Miraç Gecesinde, bu yüksek makamda (Sidret’ül-Münteha) Peygamberimize üç ilahi ihsanda bulunuldu-ğu Hadisi Şeriflerde ifade edilmektedir. Bunlar: 1- Beş vakit namaz: Miraç hediyesi olarak Peygamberimizin getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda Mü’minin miracı sayılmıştır. Miraç Gecesinde namazın farz oluş şekli ve elli vakitten beş vakte indirilişi hususunda Peygamber Efendimizle Hz. Mûsa arasında vu-kû bulan hâdise, hem Buharî’de, hem de Müslim’de rivayet edilmektedir. Hâdise özetle şöyle cereyan eder: Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Hz. Cebrail’in refâkatinde Mekke’ den ayrılıp semâya yükselir. Önce Hz. Âdem’le, daha sonra Hz. İdris, Hz. Mûsa, Hz. İsa ve Hz. İbrahim’le görüşür. Cenab-ı Hakk’ın yüce katından dönüşünde ise Hz. Mûsa (a.s) ile tekrar karşılaşır. Bu sohbeti Peygam-ber Efendimiz şöyle anlatırlar: “O zaman Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Bu farziyeti yük- lenerek döndüm. Derken Mûsa Aleyhisselâma rast geldim. - “Mûsâ (a.s.) bana, ‘Rabbin ümmetine neleri farz kıldı?’ diye sordu. - “Onlara, ‘Elli vakit namaz farz kıldı’ dedim. - “Mûsa (a.s.) bana, ‘Rabbine dön de şefaat et, zira ümmetin buna tâkat getiremez’ dedi. - “Bunun üzerine Rabbime Mürâcaat ettim. Al-lah Taâla şatrını (bir kısmını) indirdi. - Ben yine Mûsâ’nın (a.s.) yanına dönerek durumu kendisine haber verdim: ‘Bir kısmını indirdi’ dedim. O yine, ‘Rabbine mürâcaat et, zira ümmetin tâkat getiremez’ dedi. - “Ben yine Rabbime mürâcaat ettim. Allah Taâ-la kalanından bir kısmını indirdi. Mûsâ Aleyhisselâ-mın yanına yine döndüm. O tekrar, ‘Rabbine dön, zira ümmetin buna dayanamaz’ dedi. Bir daha müra-caat ettim. - “Allah Teâla, ‘Onlar beştir, yine onlar [sevap itibariyle] ellidir. Benim nezdimde hükm-ü kaza değişmez’ buyurdu. - “Mûsa’nın yanına döndüm. O yine, ‘Rabbine dön’ dedi.” - “Ben de, ‘Artık, Rabbimden utanır oldum’ de-dim.” ( Müslim, İman: 263; Ahmed Naim, Sahih-i Buharî Muhtarası Tecrîd-i Sarih Tercemesi. (Ankara: Diya- net işleri Başkanlığı Yayınları, 1981), 2:277). Başka rivâyetlerde Peygamberimizin (a.s.m.) Ce-nab-ı Hakk’ın huzuruna çıkışı üç defa değil de, daha fazla olduğu bildirilmekte; namaz vakitlerinin sayısının beşer beşer, yahut onar onar indirildiği haber verilmek-tedir. Peygamberimizin mürâcaatlarında farz kılınan miktarın her seferinde “bir kısmının” indirilmesi şeklinde tercüme edilişinin sebebi de, “şatr” sadece “ya- rım” manasına gelmemekte, aynı zaman da “çok miktar” manasını da içine almaktadır. Hadis âlimleri, yine Peygamberimizden rivâyet edilen haberlere daya-narak, bu Hadis hakkında açıklamalarda bulunmaktadırlar. Aynî merhum Umdetü’l-Kâri isimli 25 ciltlik Buha- rî şerhinde “elli vakit” meselesinde şu rivayeti zikretmektedir: Cenab-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e elli vakit namazı farz kılmış olduğu Levh-i Mahfuz’da mevcuttu. Bunu Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bilfiil elli va-kit kılınacak şeklinde te’vil etti. Daha sonra Rabbine müracaatı esnasında Cenab-ı Hak kendisine bu elli vaktin amel bakımından değil de, sevap cihetinden olduğunu bildirdi. Beş vakitte elli vaktin sevabı elde etmenin şartı da, namazı tadil-i erkânına uyarak, huşû içinde kılınması hâlindedir. (Bedrüddin el-Aynî. Umde-tü’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî. (Beyrut: İhyâü’t-Türhasi’l-Arabî), 4:48.) Bir rivayette şu ilave vardır: "Namaz- lar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hü-küm değişmez artık!" (Buharî, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menakıbu'l-Ensar 42; Müslim, İman 264 (164); Tirmizî, Tefsir İnşirah (3343); Nesâî, Salat 1, (1, 217-218) 2- Allah’a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir. 3- Bakara süresinin sonundaki üç ayet ki, İslâm’ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiğini müjdelemektedir. Ayet-i kerimelerin anlamları şöyledir: “Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanızda gizlesenizde Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.” (Bakara, 284). “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indi-rilene iman etti, Mü’minler de (iman etler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arsında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır’ dediler.” (Baka- ra, 285). “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yaşadığı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara, 286). Bakara süresi’nin son iki ayetini oluşturan ve ‘Âmeneresûlü’ diye anılan bu mübarek ayetler, ilâhi emirler karşısında mutlak itaate yönelen müminlerin inançlarındaki sadakatlerini ifade etmektedir. Ayrıca bir önceki ayette geçen ‘İçinizdekileri açıklasanızda, gizleseniz de Allah sizi hesaba çekecektir’ haberiyle endişeye kapılan müminlere bu ayetlerle kolaylık bahşedil- miş, mükellefiyetler hafifletilmiştir. Böylece Allah’a tam itaat ve iltica meyvelerini verirken yersiz kuşkular da bertaraf edilmiştir. Miraç gecesinde peygamberimize vasıtasız şekilde vahyolunan bu ayetler, ın hadislerinde övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir. Bir hadiste de: “Bu ayetlerin geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter’ denilmiştir. Peygamberimiz acaba Miraç’ta Allah’ı görmüş mü-dür? Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde kesin bir ifade bulunmamaktadır. Ancak akaid kitaplarında konu ile ilgili şu ifade yer almaktadır. “Allah’ı görmek aklen caiz ve naklen sabittir.” (Şerhu’l-Mevakıf, c.II, Ss.368) Yani Allah’ı görmenin imkânsız olduğuna dair akli bir delil bulunamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de de Allah’ın görülebileceğini gösteren ayetler vardır. Nitekim: “Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûra) gelip de Rabbi onunla konuşunca ‘Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!’ dedi. (Rabbi): ‘Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!’ buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim, Ben inananların ilkiyim.” (A’raf, 143). (Hz. Musa (a.s), Yüce Allah’ın dünyada görülemeyeceğini bildiği halde kendisindeki iştiyak sebebiyle Allah’a böyle bir niyazda bulundu. Çünkü o, Allah’ın söz- lerini duyunca adeta kendisinin dünyada olduğunu unutmuş, ahiret ve cennet hayatına kavuştuğunu düşünmüştü.) Bu Ayet-i Kerime Allah’ı görmenin mümkün olduğuna iki yönden delâlet etmektedir. Birisi, Hz. Mûsa Allah’ı görmek istemiştir. Eğer Allah’ın görülmesi mümkün olmasaydı, o, böyle bir istekte bulunmayacaktı. Çünkü bir Peygamberin Allah hakkında caiz ve mümteni olan şeyleri bilmesi gerekir. Diğeri ise Allah Teâlâ yüce zatının görülmesini dağın yerinde kalması şartına bağlamıştır. Dağın yerinde kalması ise mümkün olan bir şeydir. O halde Allah’ın görülmesi de mümkündür. Ayrıca müminlerin kıyâmet günü Allah’ı göre- ceklerine dair ayetler ve sahih hadisler vardır. (Kıyame, 23; Mutaffifin,15; Yunus, 26; Buhâri, salât, 16; Müslim, mesacid, 37). Bu açıklamalardan sonra Peygamberimizin Miraç’ta Allah’ı görüp görmediğine bakarsak; Hz. Aişe validemiz ve taraftarları peygamberimizin Allah’ı gözleriy- le uyanık halde iken görmediğini söylerken, İbn Abbas (r.a) ve onun görüşünü benimseyenler, bunun aksini savunarak Allah’ı gördüğünü ifade etmişlerdir. Bu konuda Said İbn Cübeyr: “Peygamberimiz Rabbini gör-dü diyemem, görmedi de diyemem” dediği rivayet edilmiştir. En doğrusunu Allah bilir. Peygamberimiz (s.a.v) bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece tekrar evine döndü. MİRAC’IN YANKILARI Peygamberimiz (s.a.v) evine dönünce gece olanla-rı ailesine ve arkadaşlarına anlattı. Her söylediğinin gerçek olduğuna inanmış olan ailesi ve arkadaşları bu olayda hiç şüphe etmediler. Mekkelilerin bazıları bu olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler: bir gecede bu kadar yer hiç gezilir mi? demişlerdi. Çünkü onlar miraç’taki üstün gerçekleri kavrayacak durumda değiller-di. Bu sebeple miraç olayı kendilerine anlatılınca inanmadılar. Her şeyi maddi açıdan değerlendirdikleri için böyle bir şey olur mu? dediler. Kâinatta olup bitenlerden, Allah’ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu. Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Mu- hammed bir gecede nasıl olabilecek dediler. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v) onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi. O, Burak’a binmişti. Burak, şimşek manasına berk kökünden gelir. O halde Miraç’ta şimşek hızı vardır. Mekkeliler bu olay karşısında adeta şaşkına döndü-ler. Hemen Hz. Ebu Bekir (r.a)’e koştular ve peygamberimizin İsrâ ve Mirac’a dair verdiği haberi ona naklet- tiler. -Hz. Ebu Bekir onlara: Hz. Muhammed’in doğru sözlü olduğunda hiçbir şüphem yoktur. Bu kanaatimi sizinde bilmenizi isterim, dedi. - Onlar: Demek Muhammed bir gecede Mescid’i Aksâ’ya gidip sonra da dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun dediler. -Hz. Ebu Bekir: Evet, tasdik ediyorum. Değil bu ve bundan daha ziyade uzaklara da gitmiş olsa yine de inanmışımdır, dedi. Bu cihetle Ebu Bekir (r.a)’e “Sıddık” denilmiştir. Mekkeliler, Peygamberimizin daha önce Mescidi Aksâ’ya gitmediğini biliyorlardı. Onun için kendisine Mescid-i Aksâ ile ilgili sorular sordular. Peygamberimiz bu sorular karşısında çok bunaldı. Kendisi yaşanan bu anı şöyle anlaıyor: “Kureyş beni yalanlayınca Mescid-i Haram’a gidip Hicr’de durdum. Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı ve ne sordularsa bakarak haber vermeye başladım.” Onun içindir ki Mü’minin Mirac’ı sayılan namazın farz kılındığı bu mübarek gecede yü-ce yaratıcıya yönelmeli, ondan af ve bağış dilemeliyiz. Birbirimize sevgiyle yaklaşmalı düşmanca davranışlar-dan uzak durmalıyız. Sağlıkla kavuştuğumuz bu günle-ri değerlendirmeli ve Allah’ın lutfettiği sayısız nimetlere şükretmeliyiz. Bu vesileyle geceyi ihya edelim ve ihya etmek için şu hususları yerine getirelim; Bu mübarek gecede günahlarımızı göz önüne getirerek bol bol tev-be ve istiğfar yapalım. Sevgili Peygamberimizin üzerine bol bol salâtü se-lâm okuyalım. Kaza namazları kılalım. Kur’an-ı Kerim okuyalım ve sonunda geniş kapsamlı bir dua edelim. Duamızda kendimizin, aile efradımızın, yakınlarımızın, vatanımızın, milletimizin, din kardeşlerinizin ve insanlı-ğın huzuru, sıhhat ve selameti için dualar edelim. Özellikle geçiğimiz günlerde Soma maden faciasın-da hayatlarını kaybeden 301 kardeşimiz için Allah’tan rahmet dileyelim. Yaralılara acil şifalar ve yakınlarına da sabr-ı cemil vermesini isteyelim. Aynı zamanda dünya hayatında her türlü kaza ve belâlardan muhafa-za buyurmasını, vatanımıza ve milletimize hayırlı işler işleme imkânı vemesini isteyelim. Hayır ve hasenat yapalım. Bol bol sadakalar verelim, fakir ve fukarayı sevindirelim. Bol bol zikredelim, tesbih çekelim, tevhid okuyalım. Bu gecenin nurundan, feyiz ve bereketinden istifade etmeye çalışalım.İnşaallah Rabbimiz bu gece affettiği kulları arasına bizleri alır ve günah ve kusurları-mızı bağışlar. Bu duygularla hepinizin Miraç Kandilini kutlar, bu mübarek gecenin hepimiz için hayra vesile olmasını Yüce Mevlâdan dilerim.