Oturup şöyle bir düşünelim! Geçmişten günümüze şöyle bir göz atalım! Sonra da geleceğe dair bir tahminde bulunalım!

Bilmem izlediniz mi? TRT 1’de bir zamanlar yayınlanan 80 ler dizisinde 46’lık Basri’nin geleceğe dair yaptığı tahminler de lafa başlamadan şöyle diyordu: “Gün gelecek şöyle olacak! Gün gelecek böyle olacak!” diye.

Artık şimdilerde geleceği tahmin etmek o kadar da zor değil! Neden mi?:

Bizi nelerin beklediğini az çok birçoğumuz tahmin edebiliyordur! Bunun için 46’lık Basri olmak, ya da kâhin olmak gerekmiyor.

Çevremizi iyi gözleyip, iyi analiz yapacak olursanız, geleceğinizi gayet net görebilirsiniz.

Ben bu satırlardan birçok kez sizlere insanlarımızın nasıl bir ruh halinde olduğunu yazmıştım.

İşin doğrusuna gelince isterseniz bunları madde, madde sıralayalım:

1- İnsanlarımızda sabır diye bir mevhum kalmamış!

2- Saygı ise yine ha keza!

3- Büyük, küçük hak getire!

4- Yediği nimetin kıymetini bilmeyenler ise cabası!

5- Bir maddiyat hırsı ki sormayın gitsin!

6- Evli çoluk çocuk sahibi kadınlar internetten koca bulup eşini çocuklarını bırakıp sevgiliye kaçmalar!

7- Ticarette amelsizlik ise bir başka yara!

8- Her kes bir birini kollayıp nasıl punduna getirsem de falancayı kazıklasam çabasında!

9- Saf ve temiz insanları çeşitli yollarla dolandıranları da unutmamak gerek!

Vel hâsılı kelam saya bildiğiniz kadar olumsuzlukları saymamız mümkün. Peki, ne olacak bu işin sorusuna gelince:

“???????”

Şimdi gelelim gelecekte bizleri nelerin beklediğine? Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor: Eğer bizler kendimizi düzeltmez isek geleceğimizin nasıl olacağını tahmin etmek o kadar zor değil!

Peki, gerçekten bizler İslam’ı tam manası ile yaşarsak, yukarıda belirttiğim olumsuzlukların hepsini bir kenara atıp dört dörtlük bireyler olarak hayatımıza ve davranışlarımıza çeki düzen verirsek geleceğimizi sağlam zeminler üzerine inşaa edebiliriz!

Tek kelime ile artık kendimize gelmemiz gerekir. Hani bir söz vardır ya: “Şapkamızı önümüze koyup öz eleştirimizi vermemiz gerekir.”

Bence bu konuda pek geç kalmış sayılmayız. Şayet geçmiş yıllarda yaşadığımız salgın hastalıklar, depremler ve sel afetleri de bizleri yola getirmiyorsa, işte o zaman bir yerde bir yanlış yapıyoruz demektir ve bir an önce bu yanlışlardan dönüp kendimize gelmemiz gerekir! Yoksa kıyametimizi kendimiz hazırlıyoruz demektir.

Bize büyüklerimizin anlattığı bir kıssayı da burada belirtmeden geçemeyeceğim:

Bir zamanlar çok büyük âlimlerden biri, her gün evinden çıkıp dergâha uzun yollardan dolanıp gidermiş. Bu durumu izleyen esnaftan biri bu zat’ın yanına varıp sormuş:

“Pirim hep dikkat ederim, evinizden çıkıp dergâha farklı yollardan gidiyorsunuz. Üstelik yolunuzu uzatıyorsunuz. Neden kestirmeden gitmiyorsunuz? Merak ettim doğrusu?” diyor. Derviş biraz tebessüm ettikten sonra cevap verir:

“Bu kadar yol niçindir bilir misin?” Esnaf merakla:

“Gideceğimiz yere gitmek içindir pirim!” Derviş yine gülerek cevap verir:

“Bende gideceğim yere giderim evlat. Yol ha kestirme olmuş, ha dolambaçlı olmuş, ne fark eder? Bu yol gideceğim yere çıkıyor mu sen ona bak!” der ve yoluna devam eder. Esnaf bundan bir şey anlamaz.

Ertesi gün dükkânına gitmek üzere evinden çıkıp, kestirmeden yola koyulur. Gece yağan şiddetli yağışlarla her yeri sel su götürmüştür. Esnaf zor zahmet yolu yarılar. Bir de bakar ki yolda ki köprüyü sel götürmüş, dönüp uzun yola girer hayli yürür ileride yine bir bakar ki yağan yağmurdan heyelan olmuş toprak kütlesi yolu kapamış.

Esnaf çaresiz bu defa başka bir yoldan dükkânıma gideyim diyip üçüncü bir yola sapar. Yine hayli yürür, yürür bir bakar ki dün konuştuğu derviş. Hızlı adımlarla yanına varır. Tam ağzını açıp konuşacaktır Derviş esnafa:

“Ne o evlat işine gidecek kestirme yolu bulamadın mı?” Esnafın kafaya dank etmiştir dervişin sözü mahcup bir vaziyette:

“Pirim beni affet! “ der derviş esnafın sırtını sıvazlayıp:

“Doğru yolda olmak kolay iş değil evlat. Sen doğru olduktan sonra yollar uzunda olsa kısa da olsa seni menzile ulaştırır!”

Bilmem bu kısa bize doğruyu ne zaman gösterir? Onu da Allah bilir.