Kadın olsun, erkek olsun çoğu insanımız dini konulardaki bilgilerini ya cami hocalarından/vaizlerden, veya küçük ilmühal kitaplarından veya çevresinde kendisine bu konuda arkadaşlık edenlerden öğrenir. Yani bizim dini hayatımız tahkike/araştırmaya değil de taklide dayalıdır. Taklit ettiğimiz merkez doğru ise bizim bilgilerimiz de doğrudur. Eğer taklit ettiğimiz merkez yanlış ise bizim yanlış yapmamız da kaçınılmazdır.
Buradan hareketle din/İslamiyet denilince akla ilk gelen dinin pratikleri/ibadet kısmı olmaktadır. Böyle düşünülmesinin bir sebebi de; “İslam beş şey üzerine kurulmuştur/İslamın şartı beştir” şeklindeki rivayettir. Ciddi bir Kur’an okuyucusu yüzeysel olarak bile Kur’a-nı anlamaya çalışsa, görecek ve anlayacaktır ki İslamın temel esaslarının önemine göre şöyle sıralandığını görecektir.
1- Allah’a, ahiret’e, peygamberliğe iman, Evrenin, hayatın ve insanın anlamı, (METAFİZİK İLKELER ALANI)
2- AHLAK İLKELERİ; (adalet, eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma, iyiliği yayma, kötülükten sakındırma)
3- Namaz, Oruç, Hac, kurban gibi (RİTÜELLER)
4- Cemiyet/toplum münasebetleri, hukuk, siyaset ve ekonomi alanları. (NORMATİF DÜZENLEMELER)
Buradan da anlaşılacağı gibi üçüncü sırada yer alan ibadet konuları toplum anlayışında birinci sıraya geçmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla din denilince en çok konuşulan ve yazılan şey bütün abartıları ile ritüeller/ibadetler konusu olmaktadır. Elinize aldığınız bir din/ilmühal kitabının %80’i bu ritüellerin anlatımı ile ilgilidir. Oysa Kur’an-ı Kerim’de bu ritüelleri/ferdi ibadetleri ihmal eden veya noksan ve yanlış yapanlara dünyevi bir cezadan bahsedilmez. Aksine yukarıdaki sıralamada bir ve ikinci sıradaki esaslar için çok ciddi cezalardan ve tedbirlerden bahsedilir.
Maide süresi ayet 33 de şöyle buyrulur: Allah ve Rasülüne karşı savaşanların ve yeryüzünde huzuru bozup fesat çıkaranların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları yahut el ve ayakları çaprazlama kesilmeleri yahut bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rezillikleridir. Ahiret te de onlar için büyük bir azap vardır.”
Konumuza dönecek olursak ibadetlerimizi ifa ederken /yerine getirirken önemli olanın kalbi ihlas ve samimiyet olması Kur’an’ın çok önem verdiği bir husus tur; “Ey Muhammed! Şüphesiz ki bu kitabı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah’a has kılarak ihlas ile kulluk et. Dikkat et halis din yalnız Allahındır…Zümer ;1,2)
İbadetlerimizi yaparken tabiidir ki Hz.Peygamberden bize ulaşan ve uyulması mecburi olan bazı şekil şartları vardır. Çünkü Allah Rasülü (as) Namazı, Haccı, Orucu benden nasıl görüyor iseniz öyle yapın” diyerek bize bir usul göstermiştir. Bir Müslüman ana hatları ile onlara uydumu artık Hz.Peygamberin söylemediği ve zaman içerisinde din adamları veya başka şahıslar tarafından yapılan yöresel veya töresel hatta bölgesel ve ibadetin özüne zarar vermeyen ilaveler/abartılar önemli değildir.
İlmühal kitaplarında bulunan bazı örnekleri vererek bunları açıklamaya çalışalım.
Abdest ve su ile ilgili olanlar; İlmühal kitaplarında suların temiz olup olmadığı konusunda genellikle eti yenen ve yenmeyen hayvanların o su içine düşmeleri ölçü alınarak o suyun rengi, tadı, kokusunun değişip değişmediğine bakılması öğütlenirken, bir suyun temiz olmadığını bir fasık veya bir gayri müslimin haber vermesine itibar edilemeyeceği yazılır. Oysa günümüzde suların içilebilir veya kullanılabilir olması teknik imkanlarla sağlanmakta, fasık veya bir gayri müslimin insan sağlığını en az bizim kadar düşünebileceği, hatta gayri Müslim ülkelerde insan saplığına Müslüman ülkelerden daha çok önem verildiği bir gerçektir.
Güneşte ısıtılan su ile abdest almamak, abdest alırken toprak ibrik kullanmak, abdestten sonra “Kadir” süresini okumak gibi bir delile dayanmayan abartıları ilmühal kitaplarında bulmak mümkündür. Abdestli olarak ölenin şehit olacağı, abdest alana hayrını gör demek ayrı bir abartıdır.
Cünüp olanın yemek yiyemeyeceği, yıkanmadan sokaklarda yürüyemeyeceği, cünüp olan kadının çocuğunu emziremeyeceği de İslam da olmayan hurafelerdendir.
(Bu konuya devam edeceğiz.)