Bir köyde küçük bir çocuk, köyün bilge kadınına yaklaşır ve şöyle der:
“Bu nehrin karşıya bir türlü geçemiyoruz. Yıllardır bunu aşamadık.
O kadar uzun bir yol dolaşıyoruz ki…
Avlanmak sorun, su taşımak ayrı bir dert, geçmek neredeyse imkânsız. Ne yapacağız biz?”
Kadın, çocuğa sakin bir bakışla cevap verir:
“Bu yolu aşmak mümkün.
Ama siz bunun için hiçbir şey yapmıyorsunuz.”
Çocuk itiraz eder:
“Yaptık… Hem biz hem de büyüklerimiz. Elimizden gelen her şeyi denedik ama olmadı.”
Kadın yavaşça başını sallar ve der ki:
“Hayır…
Siz elinizden gelen her şeyi değil, siz bugün geçmek için her şeyi yaptınız.
Ama sabrı unuttunuz.
Nehrin derinliğini azaltacak alanı genişletip, her gün birkaç taş koyarak,
onu zamanla sığlaştırmayı hiç düşünmediniz.
Beş yıl sonra, on yıl sonra geçmek mümkündü.
Ama siz bugünü istediniz ve bu yüzden yarına hizmet etmeyi reddettiniz.”
Çocuk o anda ne demek istediğini anlar.
Ve o günden sonra köylüler, her gün bir taş, bir taş daha…
Nehri genişletmeye, derinliğini azaltmaya başlarlar.
Yıllar geçer…
Ve sonunda nehir, sadece ayak bileklerine kadar iner.
Köylüler rahatlıkla karşıya geçerler.
Ama bu, bir günde değil; sabrın yıllara yayılan emeğiyle olur.
Aslında hayat da tam olarak böyledir.
Biz, her şeyin bir anda değişmesini isteriz.
Ama sabretmeyiz.
Değişim, vakit ister. Sabır ister. Emek ister.
Ve biz, sabretmeyi unuttuğumuz için değişime yabancılaşırız.
Çoğu insan, sabrın içinde yeniden var olur.
Hedefi belirleyip, o yola adım adım yürüyenlerdir yaşamı anlamlı kılan.
Çünkü yol, her zaman güzel olandır.
Hedef, ulaşıldığında çoğu zaman “Bu muydu?” dedirtendir.
Hayatta kıymetli olan, süreçtir:
O süreci nasıl yaşadığımız…
Kendimize nasıl davrandığımız…
İlerlemek için çabalamış mıyız, yoksa uzaklara bakıp “keşke”lerle mi tüketmişiz?
Süreç zordur.
Ama en iyi öğretmendir.
Ve inşa eden de odur:
Yol insanı geliştirir, büyütür, olgunlaştırır.
Hedef, hevesin bittiği yerdir.
Yol ise, bir sevgidir.
Uzun, sabır gerektiren, ama hep geliştirici bir sevgidir.
Hedefe varış ise aşk kadar kısa, yoğun ve tadımlıktır.
Bazen ulaştıktan sonra, fazla bile basit görünebilir.
Ama unutma
Gerçek yolculuk, orada olmak değil…
Olurken kim olduğundur.