahkemeleri Kanunu’nun 250. Maddesini değiştirmek için Yasamaya, kanun teklifi veriliyor…
Türk usulü, çifte standart demokrasi…
Böylesi bir sivil anlayışın varlığında; ordumuzu, halkımızın gözünden düşürmek, O’nu dişleri sökülmüş aslana çevirmektir…
Ordumuz aslan mıydı?
Evet, aslandı; dünyanın sayılı dördüncü ordusuydu… Görevi Türkiye Cumhuriyetini içten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı korumak ve kollamaktı…
Bu görev, kendisine yasa emridir.( İç Hizmet Kanunu; madde 35.) Bu emri yerine getirmeyip, iç-ten ve dıştan gelecek tehlikelerin karşısında “yan gelip yatarsa: İşte o zaman çok büyük suç işlemiş olur…
Dıştan gelebilecek tehlikeler malum…
İçtekiler ise:
Kurulduğundan beri, Cumhuriyet Rejiminin temel ilkelerini yok etmek için, sinsice eylem içinde olan yerli güçlerdir… Bunlar aslında bizim insanımızdır. Ama ne çare ki; geçmişin ve çok gerilerin, özleminden sıyrılıp, çağın aydınlığını bir türlü göremiyorlar…
İşte:
Bu düşünce erbaplarından, Cumhuriyet’in yapısına yönelik gelebilecek tehlikelere karşı, Ordumuzun önlem alıcı planlar hazırlaması, ya da hazırlıyor olması; “vesayet” olarak algılanmakta ve Ordumuzu demokrasi karşıtı duruma düşürmektedir…
Oysa:
Ordumuz: Hiçbir evrede ve hiçbir şekilde demokrasiye karşı olmamıştır; yeter ki, sivil yönetimler Cumhuriyet Rejiminin yapısını tahrip etmeye kalkışmasınlar…
Sivil yönetimler, yürürlükteki rejimi korumayıp, kendi dünyalarına çekmeye çalışıyorsa: Ordu ne yapacak, “Yan gelip yatacak mı?