Yukarıda resmini paylaştığım cesedi birçoğunuz biliyorsunuzdur. British Museum’da bulunan, karbon 14 testine göre milattan önce 2500 yılına ait olan bu doğal mumya sosyal medyada Kur’an mucizesi olarak bol bol paylaşılır, altına da bizim araştırmayı sevmeyen Müslümanlar “Suphanallah kardeş, ibretlik bir paylaşım” yazarlar. Bu bilgiyi eski dini dergiler meşhur etmiştir. Ancak bu bilgi yanlıştır. Hz. Musa ile savaşan firavunun milattan önce 1500 yıllarında yaşadığı biliyor. Üstelik British Museum’da yukarıda ceset gibi 11 tane daha ceset bulunuyor. Ve bu cesetlerin hiçbirinin Firavun gibi bir hükümdara ait olduğuna dair kanıt yok.

Konu ile ilgili Kur’an ayetlerine beraber bakalım:

Yunus Suresi 90: Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu ise azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Boğulmak üzereyken: “İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi.

Yunus Suresi 91: Şimdi mi? Daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.

Yunus Suresi 92: Bugün senin bedenini kurtaracağız ki senden sonrakilere bir delil olsun. Gerçekten insanların çoğunluğu delillerimizden habersizdirler.

Ayetlere baktığımızda Firavun öleceğini anlayınca inandığını söylemektedir. Öleceği kesin olarak belli olunca beyan edilen bu inanç, Allah tarafından kabule değer bulunmamıştır. Bunları anlatan ayetlerin ardından gelen, konumuz açısından kritik öneme sahip olan 92. ayette, “senin bedenini” ifadesinin geçmesi, kurtarılacak olanın canlı bir şekilde Firavun değil, onun cesedi olduğunu göstermektedir. Cesedin, “sonrakilere bir delil” olduğunun vurgulanması da önemlidir; bu ise orada olup da olaya tanıklık edenlerle ilgili bir durumdan bahsedilmediğini gösterir. Kısacası ayette geçen “bedenin kurtarılması” ve “sonrakilere delil olma” konumuz açısından önemli hususlardır. Firavunun ordusunun boğulması Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitap olarak okuduğu Tevrat’ta da geçmekle beraber, “bedenin kurtarılması” ve bunun “sonrakilere delil olması” sadece Kuran’da yer alan ifadelerdir.

Mısır’da, 1880’lerden itibaren, Nil nehrinin yakınındaki Krallar Vadisi’nde, firavun hanedanlarına ait birçok ceset, mumyalanmalarından üç bin yıl kadar sonra keşfedildi. Bu mumyalar, Kahire Müzesi’ndeki Kral Mumyaları salonundadır ve ziyaretçilere açıktır. Kuran’ın vahyedilmesinden bin küsur yıl önce, firavunların mumyalanmış bir şekilde bedenlerinin bozulmadan muhafaza edildiğinden kimsenin haberi yoktu. 7. yüzyılda Arap yarımadasındaki herhangi birinin bu bilgiye sahip olduğu düşünülemez. Bir an için böyle bir bilgiye sahip olduğu farz edilse bile, bir gün (19. yüzyılda), Hz. Musa’yı öldürmeye çalışan Firavun ’un cesedinin bulunup da bir ibret kaynağı olacağının tahmin edilmesi mümkün değildir. Nitekim bahsedilen keşif, Kuran’ın vahyinden 1200 yıl kadar sonra gerçekleşmiştir. Kuran’da geçen ifadelerle hiç ilgilenmeyen birçok Yahudi, Hıristiyan ve seküler arkeoloji ve tarih uzmanı da krallar vadisinde bulunan firavun cesetlerinden birinin Hz. Musa’yı öldürmeye kalkan Firavun’a ait olduğunu ifade etmişlerdir.

Örneğin Yahudi iken sonradan Hıristiyan olan, Oxford Üniversitesi tarihçilerinden ve önemli bir Eski Ahit uzmanı olan Alfred Edersheim’e göre, kısa süren bir saltanat ve ani bir çöküş yaşayan 2. Thutmose, bahsedilen Firavun olmak için en iyi adaydır. Bedenindeki kistlerin, Eski Ahit’te ve Kuran’da bahsedilen, Mısırlıların başlarına gelen cezaların neticesinde oluşmuş olması muhtemeldir. Firavun denizde boğulduktan sonra, kıyıya vuran cesedini, Mısırlıların, diğer firavunlarına yaptıkları gibi mumyaladıkları tahmin edilmektedir. Harvard Üniversitesi’nden doktoralı Joel D. Klenck’in araştırmaları sonucunda vardığı kanaatler de bu iddiayı destekler niteliktedir.

2. Thutmose’tan sonra yönetimi devralan Hatshepsut’tan gelen yazıtlarda, 2. Thutmose’un döneminde Mısır’ın çok kötü bir dönemden geçtiğinin söylenmesi önemlidir. Eski Ahit ve Kuran’da anlatılanlardan, Hz. Musa döneminde, Mısırlıların başına birçok bela geldiğini anlıyoruz.

 Kuran’da, annesinin korkup da suya bıraktığı Hz.Musa’yı Firavun’un eşinin evlatlık aldığının anlatıldığını hatırlayalım. Thutmose’lardan birinin Hz. Musa’nın Firavun’u olduğu hususunda gösterilen enteresan delillerinden birisi ise Thutmose ile Musa arasındaki isim benzerliğidir; Thut-mose ismini oluşturan iki bölümden “mose” kısmı Hz. Musa’nın ismiyle benzeşmektedir. Firavun ailesinin Hz. Musa’yı isimlendirmiş olması bu isim benzerliğini açıklayabilir.

2. Thutmose’un Hz. Musa ile savaşan firavun olma ihtimali çok yüksek olsa da yanılsak bile o dönemde yaşayan bütün firavunların mumyaları 1880’den sonra yapılan kazılarda bulunmuştur ve Kahire müzesinde sergilenmektedir. Hangisi Hz. Musa’nın dönemindeki firavun olursa olsun burada ulaştığımız yargılar açısından bir şey değişmeyecektir.

Kuran’da “iyi” ve “kötü” diye tanımlanan tarihsel şahsiyetler arasında, cesedi görülebilecek yegâne kişi Firavun ’dur. Üstelik Kuran’da, sadece ve sadece Firavun için; “bedenini kurtaracağız” ve “senden sonrakilere bir delil olsun” denilmiştir. Buna benzer bir ifade, Kur’an’da başka hiç kimse için kullanılmamıştır.

3000 yıldır insanların varlığından habersiz oldukları bu ceset günümüzde sergilenmekte. Ve insanlar için, Kuran’da söylendiği gibi ciddi bir delil, ibret (ayet) özelliği taşıyor. Firavun gibi büyük saltanata sahip olanların sonunu görmek insanlara kibirlenmenin ne kadar boş olduğunun dersini veriyor. Ellerindeki imkanları zulüm için kullananlara ellerinde o zulümden bir şey kalmayacağının ama hesaptan kaçamayacaklarının dersini veriyor.

Ayrıca Kuran Hz. Yusuf dönemindeki Mısır hükümdarı için Melik, Hz Musa dönemindeki Mısır hükümdarı için Firavun demektedir. Bu bilgi Tevrat’ta yoktur, sadece Kuran bu ayrımı yapar. Tarihsel verilere bakıldığında firavun unvanı sonradan yeni krallık döneminde yani Hz. Musa’nın yaşadığı dönemlerde kullanılmıştır.

Tüm bu deliller Kuran’ın insan uydurması olamayacağının dersini veriyor. Yunus Suresi 92. Ayetteki diğer muhteşem bir ifade ise “Gerçekten insanların çoğunluğu delillerimizden habersizdirler” denilmek suretiyle insanların Allah’ın sunduğu ayetleri gereğince değerlendirememelerine dikkat çekilmesidir. Bunu da etrafınıza sorular sorarak siz test edin. Acaba insanların çoğu Allah’ın delillerinden ne kadar haberdar?

İstifade ettiğim kaynak: Prof Dr. Caner Taslaman hocanın Neden Müslümanım Kitabı