Sırasıyla; Dura Çavuş, Ahmet Çavuş ve de Mustafa Çavuş bu köyü dirlik olarak tasarruf etmiştir. Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olan Çelebi Sultan Mehmed (1412-1420) devrine gelince de buraya Derviş Hamza adına bir zaviye ve tekke inşa edilerek halkın hizmetine sunulmuştur. Daha sonraki dönemde buradaki zaviye ve tekke, Derviş Hamza, çocukları ve de torunları tarafından uzun yıllar halkın hizmetinde kullanılmıştır. Bu arada Çavuş Köyü yakında yer alan ve o günler-de Yenişehir İlçesine bağlı olan Koçi Köyü, Sungur Paşa’ya mülk olarak verilmiştir. Konuya ilişkin resmî tescil kayıtlarını Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanıp Türk Tarih Kurumunca yayınlanan “Hüdâvendiğar Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserden (s.104-195 ve madde:167; s.243-244 ve made-de: 403,404-405) aktaralım: “Karye-i Koçi, Karye-i Akçalar, Karye-i Lağoz ile Karye-i Balıklağu ve burada yer alan ve Arap Çiftliği adıyla anılan üç çiftlik yer, fi’l-cümle; zikir olan bu köyler ve bu çiftlik, Hadım Sungur Paşa’ dan Koçi Köyü’ndeki mescide vakıftır. Padişahımız dahî müsellem tutup deftere sebt=tesbit edilmesini emir buyurdu. 520 yılından önce yapılan tahrîr ve sayımlarda söz konusu yerler, vakıf olarak tescil olubmnuştur. Vakfiye şartları da özet olarak şöyle belirlenmiştir: Zikrolan köylerin vergi gelirleri adı geçen Sungur Paşa’nın Koçi Köyü’ndeki Mescidine Kerbansarayı’na ve Türbesinde Kur’ân-ı Kerim okuyan cüzhanlara vakıf olup vakfiyyet üzere; tasarruf olunmasının gerektiği, padişahımız halledallahü halkahû hazretlerinden nişan-ı şerif sâdır olmuştur.” Sungur Paşa’nın üstlendiği misyona ilişkin bir alıntıyı da Kâmil Kepecioğlu tarafından hazırlanmış olan “Burs Kütüğü” isimli kaynak eserden (mü. nüshası, C.1,s.112 ) aktarayım: “Ak Sungur Ağa, Birinci Murad’ın ermîr-i alemidir= bey sarayı nâzırıdır. Oğlu Yıldırım Beyazıt ile Germiyan oğlu’nun kızı Devlet Hatun’un -tarihlerde emsâline az tesadüf edilen- muhteşem düğünü münâsebetiyle adı, tarihlere geçmiştir. Kütahya’dan gelin almak üzere; Bursa kadısı Hoca Efendi ile Ak Sungur Ağa ve bunlar ile karıları ve Yıldırım Beyazıt’in dâyesi hatun ve üç bine yakın Bursa’lı, Kütahya’ya gelin almaya gitmiştir. Germiyan beyi Süleyman Şah kızının Ak Sungur Ağa’nın karısı ile dâye hatuna teslim ederek Bursa’ya göndermiştir. Bursa’da da büyük ve de benzeri görülme-yen bir düğün yapılmıştır. 1381 yılında yapılan bu düğünde Ak Sungur Ağa, yüksek bir mevkî sahibi olduğu gibi gidip-gelen kâfileye de başkanlık etmiştir. Kaynaklarda görülen bilgilerden anlaşılacağı üzere; Ak Sungur Ağa, Osmanlı hüküm- dârlarının çok yakınında bulunmuş ve üç Osmanlı hükümdârına hizmette bulunmuştur.” Ak Sungur Ağa,1381 yılında sağ olduğun göre; Yıldırım Beyazıt’ın hükümdâr olduğu yıllarda Hakk’a yürümüş olsa gerektir. Türbesini ziyaret ettiğimde türbe giri- şinde veya sandukasının başında doğum veya ölüm tarihi ile ilgili herhangi bir kayda rastlamadım. Şu kadar var ki Ak Sungur Ağa, daha sonraki yıllarda “Sungur Paşa” ünvanı ile anılmış; günümüzde “Kestel İlçesi” olarak anılan yerleşim merkezini, “Ahî Karyesi” olarak Ak Sungur Ağa tesisi eylemiş ve buraya Ahî gele-neğine mensup oğuz boy ve de oymaklarını iskân eylemiştir. Bu sebepten yaşadığı dönemde: “Ulular-Derbendi” diye anılan “Kazancı- Eşiği” üzerinde yer alan başta Aksu nahiyesi olmak üzere; Umutalan -Kulfal-Şevketiye-Kazancı-Halalca-Doma- köy-Kara-lar-Çavuş -Karagölet ve Koçi köylerini içine alan geniş coğrafya, Ak Sungur Ağa’nın gölgesi ve de gözetimi altında bulunmuştur. 59/c- Akbıyık Sultan ile Sultan Birinci Murad’ın ilişkisine gelince; Ankara ve yakın çevresinde yaşamakta olan Ahîlerin temsilcisi Hacı Bayram-ı Velî‘dir . Onun halifelerinden Ahmed Şemseddin Efendi de İnegöl coğrafyasında Ahîlerin temsilcisi olmuştur. Hatırlanacağı üzere; Ankara Ahîleri yakın çevrelerinde yer alan Anadolu beyliklerinin ağır baskısı ile karşılaşınca Osmanlıların himayesini istemişlerdir. Bunun üzerine; 1354 yılında Orhan Gazi, Bursa Bey Sarayı Nâzırı Ak Sungur Ağa komutasında bir askerî birliği, Ankara’ya göndermiş ve Ankara Ahîlerini Osmanlı himayesine almıştır. Şukadar var ki 1361 yılında Orhan Gazi, vefat edince Ankara-Ahîleri, Osmanl himayesinden ayrılmışlar ve yeniden bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir. İşte bunun üzerine Sultan Birinci Murad (1361-1389), hükümdar olur olmaz, Bursa Bey Sarayı Nâzırı Hadım Ak Sungur Ağa’yı ikinci defa Ankara-Ahîleri üzerine göndermiş; onları, tekrar Osmanlı himayesine almıştır. Bu arada Ankara ve Eskişehir dolaylarında yaşamakta olan Ahîerden geniş bir kitleyi alarak İnegöl coğrafyasına getirip iskân eylemiştir. Bir önceki sohbetimizde açıklandığı üzere; İnegöl coğrafyasına nakledilen bu Ahî kitlesi, “Cebel-i Ermeniyye=Ahî Dağı ” yöresine iskân edilmiştir. Günümüzde “Kestel” adıyla anılan ilçe merkezi de “Ahî Karyesi” ismiyle bu devirde kurulmuştur. Yapılan bu kitlesel göç intikalleri sırasında Hacı Bayram-ı Velî halifelerinden Ahmed Şemseddin Efendi de Sultan Birinci Murad tarafından Bursa’ya davet olunmuştur. 1361 yılında Bursa’ya gelip yerleşen Ahmed Şemseddin Efendi, “Akbıyık Sultan” lakabı ile anılma-ya başlamış; Sultan Birinci Murad tarafından İnegöl coğrafayasında “Cebel-i Ermeniyye” ismiyle anılan yörede kendisine geniş bir arazi, mülk olarak verilmiştir. Günümüzde “Hamzabey Boğazı” diye isimlendirilen “Ermeni Beli”nden başlayarak Bahçecik ve İkizçe köyüne kadar uzayan bu geniş saha üzerinde Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’nin müritleri tarafından kuru ziraat taırmı yapılmıştır. Yerleşim merkezi olarak da bu yörede Tekke = Şeyh Köyü ve Cemiyet=İskâniye Köyü kurulmuştur. Tekke Köyü’nde bir kervansaray, bir imaret, bir tekke –zaviye ve bir de Akbıyık Sultan’a ilişkin bir merkad=hatıra-türbesi inşa edilmiştir. Daha sonraki sohbetlerimizde değinileceği üzere; uzun bir ömre sahip olan Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi, Sultan Birinci Murad(1361-1389); Yıldırım Beyazıt (1389-1402); Çelebi Sultan Mehmed (1412-1420) v Sultan İkinci Murad (1420-1451) devirlerinde yaşamıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) devrinin ilk yıllarını da idrak eden Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi, İstanbul fethine de iştirak etmiş ve sonra Bursa’ya dönerek 1456 yılında çok ileri yaşta burada vefat eylemiştir. Naşı, tekke’sinin bahçesine defnedilmiştir. Yaşadığı sürece her Osmanlı hükümdarı Akbıyık Sultan Ahmet Şemsettin Efendiye, derin saygı göstermiştir. Hatta Sultan Birinci Murad, geniş arazileri ona tahsis etmesinin yanı sıra Ahî Şeyhliğini de-fiilen- üstlenmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan İkinci Murad tarafından 1437 yılında - günümüzde Akbıyık ve Akpınar isimleri ile anılan köyleri içine alan- geniş arazi, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiy’e mük olarak tahsis olunmuştur. Böylece; güncel ifadesiyle; gününmüzdeki Akbıyık = İmadbey Köyü’nden başlayarak Ayvacık =Bahçecik Köyüne kadar uzayan geniş arazi, vakıf statüsünde olmak üzere, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’nin çocukları ve de torunları tarafından işletilmiştir. Konu, kültürel açıdan değelendirildiğinde açıkça görülüyor ki İnegöl coğrafyası Orhan Gazi (1326-1361) devrinde Geyikli Baba’nın temsil ettiği “Bâbî Geleneği” nin etkisi altında bulunurken Sultan Birinci Murad (1361-1389) devrinde İnegöl coğrafyasına, Akbıyık Sultan Ah-med Şemseddin Efendi’nin temsil ettiği “Ahî Geleneği” de etki etmeye başlamıştır. Görüldüğü üzere; dinî nitelikli bu kültürel değerlerin, İnegöl coğrafyasına yayılmasında-başta- İnegöl fatihi Turgut Alp ile Bursa Bey Sarayı Nâzırı Hadım Ak Sungur Ağa’nın= Sungur Paşa’nın büyük rolü olmuştur. İnegöl coğrafyasında Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis olunup da sonradan vakfa dönüştürülmüş olan kırsal alanın, stratejik açıdan, değerlendirilmesine gelince; bu yöre Ahî Dağı’nın orta bölümünü oluşturmuştur. İnegöl’ü, Bilecek’e bağlayan en kestirme yol, bu yöreden geçmektedir; Pazaryeri İlçesi ile Yenişehir İlçesi’ni yek diğrine bağlayan en kısa yol, İkizçe ve Bahçecik köyleri yakında kesişirler ki bu noktada tarihî Karatekin Kalesi yer almıştır. Hatırlanacağı üzere; Osman Bey, 1284 yılında gerçekleştirmiş olduğu Kulacahisa Kalesi baskınından son- ra kendilerini takip eden İnegöl tekfuru Nikola’nın emniyet kuvvetleri ile bu noktada kanlı bir mücadeleye girmiş ve onları püskürtmüşlerdi. Diğer yandan Osman Bey’in yeğeni Baykoca’ nın şehid düştüğü “Ermeni Beli= Hamzabey Boğazı” ile Osman Bey’e istihbarat sağlayan Anastas Efendi’nin bir diğer ifadeyle İmad Bey’in ikamet ettiği “Anastas Yeri = Akbıyık Köyü” de yine aynı coğrafi bölge içinde yer almıştır. Hiç şüphesiz Sultan Birinci Murad, söz konusu arazi, mezrea ve çiftlikleri, Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis ederken yörede geçmiş yıllarda vuku bulmuş olan bu tarihî olayları göz önünde bulundurmuştur. Günümüzdeki güncel durum dikkate alındığındığı takdirde bile İnegöl’ü Bilecik’e bağlayan en kısa yol, Şıbalı-Dömez-Tekke-Cemiyet=İskâniye ve Bahçecik=Ayvacık köyleri üzerinden geçerek Bilecik’e giden yoldur. İşte bu yolun iki tarfında yer alan geniş mezrea ve çiftlikler, Sultan Birinci Murad tarafından Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendiye mülk olarak tahsis olunmuştur.Evvelce “Anastas-Yeri” iken “İmad Bey Karyesi”ne dönüşen günümüzdeki Akbıyık ve Akpınar köy- leri de 1437 yılında bu kerre Sultan İkinci Murad (1421-1451) tarafından Akbıyık Sultan Ahmed Şemseddin Efendi’ye mülk olarak tahsis olunmuştur. İnegöl coğrafyasında “Ahî Geleneği”nin temsilcisi olan Akbıyık Sultan Ahmed Şemsettin Efendi, bu yerleri, vakıf statüsü içinde kullanmış ve geliri ile de Bursa’ da ve İnegöl-Tekke Köyü’nde kurduğu zaviye, kervansaray ve imaretin giderlerini karşılamıştır .1453 yılında İstanbul fethine de iştirak etmiş; ardından da Bursa’ya dönmüş ve 1456 yılında burada Hakk’a yürümüştür. Günü- müze, sadece, Bursa-Harîri Camii yakınında yer alan mütevazi türbesi, intikal etmiştir. İstanbul-Sultanahmet semtinde bulunan Akbıyık Camii hazîresinde ve İnegöl-Tekke Köyü’nde birer merkadi=hatıra mezarı görül- mektedir. Yıldırım Beyazıt ve İnegöl (1389-1402) Yıldırım Beyazıt, dördüncü Osmanlı hükümdarıdır. Babası, Sultan Birinci Murad’dır. Annesi ise Çiçek Hatundur. 1360 yılında Bursa’ da doğmuş, 1402 yılında Ankara-Çıbuk Meydan Muhaebesi’nde Timur’a esir düşünce –kişiliğini rencîde etmek ve itibarsızlaştır- mak için çelik bir kafese konunca - 1402 yılında 43 yaşında iken caına kıymıştır. Naşı Timur tarafından Bursa’ya gön derilmiş ve sağlığında inşa ettirmiş olduğu cami merkezli Yıldırım Külliyyesi’de yer alan türbesine defnedilmiştir. Bir önceki sohbetimde açıklandığı üzere; Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Amasya sancak beyi iken Bababsı Sultan Birinci Murad tarafından yapılan davete icabet ederek -Amasya çevresinden topladığı asker ve beyler ile birlikte -1389 yılında vuku bulan Birinci Kosova Savaşı’na iştirak etmiştir. Ancak zafere ulaşıldıktan sonra muharebe meydanından şehitler ve yaralılar toplanırken menfur bir sîkasta uğrayan Sultan Birinci Murad (1361-1389) hayatını kaybedince akıncı komutanlarından-baş ta Evrenos Bey olmak üzere; diğer akıncı komutanlarının ortak kararı ile Birinci Kosova Savaşı’na Amasya sancak beyi olarak katılan Şehzade Beyazıt , hükümdar olarak Edirne’ ye dönmüştür. 22 yıl iktidarda kalan Yıldırım Beyazıt (1389-1403), ülke sınırlarını Balkanlarda batı yöresinde Adriyatik Denizi’ne kadar; kuzeyde ise Tuna Nehri’ne kadar genişletmiştir. Hatta Koca Fîrûz Bey tarafından Tuna Nehri geçilerek Eflak=Romanya dahî işğal edilmiştir. Anadolu cephesine gelince; başta Germiyan beyliği olmak üzere; Kastamonu-Candâroğulları beyliği; Manisa merkezli Saruhan ve Aydın oğulları beyliği- Aydın ve Muğla merkezli Menteşe oğulları beyliği - Antalya merkezli Teke Hamitoğulları beyliği- Sivas merkezli Kadı Burhanedin devleti ve Erzincan beyliğ başta olmak üze-re; bu civarda bulunan diğer yerel beyliklerin hepsi , işgal edilerek Osmanlı ülkesine katılmıştır. Güneyde de Zülkadir oğulları beyliği, Osmanlı himayesine alınmıştır. Kaznılan baş döndürcü bu başarılar,Osmanlı hükümdarı Yıldırm Beyazıt ’ın hem gururunu arttırmış ve hem de düşmanlarını sayısını arttırmıştır. Yıldırım Beyazıt (1389-1403) devrinde yapılan fetihler, ve askerî harekât, kronoloik olarak, şöyle sıralanabilir. Yıldırım Beyazıt (1389-1403) Devrinde Vuku Bulan Sosyal ve Siyasî Olaylar: 1) Yıldırım Beyazıt’ın hükümdâr olması oğlu Şehza-de Mehmed’in dünyaya gelmesi, Bulgaristan, Bosna ve Makadonya’nın fethi (1389). 2) Yıldırım Beyazıt’ın, Bizans imparatornu azletmesi, Sırp prensesi Ollivera ile Yıldırım Beyazıt’ın evlenmesi, başta Germiyan, Saruhan, Aydın, Menteşe, Hamit ve Teke beyliklerinin zaptı, Alaşehir’in Bizans’tan alınması ve Konya’nın muhasarası (1390). 3) İlk İstanbul muhasarası, Mora seferi ve selânikk’in fethi (1391). 4) Candaroğlu İsfandiyar Bey’i Osmanlı hakimiyyetne girmesi (1392). 5) Mahkeme rüsûmunun =harcının ihdas olunması (1393). 6) İstanbul’un ikinci defa kuşatılması (1395). 7) Niğbolu zaferi üçüncğ İstanbul kuşatması ve Şile’nin fethi (1396). 8) Akçay Zaferi ve başta Karaman oğulları olmak üzere; Canik-Taşaanoğulları, Kubadoğul- ları,Taceddinoğlları beyliklerinin zaptı, Kadı Burhaneddin’in ölümü ve ülkesinin zaptı, Zülkadir beyliğinin Osmanlı tâbiiyetine girmesi (1398). 9) Osmanlı Sınırının Fırat havzasına dayanması ve Yıldırım-Timur ihtilâfı (1399). 10) İstanbul’un üçüncü kuşatılması, burada cami ve şer’î mahkeme merkezli bir Türk mahallesinin kurulması, Bursa’da Ulu Camii’nin tamamlanarak hizmete açılması, dördüncü İstanbul kuşatması (1400). 11) Timur’un Sivas ‘ta otuz bin kişiyi öldürmesi ve Erzincan beyliğinin işgali (1401). 12) Ankara-Çıbuk meydan muharebesi ,Yıldırım Beyazıt’ın mağlûbiyeti ve intiharı (1402). Yıldırım Beyazıt Devrinin İnegöl’ e Yansımaları: (1389-1402) Satırbaşları halinde yukarıya çıkardığım bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrinde sosyal ve siyasî olaylar baş döndürücü bir hızla gelişmiştir. O, ülkesinin sınırlarını hem Balkan coğrafyasında ve hem de Anadolu coğrafyasında çok süratli bir şekilde genişletmiştir. Balkanlarda -Mora Yarım Adası’nda yer alan en önemli yerleşim merkezlerinden Selânik ve Yenişehir= Larissa alınmış; batı cephesinde Bosna ve Hersek fetih olunmuş; kuzeyde ise Bulgaristan ve bu coğrafyada yer alan Üsküp, Silistre ve Niğbolu gibi şehirler, Osmanlı ülkesine katılmıştır. Ayrıca Sırbistan himaye altına alınmış ve ilk defa Koca Fîrûz Bey tarafından Tuna Nehri geçilerek askerî harekât, Romanya=Eflak coğrafyasında da sürdürülmüştür. Anadolu coğrafyasına gelince; burada da çok sür’atli bir gelişme olmuş; önce Şile ve Alaşehir yöreleri Bizans’ın elinden alınarak Bizans, İstanbul surlarının içine hapsedilmiştir; fetih edilememiş olmasına rağmen bu dönemde İstanbul, dört defa kuşatılmış ve İstanbul’ da günümüzdeki duruma göre; Eminönü –Yenicamii’nin kıble kısmında yer alan Arpacılar Camii merkez olmak üzere; bir Türk mahallesi ve bir de şeriyye mahkemesi kurulmuştur. Diğer yandan uzun yıllardan bu yana, Anadolu coğrafyasında bağımsız olarak yaşamış olan irili-ufaklı tüm oğuz boyuna mnesup beylikler, ortadan kaldırılmış; ardından da askerî harekât doğuya doğru sürdürülerek Frat havzasına kadar Osmanlı ülkesinin sınırları genişle- tilmiştir. Böylece; bir anlamda Anadolu’da Türk birliği kurulmuştur. Şüphesiz, baş döndürücü, bu fetih harekâtı sonrasında başta Bursa ve İnegöl olmak üzere; ülke çapında geniş bir îmar faâliyeti , başlatılmış ve İnegöl de bu îmar faâliyetinden nasibini almıştır. Zira İnegöl, Turgut Alp eliyle 1299 yılında fetih edilmiş olmasına rağmen Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrine kadar, bir “tekke-zavi-ye” dışında, İnegöl Kasabası’nda sosyal amaçlı hiç bir tesis kurulmamıştır. Ancak Yıldırım Beyazıt ,1381 yılında Germiyan beyi Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun ile evlienip de çeyiz olarak kendisine Kütahya, Simav ve Altıntaş yöreleri, verilince; Domaniç-Kütahya yolu üzerinde yer alan İnegöl coğrafyası ile Yıldırım Beyazıt, yakînen ilgilenmeye başlamış ve o devirde tek bir mahalleden oluşan İnegöl’ün merkezine bir hamam inşa ettirirken güney batı kenarına da bir “Cuma-mescidi” inşa ettirmiştir. Hiç şüphesiz inşa ettirilen bu “Cuma mescidi”nin etrafında ikinci bir mahalle, oluşmaya başlamıştır. Yıldırım Beyazıt aynı zamanda Kurşunlu=Güde nahiyesinde de bir kervansaray ve bir de “Zaviyeli Cuma-Mescidi” inşa ettirmiştir. Ayrıca; yaptırdığı bu “Cuma mescidleri” nde görev yapacak kişiler için de “hizmet-dirlik”leri tahsis etmiştir. Altını çizerek bir daha ifade edelim ki İnegöl 1299 yılında Turgut Alp eliyle fetih edilmiş olmasına rağmen Yıldırım Beyazıt (1389-1402) devrin kadar İnegöl kasaba- sına bir “tekke-zaviye” dışında hiç bir sosyal tesis inşa edilmemiştir. İlk defa bu devirde ve de muhtemelen Niğbolu Zaferi’nden sonra; 1396 yılında İnegöl kasaba merkezinde bir hamam ve bir de küçük “Cuma Camii” inşa edilmiştir. Ayrıca; burada hitabet hizmeti verecek olan hatip efendiye de “hizmet dirliği” tahsis olunmuştur. Sultan İkinci Abdülhamid (1876-1908) devrinde ve 1876 -1877 yıllarında geniş bir tadilât gören ve de yenilenen İnegöl’deki bu “Cuma-Camii”, günümüze kadar intikal eylemiştir. Bu arada İnegöl’de Yıldırım Beyazıt tarafından 1396 yılında inşa ettirilmiş olan tarihî hamam da şahıs mülkiyetine geçmiş olmakla birlikte, o da -orijinal yapısı ile- günümüze intikal etmiştir. Tarihî “İpek yolu”nun Bursa ayağı üzerinde bulunan ve aynı zamanda Konya ile İznik şehrini en kısa yoldan buluşturan tarihî “Posta-yolu”nun kavşak noktasında yer alan Kurşunlu Beldesi’nde de Yıldırım Beyazıt bir kervansaray ve bir zaviyeli cuma-mescidi inşa ettirmiştir. Çünkü burası o devirde, hem ekonomik ve hem de politik açıdan çok önemli bir buluşma noktsıdır . 1299 yılından itibaren idarî yönden inegöl’e bağlı olan Domaniç yöresi de Kurşunlu =Güde merkezi ile irtibatlandırılmıştır Bu sebepten Kurşunlu Beldesi’ne hem bir kervan- saray ve hem de bir zaviyelİ cuma mescidi inşa edilmiş- tir.