Bırakın kargayı, tekmil hayvanların hiç birinin güldüğü görülmemiştir.

Saçma!

Bırakın kargayı, tekmil hayvanların hiç birinin güldüğü görülmemiştir.

O halde:

Halk arasında neden “Bu işe kargalar bile güler…” diye söylenir?

Çünkü:

Dünden günümüze, gözlenen birçok konunun vahametini kanıtlamak için, hiç ilgileri olmadığı halde kargacıkları kullanırız…

 “Bu işe kargalar bile güler.” deyiveririz…

Ama yakın tarihimizde öylesi olaylar yaşandı ki: Bunların karşısında kargaların gülerken gözyaşı dökebilecekleri de kesin…

Örnek 1: Yaşamlarının baharında Üç Fidan; Deniz, Hüseyin, Yusuf…

Kolluk kuvvetleri, güçlü ordusu, parlamentosu, bürokrasisi ve halkının genel eğilimine rağmen, ellerinde-ki çakaralmazlarla devrim yaparak Anayasayı değiştirmeyi başarabilecekleri korkusuyla darağaçlarında sallandırıldılar…

Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Senato ve Meclisin mübarek vekillerinin tez elden onaylarıyla yapılan bu infaza, kargalar o günden bu güne kahkahalarla gülmekteler, halen de gülüyorlar…

Örnek 2: 28 Şubat 1977 de Milli Güvenlik Kurulu toplanır bir karar alır, başta cumhurun başı olmak üzere, Başbakan, ilgili bakanlar ve askeri kanat imzalar…

Dört Ay sonra hükümet kendi aralarında görev değişikliği için istifa eder, yeni bir hükümet kurulur ve meclisten güvenoyu alırken, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla irticai yapılanma gerekçesi ile Refah Partisi kapatılır…

Tam On Beş Yıl sonra:

Zamanın askeri kanat sorumluları, sivil yönetime, dolayısıyla demokrasiye müdahale! Gerekçesiyle teker, teker yakalanıp hapse atılır ve kinin beslediği intikam duygusunun salgıladığı korku bulutları, ülke genelinin üstüne tüm haşmetiyle çöker…

Bakın seyredin!

Kahır olasıcalar, nasıl da dallarında neşeyle gülüyorlar… Kargalar yani…

Örnek 3:  Yıl 2003: 1. Ordu Karargahı, görevleri gereği belirli konular üzerinde hazırlanan senaryolara ilişkin rutin çalışmalar yapar; alttan üste doğru, tüm makamların (buna sivil otoriteler de dahil) bilgisi içeriğinde geçen bu askeri eğitim hizmeti; tam Dört Yıl sonra “Bu bir darbe hazırlığıdır.” Gerekçesi ile gündeme getirilir, başta 1. Ordu Komutanı olmak üzere uzaktan yakından bu tatbikata bulaşmış kim varsa toplanıp, uyduruk, hem de çok uyduruk düzmece suçlamalarla hepsi hapse tıkılır; aylardır, yıllardır tutuklu olan bu vatan evlatlarına bir türlü somut suç dayanağı bulunamaz…

Ah! Ah! Kargaları yine güldürüyoruz; hem de kıkır da kıkır…

Örnek 4: Elinde kaleminden başka sermayesi olmayan, (hadi silahı diyelim) onca gazeteciyi içeri tıkıp, sayfalar dolusu soyut suçlamalarla yıllar yılı zindanlarda çürüten anlayış bilmez mi ki; tarihte hiçbir gazetecinin fiili bir darbe içinde olamadığını…

Bilir, hem de bal gibi bilir bilmesine de; beyinlere yer eden, kine dönüşmüş intikam duygusu, değil kargaları, saksağanları bile güldürmeye yetip de artar bile…

Örnek 5: Eyy! Müslüman Yüce Türk Milleti!

Siz, tek başına darbe yapabilen bir Deniz Kuvvetleri düşünebilir misiniz, ya da gördünüz duydunuz mu?

Harp gemilerinden oluşan donanmalarını, Gölcük Deniz Üssünden ta Başkent Ankara’ya kadar yağlı kalaslar üzerinde kaydırıp! Hükümeti alaşağı edebileceği savıyla, onca amiral ve kurmay deniz subayını tutuklayıp hapse atmanın mantıksızlığı karşısında, kargalar gülmesinde ne yapsın?...

Sizler de bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.

Önce tutuklayıp sonra suç delili yaratmak için hukuk dışı yollara başvurulan o kadar çok olay var ki günümüzde…

Taa Cumhuriyet kurulduğundan günümüze dek, güya ikinci plana itilmişliğin psikolojik kompleksi altında, rejimle sinsi, sinsi sürekli kavgalı olan bir zihniyet, eline geçirdiği bu günkü fırsatı hiç boşa harcamıyor…

En yetkili ağızların ifade ettiği gibi,” Dün bize tepeden bakıp, değer vermeyenler, yaptıklarının hesabını ödeyecekler, bu gün sıra bizde…” anlamına gelen söylemleriyle; yıllardır gizledikleri kinlerini açığa vururken, intikamlarını almak için, geliştirdikleri yöntemlere, dünya anlam veremezken, yurttaşlar üzerinde estirilen korku, ülke birlik ve beraberliğine gölge düşürmektedir…

Unutmayalım:

Devran dönmekte; keser de döner, sapta döner.

Allah esirgesin, sayın Başbakanımın buyurdukları gibi; “Men Dakka, Men Duka.”                              

Maazallah…