İrade: İnsana Allah-ü Tealâ tarafından verilmiş büyük bir nimettir. Bu nimet, imtihan içinde olan insana sunulmuş, bir lütuftur. Bu lütuf sayesinde, günahlara karşı kendini koruyabilirken, iyiliklere yönelmede de bir vesiledir. İradeye Allah-ü Tealâ’nın müdahalesi yoktur. Allah-ü Tealâ irade hususunda insanı serbest bırakmıştır. İradenin, iyilik yolunda kullanılması da imanla alakalıdır. Güçlü iman, güçlü irade demektir. Bu bağlamda ibadet ve zikir ile güçlenen iman, iradeyi de güçlü kılacaktır.
İradenin en lazım olduğu zaman, gençlik zamanıdır. Gençliğin o ateşli döneminde günahlara dur demenin tek çaresi, güçlü bir iradedir. Bu güçlü irade de gençlerin Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda yaşamasıyla olur. İrade insanı eşrefi mahlûk konumuna yükseltirken; iradesizlik de insanı mahlûkların en şerlisi durumuna düşürür. Hayırlı bir gençlik için kuvvetli iman, kuvvetli irade şarttır.
İnsan zekâsı ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan korkma!
İrade, yalnız insanı hayvandan değil, hem de insanları birbirinden ayıran, aralarında üstünlük ve aşağılık farkları oluşturan değişmez, yegâne ruhu bir kuvvettir.
Namusluluk, insan vicdanıyla baş başa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı hesabı olamaması demektir. Bu ise emin ol ki mutlu olmanın ve iç huzuru ile yaşamanın ilk ve en zaruri şartıdır. Huzur içinde insanca yaşamak istiyorsan bunu yalnız doğrulukla bulabileceğinden emin ol.
Namusluluk bir iffet ise bu iffet sadece kadında değil erkekte de aranması gereken ahlaki bir erdemdir.
İradeyle alakalı iki örnekle yazımı bitirmek istiyorum.
Günahla baş başa bulunduğu vakit iffetli olmak: Kuvve-i şeheviye açısından istikamet ve itidal üzere bulunarak, meşru dairedeki zevk ve lezzetlere karşı istekli davranmanın yanı sıra, gayr-i meşru arzu ve iştihalara iradî olarak kapalı kalma tavrı “iffet” kelimesiyle ifade edilmektedir. İffet, umumî manasıyla, iradenin gücünü kullanarak cismanî ve behimî arzuları kontrol altına almak, zinadan, sefihlikten ve bunlara götüren kötülüklerden uzak durmak demektir.
-Tam günah eşiğinde ve uçurumun kenarında iken geri dönebilen ve büyük bir felaketten kurtulan yiğitler de vardır. Mahşerin dehşet verici tehlikelerinden “zıllullah”a sığınarak korunacak olan yedi grup insan anlatılırken, böyle bir iffet kahramanına da işaret edilmektedir. Zira namus ve haysiyetini muhafazada fevkalâde hassas ve şehevî isteklerine karşı alabildiğine kararlı o babayiğit, güzellik ve servet sahibi bir kadının günaha davetini “Ben Allah’tan korkarım” çığlığıyla reddedebilmiş ve irade ile aşılamaz gibi görünen bir akabeyi aşabilmiştir.
Hazreti Yusuf aleyhisselam, vezirin hanımından gelen bir günah çağrısı karşısında “Allah’a sığınırım! Doğrusu, Efendim’in çok iyiliğini gördüm. Hıyanet ederek zalim olanlar asla iflah olmazlar.” (Yusuf, 12/23) demiştir. Sonra da, “Ya Rabbî! Zindan, bu kadınların beni dâvet ettikleri o işten daha iyidir.” (Yusuf, 12/33) diyerek, iffetine toz kondurmaktansa senelerce hapiste yatmayı göze almış ve kıyamete kadar gelecek olan bütün ehl-i imana bir hayâ timsali olmuştur.
-Hazreti Ömer’in (radıyallahu anh) gözünün nuru olan delikanlı da o ismet ufkunun temsilcilerindendir. O da bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca birdenbire “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince, he-men düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar.” (A’raf, 7/201) mealindeki ayeti hatırlamış; Cenâb-ı Allah’tan hayâ etmiş; gönlü Allah korkusundan hâsıl olan heyecana dayanamamış ve genç oracığa yığılıp kalmıştır. Hazreti Ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona şu ayetle seslenir: “Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki Cennet vardır.” (Rahmân, 55/46) O, sözlerini bitirdikten sonra herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: “Yâ Emire’l-Mü’minîn! Allah bana onun iki katını verdi.”
EDEP, BÜTÜN EDEPSİZLİKLERE KARŞI SABRETMEKTİR.
Sevgiler, saygılar...